Onu tanıyan yoktur. Yakın çevresinin dışında kimsenin hayatına dokunmamış kendi halinde biridir. Ha bir de benim hayatıma dokundu. Bu dokunuşun öyküsünü paylaşmak istedim bugün.
Okul arkadaşlarımla birlikte oluşturduğumuz bir gezi grubumuz var. Zaman zaman bir araya gelip kültür gezileri yaparız. Bazı arkadaşlarımız fotoğraf çeker. Daha sonra da grubumuza ait sosyal medya hesaplarında paylaşırız bu fotoğrafları. Bazı arkadaşlarımız şahsi hesaplarında da paylaşırlar doğal olarak.
Bir Pera gezimiz sonrasında sayfama bir mesaj geldi “Ne güzel geziyorsunuz?.. Anush”
Mesajı yazanın profiline baktım Fransa’da yaşıyor. Bir ortak arkadaşımız var. Bu ortak arkadaşımızın sayfasına girdim. Arkadaşım orada paylaşılmış bizim gezi fotoğraflarını Bir de açıklama yazıp bana teşekkür etmiş gezi esnasında verdiğim bilgiler nedeni ile. Resimleri inceledim. Surp Ohan Vosgeperan ve Surp Yerrotutyun kiliselerine ait fotoğrafların altına yorumlar yapmıştı bu Anush isimli şahıs. Özlem dolu yorumlar.
Bu hanım hakkında detaylı bilgi edinip, gezi fotoğraflarını sayfasına koyan arkadaşımla ilkokulu aynı sınıfta okuduğunu, daha sonra ailesi ile birlikte Fransa’ya göçtüğünü, orada evlendiğini ancak memleketi asla unutamadığını ve maalesef o sıralarda amansız bir hastalığa yakalanmış olduğunu öğrendim.
İçinde yaşadığı toplumla bütünleşmek arzusunun bir yansıması olarak değerlendirdim Ermeni okulu yerine bir Türk okulunda öğrenim görmüş olmasını. (Belki de ailesinin maddi yetersizliği nedeni ile gidememişti bir Ermeni okuluna ama o an düşünememiştim bu olasılığı)
Tanımlanması çok güç duygular uyanmıştı içimde. Atalarının, köklerinin bulunduğu topraklarda ötekileştirilmenin acısı ile yaşamaya mahkûm edilmiş bu acıya dayanamadığı için de ülkeyi terk etmek zorunda kalmış bu hasta kadın için bir şeyler yapmanın dayanılmaz arzusunu duydum benliğimde. Bir cümle ile yanıt verdim mesajına.
“İsterseniz sizinle de gezeriz Anush hanım”
“Bu mümkün değil, ben çok uzaklardayım” diye bir yanıt geldi. “Sorun değil” diye yanıtladım ben de.
İş edindim kendime, boş zamanlarımda şehirdeki Ermeni kiliselerini dolaşıyor becerebildiğim kadar fotoğraf çekip onunla paylaşıyordum. Surp Lusaroviç, Surp Hreşdagabet, Surp Kevork Surp Astvadzadzin ve daha başkaları..
Kiliselerin bir kısmını tanımakta idi. Bir kısmını ise hatırlamakta güçlük çekiyordu. Böyle zamanlarda tamamlayıcı bilgilerle ona yardımcı oluyor, doğduğu ve yaşamının ilk yıllarını geçirdiği şehri tanıtmaya daha doğrusu hatırlatmaya çalışıyordum. Kimi zaman Türkçesi yetersiz kalıyordu beni anlamaya. Böyle durumlarda Fransızca yazıyordum. Hemen sitemli bir yanıt geliyordu.
“Lütfen Türkçe yazın”
Doğduğu ülkenin dilini konuşmak o dilde yazışmak istiyordu. Bu arzusuna saygı duyduğum için zaman zaman zorlansam bile onun anlayabileceği basitlikte yazmaya çalışıyordum. Gönderdiğim fotoğrafların altına yorumlar yapıyor, bana da çiçeklerle süslü teşekkür mesajları gönderiyordu. Hayatımın bir bileşeni olmuştu atık.
Anush için gezi yapar olmuştum tek başıma.
Google’dan da bakabilirdi o kiliselerin resimlerine ama o profesyoneller tarafından çekilmiş resimlerden hoşlanmıyor, benim gönderdiklerimde ise aradığı ruhu buluyordu ya da ben öyle olduğunu sanıyordum belki de.
Bir yıl kadar sürdü bu sosyal medya gezileri.
Surp Garabed kilisesinde çektiğim resimlere yanıt gelmedi.
Yaklaşık 3 yıl önce idi. Nedenini anlamıştım.
O günden beri içim burkulur bir Ermeni kilisesini ziyaret ettiğimde.
İstanbul özlemi ile yanıp tutuşan, ölmeden bir kez daha doğduğu şehri görmek gibi son derece insani bir arzusu olan bu kadına yeterince destek olamamanın hüznünü yaşarım.
Bu satırları da o hüzünle yazıyorum.
Gözüm yaşarıyor, yüreğim kanıyor, bitmeseydi bu öykü böyle.
Seni gömebilseydik bu toprağa, ne güzel olacaktı..
Bugün Surp Yerrotutyun’a gidip senin için bir mum yakacağım.
Sana buradan çiçekler gönderiyorum DZAĞİGNER (Çiçekler) adlı şarkı ile.
Toprak incitmesin seni Mayranuş
Dipçe: Mayranuş bu coğrafyada dünyaya gelmiş ancak uygulanan ötekileştirme politikaları ve yaşadığı çevrede maruz kaldığı baskılar nedeni ile doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmış, sayıları bilinmeyen ve hiçbir zaman da bilinemeyecek olan insanlardan sadece biri. Onun bir Ermeni olması pek de önemli değil. Anush yerine Sophia yazıp bir Rum kadının, ya da Arjin yazıp bir Süryani’nin öyküsünü görebilirsiniz.
Doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalıp o coğrafyanın özlemi ile yaşamını yitirmiş olanların ortak öyküsüdür bu. Böylesi öykülerin yazılmasına neden olanlara lanet olsun.
Hakkı Taşdemir Okuru 1 Ay Önce
Müsebbiplerine okuduğumuz lanet kadar, güzel kalbinizden ötürü size de sevgiler Hocam.
Hakkı Taşdemir 1 Ay Önce
Çok teşekkür ederim değerli arkadaşım