Kapitalizmin kirliliği, müsilaj hali ekonomik, politik, sosyolojik ve kültürel olarak hayatın tüm alanlarını günün tabiriyle ahtapot gibi kuşatmıştır. Kapitalizmde bu kirliliğinin en görünür ve somut hali küresel olarak futbolda yaşanmaktadır. Türkiye’de futbolun endüstri olmasıyla bu kirlilik adeta yağma, talan şeklinde zenginleşme aracına dönüşmüştür. Bu durum yalnızca altyapıda yaşanır bir zenginlik dışında tarikat, cemaat, ırkçı-faşist yapılanmalar ile üst yapıda da yaşanmaktadır. Dolayısıyla milyonlarca yoksul insanların eğlence aracı gibi gördüğü futbol açık bir şekilde sömürü aracına dönüşmüş durumdadır. İran’lı Ali Şeriati’nin özgün sözleriyle mealen eğer emekçiler kendi ihtiyaçları için çağrıldıklarında meydanlara, sokaklara gelmeyip, futbol için parasal karşılığına rağmen stadyumları dolduruyorsa futbol bir afyondur. Sözleri kapitalizmin kültürel kodlarının egemenliğini açık ve net ve özet olarak açıklamakta, göstermektedir.
Metin Kurt’un “ Futbol borsada değil arsada güzeldir” özgün sözleri doğruluğundan kaybetmese de tarih olmuştur. Eğer milyonlarca yoksullar, emekçiler zaten sınırlı olan gelirlerinin önemli bir bölümünü ihtiyaçları için değil de futbol için kullanıyorlarsa elbette futbol bir afyondur. Yine aynı sınıfın insanları veya arkadaş olan insanlar bağnaz takım tutkusu ile birbirlerine ağır küfürler ediyorlarsa ve hatta birbirlerini yaralayıp, öldürüyorlarsa futbol elbette bir afyondur. Milyonlarca futbol seyircisi takımlarının başkan ve yöneticilerinin patron ve şirket sahibi olmalarına rağmen belki işyerlerinde bu patronlara karşı mücadele içinde olup futbolda bu patronları adeta ölümüne savunuyorlarsa tartışmasız futbol bir afyondur. Ayrıca böylesi paradoksu taşıyan futbol alanı psikolojik ve kültürel kodlarıyla bütünsel olarak değerlendirmeyi hak ediyor. Yine emekçiler giderek yoksullaşırken, başkanları, yöneticileri, antrenörleri, menajerleri ve futbolcuları zenginleştiriyorlarsa futbol bir afyondur. Eğer haftalık gişelere bırakılan nakit gelirleri büyük şirketler bile o zaman kesitinde elde edemiyorlarsa futbol elbette bir afyondur.
Bu girişi yapmamızın temel nedeni son dönemde özellikle teknolojik, dijital gelişmeler ile daha görünür bir hale gelen bahis konusunda genel bir değerlendirme yapmamızdan kaynaklıdır. Yakın geçmişte özelikle şike vb. kirlilik taşıyan futbol alanı bugün yasal ve yasadışı bahisle yeni zenginler, servet sahipleri yaratmıştır. Dolayısıyla bu alana dönük değerlendirme yapmak önemli olacaktır. Ayrıca futbol alanını doğru anlamak ve kavramak için Marksizm ve Futbol yazımızı yeniden paylaşmak istiyoruz.
