banner94

banner100

banner48

05.03.2022, 22:37

"Barış kolektif bir haktır"

Bu haftayı belirleyen ve öne çıkan hemen tek konu öz ve türevleri olarak savaş olmuştur. Tartışmalar yoğun bir şekilde bir süre daha devam edecek, sonuçları itibariyle ise süreç daha uzun olacaktır. Dolayısıyla savaş devam ederken doğru analiz ve analitik önermeler üretmek daha önemli hale gelmiştir. Bunun içinde savaşın yalnız tekil veya başat yanlarını değil tüm yanlarını bütünsel saikleri ile değerlendirmek gerekmektedir.

Bu savaş da da açık ve net olarak görülmüştür ki Marksizm’in savaş konusunda tüm temel tezleri gerçekliğini korumaktadır. Yapılması gereken onu diyalektik olarak güncelleyebilmektir. Lenin’in dönemi değerlendiren Sosyalizm ve Savaş kitabı tekrar okunmalı dönem ve konjonktürü dikkate alarak diyalektik saiklerle güncellenmeli ve içselleştirilmelidir.

Önceki yazımızda ABD , NATO’nun ve Rusya’nın savaş hazırlıkları çerçevesinde en yeni silahlar ile bölgeye yerleşmeleri dikkat çeker boyutlara geldiğinde savaş tamtamlarının çalmaya başladığını söylemiş ve Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının kömür, petrol , olası üçüncü dünya savaşının da enerji , tarım-gıda ağırlıklı olacağını söylemiştik. Nükleerin varlığının böyle bir savaş için caydırıcı olabileceği gibi onu tetikleyebileceğini de belirtmiştik. Konu hakkında tartışmalara baktığımızda bu tespitin abartılı olduğunu ve tarafların ortamı sıcaklaştıran açıklamalar yapsalar da sonuç da bunun blöf olacağını yalnız üçüncü dünya savaşı değil bu biçim (Rusya ve Ukrayna arasında ) bir savaşın da çıkmayacağını söyleyenler daha başattı. Ama savaşın bütün özelliklerini kapsayan bölgesel savaş başladı. ( Elbette bizim savunumuz yanlış olsaydı da çocuk, kadın, yaşlılar başta olmak üzere binlerce masum sivili bu yağma-talan, lanet savaştan kaybetmemiş olsaydık ) Böylesi durumlar ortaya çıktığında aklımıza ilk gelen bizzat yaşanmış olarak kamyon aşağıya yuvarlanıyor, bir askeri diktatörlük- darbe olacağı tespitimize de abartı olarak bakılıyor, yeterince inanılmıyordu, ancak 12 Eylül bu tespitin doğruluğunu yaşanarak gösterdikten sonra ikna olunma görüldü. Dolayısıyla bu Rusya, Ukrayna arasındaki bölgesel savaş kapsama alanı olarak ABD ve NATO ülkelerini birleştirip alınan yaptırımlar tam uygulanırsa Rusya’nın çökertilmesi, tecriti, yalnızlaşması gerçek olduğunda bu savaşın adı şimdilik silahsız üçüncü dünya savaşını çağrıştırmak olacaktır. Bu durumun, sürecin silahlı savaşa dönüşmesini getirmesi de sürpriz olmayacaktır. Ayrıca tarafların nükleeri dillendirmeleri yalnız caydırıcılık olarak ele alınmamalı sıcak savaş devam ederken bu açıklama bir gerçekliği de ifade etmektedir.

Elbette bize bu tespitleri yaptıran temel saikler Marksizm’in temel ve güncel tezlerinin diyalektik olarak kavranmasıdır. Yani Lenin’in özel mülkiyet olduğu koşulların varlığı potansiyel olarak savaşları üretir tezi , kapitalizmin alt ve üst yapı olarak bütünsel bir sistem olduğu, üretimin toplumsal niteliği ile özel mülkiyetin antagonizmasının birlikte varlığı, işgücünün meta olması, sermaye birikim süreci için ücret, fiyat, kâr sarmalının varlığı kapitalizmin çürüyen ve geberen olarak savaş makinesi olduğunun somut göstergeleridir. Yine Birinci ve İkinci Dünya Savaşları da başta olmak üzere bu benzeri savaşların emperyalizm savaşları olduğu tezi kendi içsel muhtevası ile anlamalı, kavranmalıdır. Yani emperyalizm ancak kapitalizm olarak kavrandığında anlamlı olup Lenin’de emperyalizm analizlerini kapitalizmin özel mülkiyetinden başlatarak yapmıştır. Bu anlamda emperyalizm kapitalizmin en yüksek aşaması değil ( sanki farklı bir aşama gibi ) tersinin doğru olduğu bugün daha netleşmiştir. Dolayısıyla Lenin’in 5 maddede ifade ettiği emperyalizm tespitleri öz ve başat olarak bugünleri de açıklayan diyalektik olarak dinamikliğini korumakta, devam ettirmektedir. Bunlar üretim ve sermayenin temerküzü, meta ihracı ile birlikte sermaye ihracının başat olması, sanayi sermayesi ile banka sermayesinin birleşmesi anlamında oluşan finans kapital, Dünyanın siyasi bakımında paylaşılması ve toprak bakımından paylaşılması gibi. Yani emperyalizmi yalnızca bir yayılmayı ifade eden siyasi ve toprak bakımından paylaşılmasının eksik bu anlamda yanlış olduğu, ayrıca bu yayılmacı özelliğin de ilk üç maddenin gerçekliğinin de diyalektik sonucu olduğu bilinmelidir. Dolayısıyla kapitalizm kaynaklı emperyalist savaşlar pazarların yeniden paylaşım savaşı olup kapitalizm var olduğu koşullarda uygun yer ve zamanda sürekli olacaktır.

