Hazzopulo pasajına girin. Podima taşları ile döşeli dar koridoru geçip avluya ulaşın. Sağ yanda 37 numaralı dükkân. İşte Pera’nın görkemli günlerinin son tanıklarından birinin Madam Katia’nın şapka tasarım atölyesinin önündesiniz. Daha vitrine bakarken başka bir dünyada hissedersiniz kendinizi. Kadın şapkaları üretip satan bir işletmenin değil de sanat eserlerinin sergilendiği bir galerinin girişinde imişsiniz gibi bir duyguya kapılırsınız aniden. Üstünüze çeki düzen vermeye çalışırsınız istem dışı hareketlerle.
Hatta bir tereddüt yaşarsınız “Girsem mi acaba?”
Çekinmeyin, girin içeri. Madam Katia da sevgili eşi Bay Aleko da tüm sevecenlikleri ile karşılayacaklar sizleri. İçeride görkemli bir ayna. Madam Katia’dan daha yaşlı annesinden kalmış. Annesi Madam Eva Madam Katia’nın da ustası aynı zamanda. İstanbul’un en ünlü şapka tasarımcılarından biri imiş 1912 yılı doğumlu bu kadın. Aznavur pasajındaki atölyesinde tam kırk beş kişi çalışırmış bir zamanlar. 1986 da yaşama veda etmiş Madam Eva. Büyük boy bir fotoğrafı ise dükkânda yer almakta hala ve gülümsemekte tüm ziyaretçilere.
Aznavur pasajındaki atölyeden söz etmiştik az önce Burası aynı zamanda mesleğe başladığı yer Madam Katia’nın Okul çıkışında annesinin yardımına gelirmiş daha çocukluk yıllarında. Annesine yardıma gelirmiş dedik de başka gidecek yeri de yok aslında. Aznavur pasajındaki atölye aynı zamanda ikametgahı ailenin. Home Office uygulaması o zamanlar da varmış demek ki.
“Eğer yandan takarsan Kate Middleton, geriye doğru takarsan Greta Garbo olursun” böyle demiş bir müşterisine tasarlamış olduğu bir şapkayı tanımlarken (*) Bu kadar güveniyor yaptığı işe. Az bulunur onun gibisi.
1960 yılında terk edip Aznavur Pasajını buraya yerleşmişler. Müşterilerin azalmaya, işlerin hafiflemeye başladığı dönem artık. Yine de o günleri özlemle anıyor kendisi. “Pasajın o yılları ile günümüzdeki halinin hiçbir ilgisi yok. Bir defa dükkanlar farklı, hayatlar, insanlar farklı.”
Bir zamanların en ünlü tuhafiye mağazalarının bulunduğu pasajda artık işporta işi tişört büstiyer vb ucuz giyim eşyalarını satan dükkanları görüp bunlarla ilgilenen müşteri profilini düşününce hak verirsiniz kendisine.
“Moda evleri ile, dantelcilerle, kemercilerle dolu bir pasajdı burası. Her dükkân son derece şık ve bakımlı idi. Masal yılları idi o zamanlar”
Onun ağzından bu sözcükler dökülürken çevredeki harap işyerlerine takılıyor gözünüz ve siz de yineliyorsunuz o son cümlesini “gerçekten masal yılları imiş o dönemler” Yıllarca o masal yıllarındaki titizlikle çalıştı burası. Söz gelimi gelip vitrindeki beğendiğiniz bir şapkayı alıp gidemezdi müşteri. Vitrindeki şapkalar satılı değildi. Müşteri bir model beğendikten sonra müşterinin başının ölçüsü alınır, ardından şapkanın kalıbı hazırlanır, kesilir biçilir dikilir ve müşterinin ölçüleri ile bire bir uyumlu şapka hazırlanırdı. Kullanılan malzeme ise yurtdışından ithal ağırlıklı olarak Paris’ten gelmekte kullanılan malzeme. Hal böyle olunca üretilen şapkaların fiyatı da farkı oluyor tabi. Değer mi? Bilmem kullananlara sormalı.
Kullananlar denilince öyle cebinde her nasıl olmuşsa para görmüş yeni dönem zenginleri gelmesin aklınıza. Prensipleri var Madam Katia’nın
“Ben asla giyim kültürü olmayan bir insana şapka yapmam. Nasıl kullanacağını mutlaka sorarım. ‘pantalonumla, kazağımla, mantomla kullanacağım’ diyorlar. Abiye şapka manto ile kullanılır mı hiç? O zaman ‘kusura bakmayın böyle kullanmanıza izin veremem’ diyorum. Tabi çok kızıyorlar bana ama maalesef öyle. Şapka takmak bir kültür işidir”
Başka prensipleri de var. Çin malı kumaş kullanmıyor söz gelimi. Bütün şapkaları kendi özgün tasarımı. Üç yüzü aşkın tasarımı var. Bir de serzenişi. Onun özgün tasarımlarının kopya edilmesinden rahatsız. Bu nedenle dükkânda fotoğraf çekilmesine izin vermiyor.
Uzun yıllar süren çalışma yaşamında pek çok ünlü müşterisi olmuş. Ancak bu konuyu bir övünç kaynağı olarak kullanmıyor. Dönem dizilerine şapka tasarlamış hayli zaman. Yaşı hayli ilerledi madamın. Eski temposu ile çalışamıyor doğal olarak yine de her gün açıyor dükkanını. Saat 13.30-18.00 arası orada hafta içi günlerde. Beyoğlu’nun da pasajın da durumundan rahatsız Madam Katia. Ona göre bozulma 6-7 eylül pogromu 8o 6-7 Eylül olayları diyor) ile başlamış. İstanbul’u İstanbul yapanlar terk ettiler şehri olaylar sonrasında.
Bu onun görüşü
Varlık vergisi onun yetişebildiği bir uygulama değil. Aile içinde de pek konuşulmamış olmalı ki konu hakkında bir bilgisi yok. Eğer olsa idi Varlık vergisi uygulamaları ile de başlatabilirdi “bozulma” dediği değişimi.
Şurası doğru, varlık vergisi, 6-7 Eylül pogromu, 1964 sürgünü, Kıbrıs çıkartması ve 1980 sonrasında yoğunluk kazanan kente göç olgusu İstanbul’un demografisini değiştiren önemli olaylar. Ancak bundan daha önemlisi de var.
Değişen zaman
Zamanla birlikte beğeniler de tüketim alışkanlıkları da değişime uğradı. Madam Katia kabul etmek istemese de pasajda, İstiklal Caddesi’nde ve kentin simgeleri arasına girmiş diğer bölgelerde de meydana gelen değişimin gerçek nedeni bu. Bu nedenle geçmişi anımsatan ne varsa kaybolmakta birer birer. Bakın ilham Berk ne demiş Pera adlı çalışmasında
“Ne Loretta kaldı ne Mıgırdıç, Madam Katia’ya gözümüz gibi bakalım”
Peki, bakabiliyor muyuz?
Sanmıyorum
(*) Metinde Madam Katia’ya ait olan cümleler Eylül 2020 de Gazete Duvar ve Şubat 2016 da Yaseminle Yolculuk sitelerinde yayınlanmış olan röportajlardan alınmıştır