2022-11-19 12:31:15

Saldırıları engellemek toplumsal ve siyasi muhalefetin mücadelesine bağlı olacaktır

Asım Öz

19 Kasım 2022, 12:31

Önceki yazımızda, gelinen noktada somut duruma bakarak değinmiştik. Son dönem ve günlerde beklenmeyen HDP ,AKP görüşmesi gerçekleşmiştir. Yine görüşmeye dair Bahçeli’nin daha önce haşere dediği, kapatılmasını istediği HDP’nin, AKP ile görüşmesi için olağan ve doğru demesi görülmüştür. Aynı Bahçeli tarihsel ve kendi otantiğinden kaynaklı faşist ideolojinin özgün takiye durumu ile hareket etmiştir. HDP, AKP görüşmesine olağan, doğru diyen Bahçeli bu defa HDP için Meclisten atılması hemen kapatılması gereken bir düşman gibi gördüğünü belirtmiştir. Perinçek’in hemen her dönem bir muhbirlik görevini yüklenerek bu kez de HDP’nin kapatılmasına dönük hedef gösterdiği koşullarda PKK’nın silah bıraksın kucaklaşalım açıklaması yapması görülmüştür. Miroğlu ve Metiner’in Kürt çalıştayı toplaması, yine belki bir ilk olarak Demirtaş’ın özel bir uçakla babasının hastalığı nedeniyle görüşmek için Diyarbakır’a götürülmesi yaşanmıştır.

Tüm bu beklenmeyen veya çok beklenmeyen gelişmeler yaşanırken, Mersin Polisevi eyleminden sonra, Taksim sivillere dönük bombalama saldırısı ekstra bir manipülasyon ve illüzyonun yaşandığını, bilgi kirliliği, yıkıcı kaos, açıklık ve netlikten azade kirlilik, karanlık, adeta at izinin it izine karıştığı, yoğun bir kafa karışıklığı, bulanıklığın yaşandığını göstermiştir. Bu koşullarda Devrimci Marksizm’e bütünsel vakıf olmak bu karmaşanın neden ve çözümünde temel anahtar olacaktır. İstikrar ve süreklilik anlamında bugün yapılan yarın bozulmayacaktır. Yine bugün ve geleceğin kazanılması için sağlam ve doğru tespit ve öngörülerin gerçekleşmesi güven, moral, motivasyon olacaktır.

Taksim bombalı saldırısı bu karmaşa ve bulanıklığın adeta pik noktası olduğunu açık ve net olarak göstermiştir. İşte bu noktada Devrimci Marksizm’in evrensel ve güncel ilkelerine bütünsel olarak vakıf olmak ve bu ilkelerin içselleştirilmesi daha da önemli hale gelmiştir. Devrimci Marksizm’in ilkelerinin önemli bir bileşeni olan diyalektiğin tüm göstergeleri ve kapitalist devletin sınıfsal durum ve konumu bu Taksim saldırısı ile daha net ve görünür hale gelmiştir.

Dolayısıyla bu yazıyı ekstra öneminden dolayı tek bir konu olarak değerlendirmek istiyoruz. Bu değerlendirmenin diyalektik olarak bir başka önemi de bu benzeri saldırıların başka versiyonlar olarak bundan sonrada görülmesinin zemini olmasından kaynaklıdır. Bu zemini bir bataklık, musilaj olarak kapitalizmin varlığı ve güvenlikçi devlet ve faşizmin koyu karanlığı oluşturmaktadır. Elbette bizler için Taksim bombalı saldırısı da sürpriz olmamıştır. Ama bu Taksim saldırısının kendi özgünlüğünde bazı sıra dışı farklılıkları olduğu da açıktır.

Önceki bazı yazılarımızda da ısrarla belirttiğimiz gibi siyasi suikastler olabilir, beklenmelidir tespitinde bulunmuştuk. Bu değerlendirmeyi kitlesel linç girişimi olan Kılçdaroğlu’na karşı Ankara, Çubuk’taki saldırı, bazı gazetecilere fiziki saldırı, İzmir’de Deniz Poyraz katliamı sonucu yapmıştık. Dolayısıyla seçim tarihi yaklaştıkça Mersin Polisevi eylemi ve Taksim bombalı saldırısı bu siyasi suikastlerin yeniden başladığını ve süreceğini de göstermiştir.

