18 yaşında iken okuldan atıldım.
Tekrar okul ile buluşmam 29 yaşında oldu. Hapiste idim ve lise bitirme sınavlarına girmeye başladım. 30 yaşında hapisten çıktım. 35 yaşında lise mezunu oldum...
Bu diploma sayesinde satranç antrenörlüğü belgesini alabildim. Sonra yine o diploma sayesinde direksiyon usta öğreticisi olabildim. Her iki meslekten de hayatımı idame ettirecek kadar para kazandım...
Ne olur ne olmaz diyerek 47 yaşında üniversite sınavına girerek Anadolu üniversitesi, açıköğretim fakültesi Kamu yönetimi bölümüne kayıt yaptırdım...
Bir yandan çalışma hayatı, bir yandan çocuklarımın eğitim süreci, bir yandan hayata 11 yıl geriden başlamanın sıkıntıları derken 2025 yılı Ocak ayında çalışma hayatından emekli oldum. Çocuklarımı okuttum, onlar da çalışmaya başladılar. 2008'den beri devam eden öğrenciğime de bir son vereyim artık diyerek okulu bitirmeye karar verdim...
"Bu saatten sonra okulu bitirip ne yapacaksın?!"
Bu soruyu ben de kendime sordum...
"Ben arkamda yarım iş kalmasın" diye bitireyim dedim. Ancak ders çalışmaya oturunca gördüm ki beynimden adeta paslı çiviler sökülüyor! Ayrıca entelektüel bir doyuma erişmiş olmak da insana bir haz veriyor... Yemeğin en güzel lokmasını sona saklar da sanki tüm yemeği o lokma gibi güzel yemiş sayarsın ya kendini, öyle bir haz duyuyorum... Yahut da Can Yücel'in "tersten yaşamak" şiiri gibi duyumsuyorum kendimi. 46 dersten 9 dersim kaldı...
Kamu Yönetimi derslerinden birisi "ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ" adlı bir ders...
Bu dersi çalışırken BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞINDAN itibaren tekrar TARİH OKUMAK gerekti.
"Resmi tarih" elbette...
50 yıldır resmi tarihin "sağlı-sollu" eleştirilerinden sonra yeniden resmi tarih okurken, neyin yalan neyin doğru olduğunu anlamak çok daha kolay oldu benim için...
Olayları tekrardan incelerken; "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Kadir Mısıroğlu gibi saltanat ve hilafet yanlıları ile güya soldan gelen "Cumhuriyet bir İngiliz projesidir" diyenlerin iddiaları ile de "çapraz sorgularda" bulundum...
Bunların dışında bir de etnik kökenler üzerinden yürütülen cumhuriyet karşıtı propagandalar gözümün önünden geldi geçti... Ermeniler, Kürtler, Rumlar... Sonrasında Mustafa Suphiler...
Bunlar hakkında vardığım sonuçlar şimdilik bende kalsın. Ancak diyeceğim şu ki;
- Kurtuluş Savaşı bir gerçektir!
- Cumhuriyet Osmanlı devletinin devamıdır. Ancak saltanatı ve hilafeti lağvederek ONU AŞMIŞ bir ULUS DEVLET projesidir!
- Laiklik ilkesini benimseyerek demokratik bir cumhuriyeti hedeflemiştir ve bu nedenle ne kadar sorunlu da olsa İLERİYE doğru bir DEVRİMDİR!
- Sosyalistlerin dünya görüşleri gereği sahip oldukları "hümanist" yaklaşımların ve sosyalizmi savunuyor olmalarının getirdiği bir duygusallık neticesinde, cumhuriyetin bu devrimci yönüne karşı zaman zaman haksızlık yaptıklarını düşünüyorum. Kaldı ki şu an tüm dünyayı ve ülkemizi saran emperyalist gericiliğe karşı, cumhuriyeti savunmak hali hazırda devrimci bir görev olarak günceldir...
Bu nedenlerle Kurtuluş Savaşı'nda hayatını kaybeden erleri, subayları, bilakis Albay Reşat ÇİĞİLTEPE'Yİ saygı ile anıyorum...