2022-08-07 10:18:57

Küçük bir nefes için ciğerlerimizi de teslim etmemeliyiz

Asım Öz

07 Ağustos 2022, 10:18

Küresel kapitalizmin kirliliği, çürümesi, geberen olması, kendi otantik haliyle bile çözüm üretememesi veya çözüm üretmede ciddi ölçüde zorlanması hızla devam etmektedir. Bu adeta zombi durum, kırılganlık, tıkanmışlık, sürdürülemezlik ürettiği için nesnel olarak savaş makinesi hareket halindedir. Rusya , Ukrayna savaşı, Rusya’nın tedarik zincirleri olan limanları bombalaması ile devam etmektedir. Olası savaşlara zemin ve alan açan Rusya- Ukrayna savaşı başka ülkelere yayılma potansiyeli taşımaktadır.

Bu durum Lenin’in savaş konusunda her durumda doğrulanmasını getirmektedir. Özel mülkiyet ( devlet mülkiyeti de dahil ) var olduğu sürece yani kapitalizmin varlığı potansiyel olarak savaşların çıkma nedenidir. Kapitalizmin aşırı üretim, eksik tüketimden ve bağlantılı olarak kâr oranlarının düşme yasasından kaynaklı kriz, çöküş hali pazarların ele geçirilmesi, yeniden ele geçirilmesi patlama noktasında savaşı tek çözüm olarak göstermektedir. Kapitalizmin bu arızalı durumuna tekelci silah ticareti ve silah sanayi kompleksinin varlığı da eklenince savaşlar önlenemez noktada kaçınılmaz oluyor.

Son günlerde bu savaş durumuna yeni savaş alanları da eklenmiştir. Balkanlarda etnik, dinsel, mezhepsel gerilimin merkez üssü Kosova. ABD ve AB’nin desteklediği Kosova ile Rusya’nın desteklediği Sırbistan arasındaki gerilimin Balkanları ateşe atma potansiyeli yükselmektedir. Sınır geçişleri şeklinde Kosova’nın aldığı kararlar ülkedeki Sırp azınlığın ve Sırbistan’ın tepkisini çekti. NATO’nun devreye girmesiyle gerilim şimdilik bir aylığına ertelendi.

Kapitalizmin rutin yayılmacı hali her durumda gerilimi artıracaktır. Bu noktada yapılması gereken halkların boğazlandığı koşullarda Kosova’mı haklı veya Sırbistan’mı haklı diyerek adeta cımbızla arayış sığ bir anlayış olarak siyasi körlüktür. İki ülke işçi ve emekçileri, tüm halklar kardeşlik temelinde Enternasyonal olarak birlik olmalıdırlar. Ayrıca bu ülkelerdeki işçi ve emekçiler ve tüm halklar silahlarını gerilimlerin , giderek savaşların nedeni olan kendi burjuvalarına döndürmelidirler.

Diğer savaş alanı Asya-Pasifiktir ve onun gerilimidir. Amerikan Temsilciler Meclisi Başkanı’nın Tayvan ziyareti adeta savaş tamtamlarını çaldıran ateşe odun taşımak olmuştur. Çin’i baş hasım ilan eden ABD yönetiminden gelen bu savaş hamlesi adeta Çin’i alarm durumuna getirmiş, savaş uçakları göreve çıkmışlardır. İki nükleer güç sahibinin böylesi karşı karşıya gelmesi sıcak savaşın nedeni olabilecek durumdadır. Ayrıca soğuk savaşında sürekli halidir. Çin’in Tavan dışında Hong Kong, Sincan ve Tibet’le ilişki ve yer yer uzlaşmak çelişkileri potansiyel savaş ve gerilim nedeni olarak devam ediyor.

Çin kapitalizminin ( Devlet kapitalizmi ve özel kapitalizminin özgün bütünselliği olarak ) ilerici olarak desteklenmesi ( Birinci ve İkinci dünya ülkelerine karşı üçüncü dünya ülkesi olarak Pnochet Şili’sinin desteklenmesi absürtlüğü ve akıl tutulması gibi ) aynı şekilde Putin Rusya’sının Ukrayna işgalinin desteklenmesi bu eğilimin ilkesel tutumu olmuştur. Elbette ABD ve NATO’nun Pelosi’yi Tayvan göndermesi düğün ve piknik yapmak için değil, gerilimi artırmak saiki ile yaptığı açıktır ve sürpriz değildir.