Taksim bombalı saldırısının somut yanına geldiğimizde, Soylu’un adeta yangından mal kaçırır vaziyette, çok belli etmemeye çalışsa da bir panik ve şaşkınlık halindeki sanki kağıttan okur gibi adeta nefes almadan arka arkaya açıklaması olayın şaibeli olduğunu baştan göstermiştir. Dünyanın en güçlü istihbarat ve güvenlik örgütlerinin bu hızda bu olayı kimin yaptığını bilmeleri zorken, Soylu hemen arka arkaya olayı PKK, PYD, YPG ‘nin İdlip, Afrin’den gelenlerce yapıldığını açıklamıştır. Bunu söyleyen Soylu olay günü Afrin’de biriket evler açılışında bulunuyor. (Yuvarlama olduğu şekliyle İdlip, Afrin sanki aynı yermiş gibi açıklamasına böyle yansıdı ) Devamla Soylu teröristin Yunanistan’a kaçacağını, orada öldürüleceğini, olayda ABD’nin de eli olduğunu, bu noktada ABD’nin taziyesini kabul etmeyeceklerini net olarak açıklamıştır. Yine Soylu bu açıklamayı yaparken, Reuters ise üst düzey bir emniyet yetkilisine göre İŞİD bağlantısının göz ardı edilmeyeceğini duyurdu.

Dolayısıyla Soylu’nun açıklamasına baktığımızda olayın şaibelerle dolu bir senaryo, kurgu , mizansen olduğu giderek daha da netleşmekte ve aleni hale gelmektedir. Nasıl ki başat olarak son dönemde literatüre giren siyasi ve toplumsal mühendislik kavramlarının yanına ironik olarak bir yenisi “ terör mühendisliği “ kavramı eklenmiştir. Bu tip olaylarda iç ve dış egemen ve derin aktörlerin şu veya bu biçimde ellerinin olduğu böylesi saldırıların bütününe Soylu’nun da hakim olmayacağı sürpriz olmayacaktır. Soylu Mersin Polisevi olayında yaşayan kadın eylemciyi öldürerek bir gafa yol açmış, Taksim saldırısını yapanın askeri elbise ile ve bombayı bırakan olarak istihbarat elemanı olduğunu söyleyerek bir pota daha imza atmıştır. Hangi düzeyde olursa olsun (çok özel istisnalar dışında) bir istihbarat elemanı askeri elbise giymez ve böylesi bombayı bırakacak kurye olması da görevine aykırıdır.

Elbette bu olayın bir senaryo, kurgu, mizansen olduğunu söylerken böylesi bir olayın hiç olmadığını söylüyor değiliz. Yani böylesi bir olayın faili olduğu söylenen kadının varlığı, 41 dakika olay yerinde oturması, bombayı bırakması, kaçışı, taksiyle, evine ulaşması ve yakalanışı bunların var olması değildir mizansen olan. Mizansen olan böyle bir olayın hala bir örgüt tarafından üstlenmemiş olmasıdır. Oysa bu tip eylemler örgütlerin güçlü olduklarının propagandası için olmazsa olmaz noktada önemdedir. Bir de bu eylemin Türkiye’nin kalbi gösterilen İstanbul’da olması ve İstanbul’un kalbinin de Taksim olması olayın önemini daha da yükselmektedir. ( Elbette bu saatten sonra bu olayı bir örgütün üstlenmesi inandırıcı olur mu? veya mizansenin parçası olması sürpriz olur mu? İzaha muhtaç )

Mizansen olan bu olayın hemen üzerine atılan PKK‘nın yaptığı eylem olmadığı çünkü PKK yaptığı eylemleri üstlendiği ( Mersin Polisevi eyleminde olduğu gibi ) bilinmektedir. PKK bu eylemle ilgilerinin olmadığını açıklamıştır. Ayrıca bu kadının PKK eylemcilerine benzemediği de açıktır. New York “sweat shirtüyle”, taytıyla, ayaklarındaki süslü terlikleriyle evinden her türlü korku yüklü olarak alınan, çaresiz, şaşkın, savunmasız bir göçmen kadın vardır karşımızda. ( Belki de poşetin içinde bomba olduğunu da bilmeyen ) Dolayısıyla mizansen olan Soylu’ya göre ayakkabı numaralarının bile bilindiği söylenen , 120 kişi kaldı onların da sonu yakın diye övünülen koşullarda 4 aydır ( Mahalleli bazıları 1 yıl olduğunu söylüyorlar ) İstanbul’da yaşadığı, bir tekstil atölyesinde çalıştığı halde ( Gizemli bir görünmez olduğu için demek ki ) yakalanmadığıdır.