Türkiye’de “ Bahis oynayan hakemler “ tartışması başka alanları da kapsayarak giderek büyüyor. TFF, yüzlerce hakemin bahis hesabı olduğunu açıkladı, savcılık soruşturuyor. Elbette bu olayın futbolu tepen tırnağa temizleyeceği kapitalizm sınırlarında mümkün olmayacak veya çok zor olan naif bir beklentidir. Çünkü bahis parası yıllardır oyunun içinde, kulüplerin bütçelerinde, yayıncıların reklamlarında, taraftarın kuponlarında. Hakemlik mesleği ise bu düzenin en kırılgan noktasındadır. Bu nedenle beklentiyi yükseltmek gerçekçi değil. Böylesi kapitalizm şartlarında yolsuzluk ve ahlaki ihlaller, çoğu kez büyük bir arınmanın değil, daha derin çatlakların yan ürünü olarak görünür olur. Bu yüzden bahis oynayan hakemlerin deşifre olması, Türkiye’de futbol düzenini tek başına temizlemeyecek. En fazla görünürde bazı cezalar ve bir süre konuşulacak başlıklar olacaktır. Çünkü bu çarkı sadece bir grup çevirmedi, herkes belli ölçülerde besledi.
TFF Başkanının açıkladığı kaba tablo biliniyor. Profesyonel liglerde görevli 571 hakemin 371’inin bahis hesabı, 152’sinin aktif işlem yaptığı tespit edildi, listede üst klasman isimleri de var. Bu noktadan bakıldığında “ Kim suçlu” sorusu burada bir tekil faile indirgenemez. Taraftarlar yaptıkları kuponlarla, kulüpler kasalarına giren bahis gelirleriyle, yayın kuruluşlarının ekran önündeki reklamlarıyla, yorumcuların aldığı sponsorluk ücretleriyle, spor ve iş ahlakını ikinci plana atan futbolcular ve hakemlerle, TFF’nin ve bu ilişki ağını engellemeyen siyasi düzenlemelerle, herkes kendi yerinden bu kültürün normalleşmesine katlı verdi. Dolayısıyla bu düzen sadece bireysel zaaflardan değil, yıllar içinde meşrulaştırılan bir gelir/ sponsorluk mimarisinden doğdu.
Bu durum küresel çapta dünyada da böyledir. UEFA, 2021-2024 döneminde Avrupa Ligi ve Avrupa Konferans Ligi için uluslararası bir bahis şirketini resmi ortak yaptı. Futbolda bahis sektörü arasındaki mesafenin nasıl törpülendiğini daha görünür kılan bir örnekti bu. İngiltere Premier Lig ise kamuoyu baskısıyla 2026-27’den itibaren forma önünde bahis sponsorluğunu kaldırma kararı aldı, fakat kulüplerin şimdiden “dolaylı ve bölgesel” ortaklıklarla boşluğu çevrelemeye çalıştığına dair güçlü haberler geliyor.
Bütün bu ve devam eden gelişmelerle bu dalga nereye varır diye bakıldığında, kapitalizm içinde büyük bir temizlik beklememek gerek. Çünkü bu iş, tekil failleri cezalandırınca bitmiyor. Bahis endüstrisiyle futbola yıllardır örülmüş bağları sökmek, ekonomik yapıyı yeniden yazmayı, kulüplerin gelir sepetini çeşitlendirmeyi, yayıncılıkta reklam kurallarını güncellemeyi gerektirir. Bunun örnekleri Avrupa’da da izleniyor. Tersi durumda ön taraftan çekilen sponsorluklar, dijital uluslararası mecralarda farklı biçimlerde geri dönüyor. Ayrıca yine kapitalizm içinde aktif bahis hesabı olanları hızlı ve şeffaf gerekçelerle sistemden ayırmak, bağımsız bir kurul kurup otomatik kontrolleri devreye almak, alt liglerde gözetimi katlamak, formalarda bahis reklamlarını sıfırlamak, kulüp gelir kalemlerinde şeffaflık sağlamak. Bunlar yapılırsa bile futbol temizlenmiş olmayacak elbette, yalnızca kirli suyun debisi düşürülmüş olacak. Sonuçta bugünkü aktif gözüken dalga da muhtemelen bir dizi men cezasıyla, bazı “örnek” kararlarla, sonra da gündemin başka yere akmasıyla kapanacak.