Bu noktada Devrimci Marksizm için ezen, ezilen ilişkisi çerçevesinde ezene karşı, ezilenden yana tavır alma ilkesel bir tavırdır. Marks’ın ezen ulus özgür olamaz mottosuna da uydundur. Dolayısıyla Çin’in kapitalizm-emperyalizmin yayılmacılığı çerçevesinde Tayvan ve diğer ülkeleri peyki gibi görmesine karşı çıkılmalıdır. Ama bu tutum Tayvan kapitalizmine karşı olmanın engeli değildir. ( Aynı saikle Ukrayna kapitalizmine karşı olmak gibi ) Tüm bu olumsuzlukların panzehiri Çin ve Tayvan işçi ve emekçilerinin kendi kapitalizmlerinin ortadan kaldırılması ve sosyalizm-komünizmin inşasından geçmektedir.

Kapitalizmin bu savaş hali devam ederken, yine küresel kapitalizmin kriz, çöküş halinden kaynaklı açlık ve yoksulluğun yükselmesi sonucu şimdilik 19 ülkede isyan ,direniş devam etmektedir. Yani kapitalizm kendi mezar kazıcıları olan işçi ve emekçileri varlıkları için ciddi bir risk olarak görmektedirler. Artık bu mezar kazıcıları geçmişten daha donanımlı, daha bilinçli ve örgütlenmeye yatkındır. Teknolojinin gelişmişliği sonucu dijital dünyanın avantajları ile işler daha kolaylaşmıştır. Dolayısıyla kapitalizmin kirliliği hemen her şeyi gizlenemez noktada aleni haline getirmiş durumda. Bu durum işçi ve emekçilerin daha hızlı şekilde bilinçlenmesinin zeminini de oluşturmaktadır.

Gelinen noktada son yazılarımızda da ısrarla üzerinde durduğumuz gibi Devrimci Komünist İşçi Partisine ihtiyaç her zaman ve dönemden daha akut ve başat durumdadır. Kapitalizmin kendi otantikliğinden kaynaklı kendiliğinden hareketler ( Gezi gibi ) ülke çapında çok kısa aralıklarla yaşanmaz. Ama merkezi ve bilinçli müdahalenin zorunlu olduğu dönemden, olaylar ve konuların bütünleştiği koşullardan geçiliyor. İşte böylesi koşullarda Devrimci Komünist İşçi Partisi yaratılıp, kurulmuş olsaydı, son günlerin önemli sorunları olan örneğin ( Geçmişte yaşanılanların çözümü de dahil olarak) KPSS hırsızlığı ve pandeminin ağır yükünü taşıyan alanında uzman olan Esin Şenol hocaya ölüm tehdidi ülke çapında ciddi bir tepkiyle karşılanırdı. Bu tepki üretimden gelen güç ve sokak hareketlerini kapsayacağı için hem çözüm hem de caydırıcı olacaktı.

Küresel kapitalizmin bu yıkımının içinde olan Türkiye kapitalizminin güncel gelişmelerine baktığımızda bu yıkımın, kirliliğin, karanlığın boyutları bir kez daha net olarak görülmektedir. Ekonomik yıkım özellikle enflasyon-pahalılık sarmalında Arjantin’in önünde olarak birinciliği kimseye kaptırmamaktadır. Arjantin’de yüzde 52 olan enflasyon TÜİK’e göre bile son olarak yüzde 79 olarak açıklandı. Gerçek enflasyon ( Alım gücünü kapsayan olarak ) ise yüzde 200 ‘leri aşmış durumdadır.