Dolayısıyla olayın boyutlarına baktığımızda diyalektik sürecin şöyle şekillendiği görülmektedir. ( Bizim irademizin en küçük bir yanı olmadığı için kesinlikten, mutlaklardan kaçındığımızı belirtelim ) Diğer bir dizi olayda görüldüğü gibi bu süreç bütün yönleriyle bilinmesine rağmen yol verilmesi sürpriz olmayacaktır. Bu yol vermenin hedefinde başka yerlerin veya daha kalabalık alanların olması ve o hedefe ulaşmadan bu eyleme zorunlu kalınmış olması da sürpriz olmayacaktır. ( 41 dakika bombayla parkta oturması bize bu çağrışımı yaptırmaktadır ) Elbette bu şekilde gelişen diyalektik mizansen süreci gerçek olmayıp, yanlışlaşırsa, çocuk da dahil sivillere dönük bu bombalı saldırıyı yapan kadını aklama ve masum gösterme ( Somut bir durum tespiti yaptığımız açıktır ) bizim tavrımız olamaz.

Bu bölüme Taksim bombalı saldırının arka plan saiklerine özellikle yorum bazında devam etmek istiyoruz. Öncelikle şunu söyleyelim, bizler kapitalizmin, kapitalist devletin ve onun ırkçılıkta ve takiye de bir numaralısı olan Soylu’nun resmi açıklamasına asla güvenmeyiz. Ama özellikle konu PKK, HDP, Kürt sorunu olunca kendilerine sosyalist-komünist diyen bir kesimin ırkçılıktan kaynaklı tutumları öyle tavan yapıyor ki hemen ellerine fırsat geçince ( Literatürdeki adıyla oportünist tutumla ) resmi devlet ve Soylu açıklaması bile bu eğilimler tarafından doğru kabul ediliyor ve savunuluyor.

Çözüm süreci döneminde PKK, HDP, Kürt hareketini rahatlıkla savunan bir kesim bugün çeşitli çıkarlar vb gereği çark ederek, yalnız kendi savunuları olarak değil, bilerek veya bilmeden özellikle HDP’yi hedef göstermektedirler. HDP ‘nin her türden bu tarzdaki saldırılara karşı çıkmaları yetmemiş olacak ki ( Bizler başkaca nasıl olur ki derken ) PKK olayı üstlenmemiş ve nesnel kaynaklardan da bilgi sahibi olmadıkları halde HDP’ye kaçmayın olayın failinin PKK olduğunu söyleyin diye adeta yırtınmışlardır. Ama yine omurgasız oldukları için bu Taksim saldırısının renginin PKK olmadığı netleşmeye başlayınca çark etmeye, tevile dönme çabaları tutarsız şekilde devam etmiştir. Yani PKK’nın bu olayı üstlenmemesi bu olayı PKK’nın yapmadığı anlamına gelmeyeceğini söyleyerek yeni bir cambazlığa daha imza atmışlardır. Bunların tutarsızlığı açıkça şöyle şekillenmektedir. PKK yaptığı eylemi üstlendiği zaman bunu doğru kabul edip her boydan hakaret ve saldırı yapıyorlar. Yine aynı PKK ( Örneğin bu olayda olduğu gibi ) olayı üstlenmemişse bu tavrı doğru kabul etmeyerek aynı ırkçı hakaret ve saldırılarını sürdürmektedirler.

Bu noktada ırkçılıktan taviz vermeyen ve bunu kapatmak için, sınıf, emperyalizm karşıtlığı, laiklik gibi ilkeleri öne çıkaran TKP bir kez daha bu olaydaki yaklaşımı ile bu ilkeleri de iğdiş edici açıklama ile kendi ittifakından da ırkçılıkta farkını ortaya koymuştur. 2015 bombalamaları gizini korurken, öyle bir siyasi garabet ki sadece TKP bombayı kimin patlattığını bilir gibi konuşmaktadır. Sağcı milliyetçi partiler bile üzüntülerini belirtirken, TKP açıklamasında bombalamayı lanet okuyanları suçlamaktadır. Çocuklar da dahil 6 sivil insan katledilirken bu açıklama basit bir siyasi çıkar sağlamaya dönük bir açıklama olup asla sosyalist- komünistlerin tavrı olamaz. TKP bu olayı ve resmi açıklamayı adeta amentü görerek, “ilkesiz ittifaklar”, “kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklar” suçlamasına girişerek, orada durmayarak bir adım daha atarak “ Bir siyaset ikliminin bu tür olayları davet ettiğini “ söyleyerek yine konu Kürt sorunu olunca devlet ve iktidar yanlısı olmayı ve HDP ve Kürt karşıtlığını rahatlıkla yapmaktadır. Açıktır ki TKP ‘nin bu sekter, ikameci tutumu süreç içinde ittifak içinde ( Bildiğimiz kadarıyla Sol Parti böyle bir açıklama yapmamış ve bu açıklamayı savunmamıştır ) ciddi sorunlar yaratmaya adaydır. Bu ırkçı açıklamaların, ayrıca yine süreç içinde kendi tabanlarında ve diğer muhalif çevrelerde de ciddi sorun oluşturması sürpriz olmayacaktır.

