İyi Partili Çokal: 'Kaçağa bulduğunuz parayı vatandaşa mı bulamıyorsunuz?' 

Gündem

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı ve

İyi Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, Yurttan Sesler'e özel açıklamalar yaptı. Çokal; Meclis'in geldiği nokta, göçmen sorunu, EYT'liler ve dış politika hakkındaki değerlendirmelerini paylaştı.


TBMM'nin yeni halini nasıl yorumluyorsunuz?

İçinde bulunduğumuz sistem Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bir çok yetkisini elinden aldığı gibi etkisini de azalttı. Seçilmişlerin yerini atanmışlar aldı. Meclis sadece soru sorabiliyor araştırma önergesi verebiliyor. Atanan bakanlar bu sorulara cevap verme gereği bile duymuyor. Çünkü onlar millet yerine kendilerini atayana hesap veriyor. 

 Kanunların yerini kararnameler aldı. Ülkenin tamamını ilgilendiren konular hakkında Türkiye Büyük Millet Meclisinin bırakın onayını almayı bilgi bile verilmeden kararnameler çıkarılıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisine iktidar partisi tarafından getirilen kanun tekliflerinin büyük kısmı ise bürokratlar tarafından hazırlanıyor. Bu nedenle termik santraller meselesinde olduğu gibi önce yasayı geçirip sonrada kendi geçirdikleri yasa onaylanmadığı için teşekkür etmek zorunda kalıyorlar. 

Meclis’in daha etkili olması için ne gibi çalışmalarınız olacak?


Türkiye Büyük Millet Meclisinin etkin olması için bir an önce vakit kaybetmeden güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçilmelidir. Biz İYİ Parti olarak güçlü bir Türkiye için güçlü bir TBMM için parlamenter sisteme dönülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Sürekli parlamenter sistemi anlatıyor. Toplantılar yapıyor, paneller düzenliyoruz. 

Bu arada milletimizden aldığımız görevi sonuna kadar yerine getiriyor. İktidar partisi ve ortağının oyları ile reddedileceğini bile bile sorunların çözümü için çalışıyoruz. Araştırma önergeleri kanun teklifleri, soru önergeleri veriyoruz. 

TBMM’nin yetkileri elinden alındı deyip geçmiyoruz. Tüm oturumlara katılıyor. Ülkeyi ilgilendiren her konunun konuşma yeri meclistir diyerek TBMM’ye getiriyoruz. 

 

Acil çözülmesini istediğiniz bir sorun var mı ? 


Bence en acil konu ülkenin sınırlarının yol geçen hanına dönmesi. Bize anlatılanların çok daha üzerinde bir kaçak giriş olduğunu biliyoruz. Sadece çevrenize bakarsanız göreceksiniz.

 Türkiye’nin en büyük şehirlerine bakın. Mesela İstanbul’da İstiklal ’de yürüyün kaç tane Türk göreceksiniz, oradan Fatih Camii'ne geçin hangi manzara ile karşılaşacaksınız. Metrobüse binmeyi başarırsanız yolcuların kaçta kaçı Arap, Afgan, Afrikalı bir görün. Küçükçekmece’de Avcılar’da Esenyurt’da herhangi bir durakta inin ve yürüyün. Konuşulan dillerden kaç tanesini anlayabiliyorsunuz bir bakın. Şu an ülkemizde Suriyeli sığınmacı adı altında Iraklı Ürdünlü, Libyalılar da dolduruldu.  Afganlar dünyanın hiçbir yerine giremedikleri kadar giriyor ülkemize. Sonra da Mersin’e İzmir’e kadar gidiyorlar. Sen kimsin diyen çıkmıyor. Sadece İstanbul’da her 3 kişiden biri sığınmacı ve kaçakken iktidar bizim ülkemizde 4 milyon sığınmacı ve yabancının olduğuna inanmamızı bekliyor.