Seçimlerin zamanında bile yapılsa 1 yılın altına düşmesi sonucu İktidar zorunlu olarak seçim ekonomisi uygulamaya başvurmaktadır. Sanal ve manipülasyona dönük BAE, Katar, Arabistan’dan beklenen 50 milyar doların geleceğinin boş çıkması zorunlu olarak karşılıksız para basmayı getirecektir. Bu durum pahalılığı daha da artıracaktır. Seçimlerin yaklaşması ile birlikte seçmen davranışlarında belirleyici olan ekonomik durum bunun da somut ifadesi olan pahalılığın ultra yükselişi iktidarı zor durumda bırakmıştır. Bu anlamda kırılganlık, açmaz ve kaos durumu ekstra yükselmiş durumdadır.

Bu durum devlet ve iktidarın pahalılığa çözüm üretemediği koşullarda yeni arayışlara girmesini getirecektir. Bunun da en temel argümanı din ve milliyetçiliktir. Din konusunda “ fiyatları tayin eden Allahtır” hadisi ekonomik zorluk yaşayan AKP kitlesinde bile yeterince inandırıcı olmamıştır. Milliyetçilikten medet umularak bebeklerin de içinde olduğu 9 insanın katledilmesi için Irak saldırısı da bumerang etkisi yapmıştır.

Ama yinede ellerindeki tek çözüm olarak savaş dışında tek araç kalmamış durumdadır. Önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi bunun temel alanı da Rojova olacak demiştik. Zaman kaybetmeden Rojova’ya dönük saldırı başladı. SİHA ile yapılan saldırı sonucu üç kadın DSG Savaşçısı katledilmiş durumda. Bu Rojova saldırısı kantonlar paradigmasının bütünsel olarak uygulandığı ve somut olarak görünür halde olması sonucu yapılmıştır. Bu kantonlar paradigmasının diğer parçalara domino etkisiyle yayılması egemenlerin kabusu olmaya devam ediyor.

Bu arada iki TSK patentli ve birde silahlı düello olayı kapitalizmin kirliliği ve faşizmin karanlığına önemli örnek olmuştur. Tunceli il Başkanının askeri kıtayı karşılama olayı özellikle ulusalcı kanatta ciddi tepki toplamıştır. Bizi ilgilendiren yan ise Gezi ‘den bugüne Ordu içi çelişkilerin artması noktasında ordunun güçsüzleşmesidir. Devrim, sosyalizm-komünizm programının uygulanmasının temel engeli olan ordunun güçsüzleşmesi her durumda sosyalistler-komünistler için önemli bir avantaj olacaktır.

Diğeri bir olay jandarma albayın gazetecinin ısrarlı basın özgürlüğü var sözüne karşı var ama burada yok açıklamayı rahatlıkla yapmasıdır. Zor kullanacağını söyleyen albaya karşı gazetecin kanun var demesine albayın kanunu aşağıda gösteririm açıklamasıdır. Bu da ordunun kendi burjuva yasalarına bile uymadığı noktada adeta güç gösterme refleksi olup bu durum münferit bir olay olarak görülemez. Ordunun perişan halinin somut olarak görülmesi demektir.

Ağrı dönek Belediye Başkanının sokakta yürürken, etrafındaki birçok görevli taraftarının silahlı düelloyu andıran silahlı gösterisi bir yanıyla muhaliflere korku yaymak, susmalarını sağlamak için yapılmıştır. Diğer yandan bu düello burjuva yasaları bile tanımayan faşizm ayak seslerinin yükseldiğini göstermektedir.

Kirlilik ve karanlık bunlarla da sınırlı değil, ciddi Demans hastası olan HDP’li Aysel Tuğluk'a karşı düşmanlık annesinin mezarına saldırı ile başlayıp, cezaevinde kalamaz durumuna rağmen aleni işkenceye maruz kalarak tahliye yapılmamaktadır. ( Aynı durumda olan Çevik Bir’in tahliyesi de doğru olmuştur ) Son işkenceye benzer tutum ifade istenmesi ve Tuğluğun konuşacak durumda değilim açıklamasıdır. Başka bir söze gerek var mı, sözün bittiği yer aynı zamanda saltanatınızın bittiği sözlerin başlangıcı olacaktır.

Kapitalizmin kirliliği, çürümesi ve faşizmin karanlığının giderek arttığını gösteren bir dizi olayın genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz.