Taksim bombalı saldırısının mizansen ve şaibe yaratan gelişmeleri ile devam ediyoruz. Öncelikle Demirtaş’ın olayı dönük 11 maddede topladığı sorulara bütünüyle katıldığımızı belirtiyoruz. Bu maddeler içinde özellikle 52 kg patlayıcı ile yakalanan polisin akıbeti ve bu devlet içinden destek alınmadan bu saldırıların yapılamayacağı açıklaması öne çıkmıştır. Bu ve benzeri saldırıların devlet bağlantısı konusunda bilgi ve yorumları çoğu kez ve yukarıda yaptığımız için bunları bu aşamada yeterli görüyoruz. Ama 52 kg patlayıcı ile yakalanan polis hakkında Soylu’nun sanki yakalanan patlayıcı değil de, çiçek olsa gerek ki olayı küçültmek , yokmuş gibi lakayt bir açıklama yapmıştır. Polisi koruma saikiyle yapılan bu açıklama, Taksim ve benzeri saldırıların zemini olduğu için başka bir detay değerlendirmeye gerek yoktur.

Yine Soylu failin Afrin’den geldiğini açıkladığı gün kendisinin de Afrin’de olması ve aynı olay günü CİA ve Rus istihbaratının MİT ile toplantı da olması da rastlantı olsa gerek. Bu dünyanın en güçlü istihbarat örgütlerinin toplantısı bütünlüklü bir paylaşım ve pazarlıklar şeklinde bölge ve Türkiye’nin derin konularını kapsadığı açıktır. ( Daha büyük çaplı saldırılar ve üst düzey suikastler olabileceği bilgisine ulaşmış olabilirler ) Bir komplo vari değerlendirme yapmak istiyoruz. Bu istihbarat örgütlerinin gündemlerine aldıklarına bir konu da şu olursa sürpriz olmayacaktır. Seçimlerde Rusya’nın iktidarı destelediği servis edildiği noktada ,ABD’nin bu konuda tavrı nedir pazarlıklar çerçevesinde masaya yatırılmıştır diye düşünüyoruz.

Olaya dönük şaibeyi yükselten iki gelişmeyi ele alarak devam ediyoruz. Bu iki gelişmede tescilci ırkçı, faşistlerin adı olması Taksim saldırısının boyutlarını, mizansen ve şaibesini net olarak göstermektedir. Avukat Eren Keskin’in bu olaya dönük hedef alınması bize göre yalnızca bu olayı kapsamamaktadır. Keskin’in bütün bedelleri ödeyerek çizgisinden sapmaması, özellikle insan hakları alanında dik duruşu, özellikle Kürt, Ermeni, LBGT-İ konusunda korkusuz açıklamaları hedef yapılmasının temel saikleri olmuştur.

Zafer Partisi başkan yardımcısının paylaşımına göre bir devlet görevlisinin gazetecileri ve bazı kişileri arayıp, bombayı patlatanın Avukat Jiyan Tosun olduğunu söylediğini, Jiyan Tosun’un doksanlı yıllarda kaybedilen Fehim Tosun’un kızı olduğunu ve Eren Keskin ile birlikte çalıştığını söylemiş, eğer bombacı yakalanmamış olsaydı, Jiyan o sırada bir müvekkiline hukuki yardım için emniyette bulunmasaydı, belki şimdi bombacı diye Jiyan Tosun teşhir edilecekti. Eren Keskin’de yardımcı ya da suç ortağı diye gözaltına alınacaktı. Yoruma gerek var mı.?