Dünya üzerinde hiçbir ülke bu kadar sığınmacıyı kaçak göçmeni kaldıramaz. Biz de kaldıramıyoruz. Ülke olarak sistemlerimiz alarm veriyor. Ama bunu birileri ısrar ile görmüyor. Şehirler kendi nüfuslarına göre planlanır. Hastaneler, okullar, toplu taşıma sistemleri buna göre belirlenir. Şuan ülkemizde yaşanan kontrolsüz girişler nedeni ile milyonlarca fazla kişiye sağlık, ulaşım ve eğitim hizmeti vermek zorundayız. 

Toplumsal gerginlik hat safhada. Hangi ülkenin vatandaşlar savaştan kaçıyoruz diye ülkesine gelen kişilerin kendi mahallesinde satırlarla lokanta basmasını normal karşılar? Ancak bizden bunları normal karşılamamız isteniyor. Ülkemiz sessiz bir işgalin altına giriyor. 

Bir an önce sığınmacılar ve kaçaklar kendi ülkelerine geri gönderilmelidir. 

Uzun süredir gündeme getirilip geri çekilen infaz düzenlemesi hakkında ne düşünüyorsunuz? 


İnfaz düzenlemesinin siyasi suçları kapsamaması, adi suçları kapsaması isteniyor. Ben insan olarak baktığımda bazı suçların normalleştirilmesine karşı çıkıyorum. Adam eline almış bıçağı bir kişiyi bıçaklamış, biri gitmiş emeklinin emekli ikramiyesini gasp etmiş. Bir diğeri haraç kesmiş. Öteki almış alkolü binmiş arabaya yolda giden yayayı ezmiş. 

Ben toplumsal düzeni ilgilendiren suçlarla ilgili düzenlemelerin daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyorum. Yapılacak olan düzenlemelerin geneli ilgilendirmek yerine dosya dosya incelenerek yapılması gerekir. 

EYT'liler hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Bence kanunlar geçmişe dönük işletilemez. Bir kişi işe girdiği tarihteki kurallara göre emekli olmalıdır. Ancak ülkemizde yüz binlerce kişi emeklilik hakkını elde edemiyor. Devlete göre genç oldukları için emekli olamıyorlar, özel sektöre göre yaşlı oldukları iş bulamıyorlar. 

Evet devletimiz erken emeklilikten büyük zararlar çekti. Siyasi ikbal uğruna 35 yaşındaki kişilerin bile emekli edilmesinin bedelini krizlerle ödedik. Ancak resmi olarak prim günü dolduran bireylerin onlarca yıl bekletilmesi de kabul edilemez. Tamam 40 yaşında emekli olunmasın ama bir zahmet 25 yıl boyunca her ay devlete vergisini ödemiş, prim borçları maaşından kesilmiş insanlarda haklarını alsın. Onlar için yeni bir düzenleme yapılsın.

Kimse de ekonomi demesin. Sığınmacıya kaçağa bulduğunuz parayı kendi vatandaşına mı bulamıyorsun. 

Millet İttifakı milletvekilleri olarak uyumlu bir çalışabiliyor musunuz?


Millet ittifakı siyasi ikballer için kurulmadı. İttifakın oluşmasını millet istedi. Bu nedenle de 31 Mart seçimlerinde büyük bir başarı elde edildi. Kendi seçim bölgem Antalya’da tüm teşkilatlar olarak çalıştık. Köy köy mahalle mahalle gezerek Millet İttifakı'nın adayı için oy istedik. 31 Mart’ın ardından İstanbul’da oy nöbetine katıldık. Ben Anadolu yakasında günlerce sabahladım. 23 Haziran seçimleri öncesinde İstanbul’a giderek seçim çalışması yaptık. Sonuç İstanbul’da şu ana kadar alınmış en yüksek oy oranı ve en büyük farkla seçim kazanıldı. 

Biz Millet İttifakı içinde olan partiler olarak her şeyimizle aynıyız demiyoruz. Bizi bir araya getiren nedenler var diyoruz. Aynı düşündüğümüz şeyler var diyoruz. Bu nedenle de uyum içinde çalışabiliyoruz. 