Öncelikle son günlerin yeni olayı KPSS skandalı ve hırsızlığı ile başlamak istiyoruz. Milyonlarca gencin iş garantisi olarak aylarca çalıştığı ,emek harcadığı böylesi bir sınavda şaibe ciddi tepki toplamış ve yoğun tartışmaya yol açmıştır. Aleni sınav hırsızlığı 20 sorunun aynı şekilde yayınevi sorusu olmasıdır. Bu durum geçmişte FETÖ’nün sınav sorularını çalması ve bunun bir, iki kez değil adeta rutin olması noktasında bu KPSS skandalı aynı zamanda geçmişte de, bugünde FETÖ ve AKP’nin birlikteliğini göstermekte , çağrıştırmaktadır.

Bu noktada Erdoğan’ın Devlet Denetleme Kurulunu görevlendirmesi, ÖSYM Başkanının görevden alınması ve son tasarruf olarak KPSS sınavının iptali devlet ve iktidarın zorunluluğunun gereği olarak gündeme gelmiştir. Bu durum artık gizlenemez noktadadır. Özellikle sistemlerin - kapitalizm ve kapitalist devletin devamı için bu sınavların burjuva yaslarıyla uygulanması önemini korumaktadır. Birde buna seçim yaklaştıkça oy kullanacak 7 milyona yakın gencin olduğu eklendiğinde devlet ve iktidarın böyle tasarruflarda bulunması mecbur kaldığı için sürpriz olmamıştır. Ama kapitalizm var olduğu müddetçe ( sınıfsal ve toplumsal baskı anlamında caydırıcılık da yaratılamazsa ) onun güvenlikçi devleti işleyişi sürdükçe bu şaibeler ,skandallar, hırsızlıklar devam edecektir.

Son günlerin diğer önemli bir olayı da fındık taban fiyatlarının açıklanması ve Terzi Fikri olayının tekrar gündeme gelmesidir. Fındık taban fiyatlarının muhalefet tarafından 70 lira olarak beklenmesi ve hedef olmasına rağmen 50 lira çerçevesinde açıklanması az bulunarak tepki çekmiştir. Her bu durumlar da yapılan açıklamalarda yüksek taban fiyat verdik yalandan övgüleri bu fiyatlarda da gündeme getirilmiştir.

Buna birde Erdoğan’ın 12 Eylül öncesi seçilmiş Ordu’da eski Fatsa Belediye Başkanı olan Terzi Fikri hakkında terörist mealli açıklaması eklenmiştir. Elbette Erdoğan’ın bu açıklaması bilinçli yapılmıştır. Bu açıklama nasıl ki Rojova’da kantonlar sistemine bir düşmanlık çerçevesinde yapılmış ise Fatsa’da da kişisel olarak yalnız Terzi Fikriye dönük değil, temelde devrimci komiteler çerçevesinde halkla birlikte bir yönetime karşı düşmanlık çerçevesinde yapılmıştır.

Bu komiteler halkın bütünsel konularına çözüm üretmiştir. Uyuşturucu, kadın şiddeti, yolsuzluk, belediye işleri vb. gibi ve daha da önemli olan Fındıkta sömürüye son mitingleri 12 Eylülün doğal olarak saldırısının nedeni olmuştur. Küçük bir ilçeye adeta büyük bir ordu gücü ile saldırı Fatsa’daki halk yönetimin dağıtılması için yapılmasının da somut göstergesi olmuştur. Gözü bağlı muhbirlerin tek tek ev göstermesi sonucu işkence uygulaması adeta rutin olmuştur. Terzi Fikri’de işkencenin sonucu olarak cezaevinde kalp krizinden hayatını kaybetmiştir.

Elbette amacımız bu makale çerçevesinde Fatsa deneyimine bütünsel ve tarihsel çerçevede ele almak olmayacaktır. Başat önemde yanlarını ele alarak değerlendirme olacaktır. Sonuçta Fatsa deneyimi bugün içinde güncellenerek önemini örnek ve ders olarak korumaktadır. Ama kapitalizmin ülke çapında adeta kılcal damarlar gibi bütünsel olarak kuşatıldığı koşullarda kurtarılmış adacıkların varlığı ve sürekliliğinin devamının mümkün olmadığı da görülmelidir. Bu anlamda Fatsa gibi deneyimlerin komünizm programında önemli yeri olsa da komünizmin kendisi olmadığı da bilinmelidir. Çünkü komünizm ülke çapında inşa süreci ile başlayacak , enternasyonal çerçevede tamamlanacaktır.