Yine MHP’nin Şırnak Güçlükonak İlçe Başkanının Taksim bombacısı ile üzerine kayıtlı telefonla görüşme trafiğini Emniyetin tespit ettiğini, İlçe Başkanının ifadeye çağrıldığı belirtilmiştir. İlçe Başkanı üzerimize bir oyun oynamaya çalışmışlar demesine karşı , nasıl bir oyun oynandı sorusuna , şu anda uygun değilim, konuşmak istemiyorum demiştir. Daha sonra savcılığa çıkmadan bırakılan İlçe başkanı, basın toplantı yapıyor. Her zaman ki gibi nedamet getirerek telefonun kendisine ait olmadığı, sahte işlem yapıldığını söylese de yalancının mumu misali HTS kayıtlarının olması kaçamayacak delil olmuştur.

SONUÇ YERİNE

Öncelikle şunu belirtelim. Çocuklar dahil sivillere dönük bu benzeri saldırıların yanlış olduğu ve savunulamayacağı açıktır. Kör bir terör olması nedeniyle, hiçbir amaç ve gerekçe doğru ve makul olmayacaktır. Ankara Gar katliamında işçi ve sendikal mücadele de öncülük yapan komünist bir arkadaşı kaybeden birisi olarak söylüyorum. Bir çok böylesi örnekler vardır.

Olayın arka plan saiklerine baktığımızda sansür yasasından da kaynaklı olarak RTÜK’ün yayın yasağı getirmesi, BTK’nın olaya dönük bant daraltma uygulaması, olay yerine yalnızca TRT ve AA’nın alınması şaibenin medya ayağını göstermektedir. Bir de burjuva siyasetçilerin kendi çıkarları olduğunda çocuk, sivil ölümler bile hiç umurlarında değildir. 6 insanımız ölmüş, ağır yaralılarda dahil 81 yaralı olduğu böylesi bir olayda Turizm Bakanı turist gelmez kaygısıyla, yayın yasağı istemektedir.

Sonuçta bu olayın büyük fotoğrafı olarak faşizmin iktidarı ve olası bir darbe eğilimi ve çabası da sürpriz olmayacaktır. Bağlantılı olarak küçük fotoğraf ise yeniden 2015 7 Haziran ve 1 Kasım arasındaki kaos durumunun yaratılması İktidarın seçimi kazanmak doğrultusunda elinde başka bir argümanının kalmadığını göstermektedir. Korku yaymak için bu ve benzeri şaibeli saldırıların devamı da sürpriz olmayacaktır.

Taksim saldırısı ile iktidar içinde ve burjuva muhalefet içinde zaten var olan çelişkilerin daha da yükseleceği , süreç içinde bölünmelerin yaşanması da sürpriz olmayacaktır. Soylu daha öncede Bahçeli’nin desteği ile ne yaparsa yapsın ( Buna kendi istifası da dahil ) görevinde kalırken son Taksim olayında da adeta Erdoğan’a nispet olsun diye ABD’nin taziye sini kabul etmeyerek bildiğini yapmıştır. Erdoğan ise Bıden ile görüşürken taziyeyi kabul etmiştir.

Yine burjuva muhalefet içinde adeta mayınlar hazır bekliyor. Akşener bazı açıklamaları ve uygulamaları ile adeta 6 masanın dağılmasına yol açıcı tavırlar içindedir. Seçim öncesi ve seçim sonrası kendi partisinin elini güçlendirmek için başta Kürt sorunu olmak üzere HDP’nin AKP ile görüşmesi üzerine HDP’ye dönük yine sert, ırkçı tavırı ve ( AKP ile aynı durumda birbirlerine her boydan sert saldırılarda bulunmalarına rağmen İyi Partinin görüşmesi sorun olmuyor ) BTP’nin altılı masaya alınmasını altılı masanın çoğunluğunun kabul etmediğini bildiği halde ( Son altılı masa toplantısında Akşener’in BTP talebi uygun bulunmamıştır ) nicelik ve nitelik bir gücü olmayan BTP ‘de ısrarı ile HDP’ye karşı ırkçı saldırıyı birlikte ele alındığında, belki şimdilik bu sorunların üzeri kapatılsa da mayınlı alan devam edecektir. Elbette burjuva arenada tüm partilerin birbirlerine muhtaçlığı noktasında bu birlikteliğin sürmesi de sürpriz olmayacaktır. ( Hatta ortak çıkarlar gereği daha da kenetlenerek )

Yazıyı sonlandırırken bir kez daha çocuk ve sivillere dönük bu ve benzeri saldırıların olmasını engellemek veya minimize etmek için yine görev, sorumluluk toplumsal ve siyasi muhalefetin duyarlılığına ve her alanda mücadelesine bağlı olacaktır.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.