Futbol kapitalizm ilişkileri konumuz olan bahis kapitalizm ilişkisi sermaye birikimi sağlayan kültür endüstrisi ürünü olması nedeniyle insanı gereksinim duymayacağı ürünlere yönlendirir ve devlet-iktidarla uzlaştırarak kapitalist tahakkümün yeniden üretimine yardımcı olur. Futbolun kitle kültürü ürünü olması ve uygulanan ekonomik politikaların yarattığı yıkım, insanları bütün olarak bu alanlara yöneltmektedir. Kapitalizmin yarattığı tek tipleştirme ve yabancılaşma, insanların artık çözüm odaklı üretme merkezini kaybetmesi nedeniyle bu suni pazarların taşıyıcısı-torbacısı haline getirmektedir. Buna bağlı olarak, bugün yasal bahis oynayanların sayısı 7 milyon kişiye, yasa dışı bahis oynayanların sayısı 12 milyon kişiye ve toplamda 19 milyon kişi bir şekilde bahis oynuyor. Yani toplumun yüzde 23ü bahis sektörüyle ilişki içinde. Türkiye’de yasa dışı bahis sektörünün büyüklüğü 50 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır. Dünyada ise yasadışı bahis1.7 trilyon dolar hacme sahiptir.
Dolayısıyla futbolda patlayan bahis skandalını bu gerçeklerden uzak kalarak – öznelleştirerek yorumlamak doğru olmaz. Bu sömürü mekanizması içinde kuponun can simidi olarak görünmesi, ülkede ekonomik, finansal, sosyolojik, hukuksal koşulların ve politik sapmaların sonucudur. Kapitalist kurgu içinde, sistemin en derindeki parçalanmalar, ekonomik fay hatları, kültürel deformasyonla bir yerde kupon üzerinden sistemle yüzleşmeye neden olmaktadır. Bu noktada mesele hakem, futbolcu, antrenör, başkan, yönetici, menajer değil. Karşımızda yapısal sorun var. Mevcut olan spor kültüründeki yozlaşma var. Hepsi hiyerarşik olarak reaksiyon halindedir. Bu kadar büyük sistemsel bir çürümeyle hesaplaşmadan bir şeyleri düzeltmek mümkün olmaz.
Kapitalizmin bütünsel yıkımı taraftarı müşteri haline getirerek kimliksizleştirip, yabancılaştıran sistem onu tahakküm altına almıştır. Haksız rekabetin ve kolay yoldan kazanmanın çok kolay olduğunu görüp, etik dışı haksız uygulamalarda “sorun yok” tarzındaki anlayış ve algılar, sporun içinde de etik dışı davranışlara karşı iyimser olmayı sağlamaktadır. Yani, yasa dışı bahsin kuponunun toplum içinde karşılık bulması bu koşulların kaçınılmaz bir sonucudur. Kupon kendini rahat hissetmektedir. Gelinen aşamada kulüpler ve başkanları TFF’ye baskı kurarak oyuncularına verilen cezaları aşağıya çekmeye veya verilen ceza kadar liglerin ertelenmesini istedikleri belirtiliyor.
Futbolun ve bahis olayının kapitalist devlet ile somut ilişkisini görünür kılan bir gelişme de yaşanmıştır. Halen emniyet teşkilatında görev yapan ve aynı zamanda ülke genelindeki futbol maçlarında müsabaka güvenliğini sağlamaktan sorumlu TFF temsilcisi sıfatını taşıyan bazı polis müdürleri bahis oynadıkları gerekçesiyle kara listede. Polis kökenli TFF temsilcileri arasında halen il emniyet müdürü olanlar var. Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesindeki Polis Teftiş Kurulu Başkanlığında görevli polis başmüfettişleri olduğu söyleniyor. İstifa ettirilen 45 TFF temsilcisi içindeki yaklaşık 30 kişinin, bu polis müdürlerinden olduğu ifade ediliyor.
Sonuçta kapitalizm içinde futbol ve bahis olayında asgari temizlik bile önemli olsa da kalıcı ve radikal çözüm Devrimci Marksizm çerçevesinde sosyalizm-komünizm inşasından geçtiği açıktır. Bu noktada Marksizm ve Futbol yazımız referans olacaktır.