Son günlerin en çok tartışılan konularından biride özel kuvvetler albayı Levent Göktaş olayıdır. Göktaş emekli olsa da diğerleri gibi görevini hız kesmeden sürdürmektedir. Ergenekon’da cezaevinde yatan, Öcalan’ın Türkiye’ye getiren tim içinde olan, o dönem MİT Müsteşarlığı için adı geçen, Hablemitoğlu suikastında adı geçen Göktaş olayını değerlendirmeye almamızda bunların önemi olsa da temel önemde olan bu konumu, özellikleri değildir.

Kontrgerilla, paramiliter yapılanmalar, çeteler , mafya o kadar çok gündeme geldi, açığa çıktı, servis edil ki ( Gizlenenlerin daha çok olduğundan kuşku yok ) Bu yapılanmalarda ve işleyişlerinde önemli benzerlikler olduğu için bunları aynı saiklerle ele almanın önemi ve gereği yoktur. Dolayısıyla Göktaş olayını değerlendirmemiz başat olarak tuzak, manipülasyon, illüzyonun anlaşılması, kavranmasına katkı saikiyledir.

Önceki yazılarımızda da yer yer ele aldık, siyasal İslamcı, şeriatçı ( örneğin İŞİD gibi ) kafa kesen, yerel ve uluslar arası çapta her türden cinayet işleyen yapılanmalar olduğu açık. Benzeri özellikler taşıyan FETÖ’de böylesi bir yapılanma , bundan da elbette kuşku yok. Ama bu şeriatçı yapılanmalar dışında , Türkçü, ırkçı, faşist kontrgerilla yapılanmalar daha başat olup bunları dini kullanmaları da olağan bir durum olmuştur. Bu yapılanmaların kendilerini kamufle etmek için şeriatçı tetikçileri kullanmaları da sürpriz olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır. ( örneğin Hizbulkontra gibi )

Dolayısıyla Göktaş’ın tescili bir faşist olarak ve faaliyetlerine devam eden bir görevli olarak Hablemitoğlu ( Hablemitoğlu’nun Türkçü ırkçı-milliyetçi olduğu bilinmektedir ) suikastının düzenleyicisi, yönetici olması da sürpriz olmayacaktır. Göktaş’ın bir albay maaşı ile şirket kurup önemli servet sahibi olması şaibe, yolsuzluk vb. dışında mümkün olabilir mi. Sezgin Baran ve Saray ile ilişkileri, çay, kahve içme ilişkisi olmasa gerek. Sezgin Baran üzerindeki tedbirler kaldırılarak aleni yurtdışına kaçırıldığı bilinmektedir. Aynı şekilde Göktaş köstebeklerin haber uçurması sonucu arama sırasında asansörden kaçarak adeta sır olmuştur. Ayrıca her şeyi açıklayacağım, altında kalacaklar derken bundan da vazgeçmiştir. Etkin yerlerin baskı ve telkiniyle vazgeçirilmiştir.

Bu bölümü sonlandırırken ulusalcıların elbette ideolojik, siyasi hatlarının gereği olarak ama en hafif tabirle akıl tutulmaları yaşadıkları açıktır. Örneğin Kemalist-komünist Merdan Yanardağ, Kahraman albaya methiyelerle birlikte adeta göklere çıkarmaktadır. Yanardağ için Atatürkçü olsun, bir de asker olsun yeterlidir. Faşist olsa da , demokratik ülkücü olarak vatanseverdir. Tabi bu unvanları Göktaş’ın muhaliflere karşı işkence ve katliamlarını, zenginliğinin kaynağının önemini niyetlerden bağımsız nesnel olarak görmemek demektir.