 Ak Parti iktidarının dış politikasını nasıl buluyorsunuz?


Ak Parti iktidarın dış politikasını dışişleri bakanımızın bile bildiğini zannetmiyorum. Sürekli bir yerlere savruluyoruz. Hayt huytların ardından dostuma evriliyoruz. Dış politikanın iç politika malzemesi yapıldığı bir dönemden geçiyoruz. 

Bir bakıyoruz Rusya ile canım cicim olmuşuz derken Suriye’de Rusya ile karşı karşıya geliyoruz. Biz bakıyoruz Almanya ile sorunlarımız var derken Merkel ile ortak açılışlar yapıyoruz. ABD ile aramızda ne olduğunu kimse bilmiyor. 

Bilinen tek bir şey var. Biz dış politikada dünya lideriyiz falan diye her pohpohladığımızda birkaç yüz bin kaçak daha ülkemize giriyor. 

Fırat Kalkanı harekâtında tüm Arap devletleri karşımıza geçti. Filistin bile bize karşı açıklama yaptı. Ancak biz hala bu adamlara duygusal yaklaşıyoruz. Dış politikada duygusallık olmaz. Efelenmek olmaz. Mütekabiliyet vardır. Senin topraklarını korumak için yaptığın bir harekatı işgal olarak nitelendiren insanlara zamanı gelince bunu hatırlatırsın. 

Sizce depreme karşı alınan önlemler yeterli mi?


Bana göre deprem için önce resmi kurumların bilinçlenmesi gerekiyor. Herkes vatandaşın bilinçlenmesini istiyor. Deprem sırasında orada durmayın burada durun diyor. Ancak devlet olarak deprem bilincimiz var mı demiyor. Kaçak yapılara karşı etkin mücadele yapılmayan, çürük bina yapanların, bunlara ruhsat verenlerin cezalandırılmadığı bir sistem depreme karşı bilinç geliştirmemiştir. 

Daha birkaç ay önce imar affı getirilen bir ülkede deprem önleminden bahsedilemez. Deprem toplanma alanlarına AVM yapan bir zihniyet deprem için hazırlık yapamaz. Deprem vergilerinin ne olduğunu vatandaşlara anlatma gereği görmeyen bir yönetim depremle etkin mücadeleden bahsedemez.  

Her şeyden önce Türk Kızılay’ı vergi kaçırmaya alet edildiği bir dönemde depreme hazırlık yapıldığına kimse ikna edilemez. 

Bölgeniz Antalya ile ilgili acil çözüm bekleyen sorunlar ve çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? 


Antalya’nın en büyük sorunu algı. Bu algı nedeni ile Antalya hiçbir zaman alması gereken yatırımları alamıyor, destekleri göremiyor. Nedir bu algı? Antalya turizmin ve tarımın şehri. Yazları turistten kışları örtü altı tarımdan yani seralardan milyarlarca lira kazanan bir şehir algısı var. Bu devlette olan bir algı. 

Bakın bu algıya sahip olan iktidarımız sırf rakamlara bakarak geçen yıl turizmcilerin üstüne iki ayrı yük yükledi. Önce Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı diye bir şey kurdu ve gelirin yüzde biri benim dedi. Sonra şehir vergisini getirdi. Otelcilere sen otelde konaklayanlardan bu ücreti alır mısın almaz mısın bilmem ama ben senden konaklayan müşteriler için para alacağım dedi. 

Antalya’ya yaklaşım böyle. Antalya’ya yeni yatırımlar yerine yeni vergiler geliyor. Turizmin başkenti diyoruz. Ancak bu başkentin bırakın hızlı treni kara treni bile yok. 

Tarımın başkenti diyoruz. Ama bu başkentte tarımsal ürünlerle ilgili bir sanayi tesisi kurulmuyor.

Teşekkürler
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.