Bu noktada Perinçek’in de daha önce Ağar hakkında açıklamaları bizler için sürpriz olmamıştır. Yayınları Aydınlık'ta çarşaf çarşaf Ağar’ın uyuşturucu kaçakçılığı, binlerce faili meçhulün, sorumlusu olduğu, kendi yazdığı Çiller Özel Örgütü adlı kitapta Ağar’ın yeri ve yaptıklarını anlattığı bilinmektedir. Bugün ise Ağar hakkında kefilim, gittiği yerleri temizler, emperyalizme karşıdır açıklaması yaparak, yine hangi pazarlıklar ,çıkarlar içinde bu açıklamayı yaptığı da uzun olmayan gelecekte ortaya çıkacaktır.

Perinçek’in bu benzeri ihanetlere sayfalara sığmaz örnekler verilebilir, ama konumuz değil. Kısaca ele alırsak, devrimcilere dönük muhbirlikleri, Partilerine devrimcilerin katillerini almakta en küçük sıkıntı duymamalarıdır. Bir dönem Öcalan’la görüşüp, Kürt sorununa daha makul yaklaşmalarına rağmen, bugün HDP’nin kapatılmasını savunacak düzeyde muhbirlik yapmaktadırlar. Birinci Dünyaya karşı , Üçüncü Dünya olduğu için Şili’de faşist Pinochet desteklemişlerdir.

Son günlerin öne çıkan diğer bir olayı da Alevilere karşı yapılan saldırılardır. Alevilere karşı saldırıları yine basit bir şekilde bir meczupa bağlamak rutin bir tavır olmuştur. Eskişehir’den gelen birinin aynı anda üç yere saldırı da bulunması hazırlıklı, planlı, örgütlü olmasa mümkün değildir. Elbette bu saldırıda önemli olan arka plan saikleridir. Yani bu saldırıyı, derin yerlerden bilgi aldığını açıklayan, bazı operasyonları yönettiğini açıklayan gayri resmi görevli Ümit Özdağ’ın Aleviler hakkında söylediklerinden bağımsız ele alamayız.

Özdağ “ Cemevlerine ibadethane statüsü vermeyeceğiz. Tarikatlarda aynı şeyi ister” açıklaması, tipik bir Alevi düşmanlığı olup, derin yerlerin görevlisi olarak bu saldırılara yol verildiğinin göstergesi olmuştur. Bu ve benzeri saldırılar tüm muhalifleri susturmak , korku yaymak saiki ile yapılmaktadır. Peker’in kan banyosu açıklamasını korku yaymak için SADAT ile birlikte yaptık açıklaması da bu saldırıların arka planını göstermektedir. Bu saldırının önemli bir boyutu da ideolojik, siyasi yanıdır. Yani ırkçı olmayan devrimci Kürt Alevilerine karşı düşmanlık, saldırılar rutinken, ırkçı ve dinci saiklerin belirleyiciliğinde Türk-İslam-Hanefi Aleviliği inşa edilmesi uzun zamandır devam etmektedir.

SONUÇ YERİNE

Kapitalizmin kriz, çöküş halinden kaynaklı yıkım devam etmektedir. Bu derece çürüyen, her geçen zamanda giderek geberen olan kapitalizmin, işçi ve emekçilere küçük kırıntıları vermesi bile zorlaşmaktadır. Kapitalizm içinde bir taraftan verilenler, diğer taraftan alınmaktadır. ( Örneğin asgari ücrete yüzde 50 zam yapılırken, gerçek ücret olmadığı için alım gücünün düşük olması sonucu bu zam bir, iki ayda adeta buhar olmuştur ) Dolayısıyla özellikle karanlığın daha koyulaştığı koşullarda elbette küçük kazanımların bile önemi olup, nefes almayı sağlayacaktır. Ama küçük bir nefes için ciğerlerimizi de teslim etmemeliyiz.

Bu anlamda kapitalizmin proleter devrimle ortadan kaldırılıp yerine sosyalizm-komünizm inşa edilmedikçe ve bu savunulmadıkça, Devrimci Marksizm dışında her türden sosyalizm anlayışları manipülasyon ve illüzyon dışında kalıcı ve radikal çözüm olmayacaktır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.