Gelinen noktada kapitalizmin güncel durumunu değerlendirdiğimizde uzun dalgalar, kısa dalgalar şeklindeki yapısal durumundan kaynaklı kriz-çöküş hali açık- örtülü şekilde devam etmekte olup çevrim içinde toparlanma durumu artık mümkün gözükmemektedir. “yapıcı yıkıcılıktan”, “yıkıcı yıkıcılığa” dönüşen durumu, fazla değer, yeni değer, artı değer üretmede giderek zorlanması koşullarında, artık hemen her şeyin meta olduğu ( havaya da sıra gelecek şekilde ) ve sürecin nihai krizle ifade edildiği zeminde tıkanmışlık, açmaz, kırılganlığın daha yükseldiği koşullarda savaşların çıkma saikleri daha artmış durumdadır. Tarihten gelen bugün de devam eden irredentist durum savaşların tetikleyici olacaktır. Örneğin Rusya’nın Çarlık bakiyesi olan cumhuriyetleri Ukrayna gibi işgal ve ilhak ederek kendine bağlama sürecinin ( özellikle emekçi halkların caydırıcılık olarak toplumsal, sınıfsal baskısı olmazsa ) devamı da sürpriz olmayacaktır.

“Savaşın ilk kurbanları gerçeklerdir” sözünün önemi ile birlikte savaşın somut gelişmelerini değerlendirmek istiyoruz. Öncelikle Putin öncülüğünde Rusya’nın başlattığı bu savaşın özellikle Putin tarafından dillendirilen nedenleri üzerinde durmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Putin Ukrayna’nın işgali ve savaş açması nedeni olarak öne sürdüğü soykırım ve daha önemli olarak Neo-Nazilerin varlığı ve katliamlarını göstermektedir. Elbette dünyanın her ülkesinde Neo-Naziler azınlık olarak vardırlar ve benzeri katliamları yapmaları da olağandır. Ama bunu önlemenin bir dizi lokal tedbiri, uygulaması varken, ( yüzde 2 lik bir Neo-Nazi olduğu söyleniyor ) 43 milyonluk bir ülke sanki hepsi Nazi’ymiş gibi çocuklar da dahil binlerce sivilin ölümüne yol açan böyle bir savaşın nedeni Putin’in bu gerekçeleri olamaz. Ayrıca kendisi de modern çar özlemli bir diktatör olarak ve sistem olarak ( Devlet ve özel kapitalizmin diyalektik toplamı olarak ) egemen olan oligarkların temsilcisi bir anti-sosyalist-komünist olarak anti Neo-Nazilik beklemek ( Stalinizmi sosyalizm-komünizmle benzeştirmek gibi )) suni zorlamalar dışında mümkün olmayıp ancak iyimserlik veya temenni olacaktır. Ama Putin’in bu gerekçeleri olsa olsa var olan servet ve ganimeti Neo-Naziler de dahil kimseyle paylaşmak istemeyen modern monarkın tekçi tutumu olabilir.

Elbette Ukrayna Rusya’nın açık işgal ve savaşına karşı mazlum bir durumda olsa da sistem olarak özgün bir kapitalizm ve oligarkların egemenliğinde olması Başkanın Yahudi olması ve zamanında faşistlere karşı duruşu onun ve diğer egemenlerin Batı yanında ve Nato gibi bir komünizm düşmanı savaş örgütüne girme çabası düşünüldüğünde bu tutumlarının sahici olmadığı rahatlıkla görülecektir.Ayrıca savaşın getirdiği yıkımdan ve yapımdan türedi savaş zenginlerin türeyip oligarklara eklenmeleri de görülecek, diğer tarafta milyonlarca zaten açlık ,yoksulluk içinde insanlara savaş bütçesi ile yenileri eklenecek, eskileri de daha yoksullaşacaktır.

Rusya’nın yalnız Donbass’da değil başkent Kiev’e kadar işgal çabasında olarak savaşı giderek yayması niyetini göstertirken aynı ABD ‘nin tutumu gibi içte huzur ve istikrar ararken , dışarıda korku yaymak saikiyle savaş çıkartması temel politikası olmuştur. Artık kolektif emperyalizmin dönemsel ve sürmekta olan siber,dijital, elektronik bir yanıyla da seyirlik savaşın Rusya’nın bu sıcak ,fiziki savaşı başlatması ile eklenmesiyle yeni bir sıcak savaşlar dönemine girilmiş olması sürpriz olmayacaktır. Rusya’nın bu haksız savaşı kendisine bumerang gibi dönecek beklide kazandığından fazlasını kaybetmesini ve süreç içinde çok güçlü gözüken Putin’inde sonunu getirebilecektir. Elbette her savaşta olduğu gibi ( Ekstra haklı savaşlar dışında, devrim, sosyalizm-komünizm gibi ) bu savaşın da kaybedenleri her yönüyle ( en önemlisi de canları da dahil ) yoksullar,mağdur ve mazlum olarak işçi ve emekçiler olacaktır. Yine açık ve net bir durum deprem gibi bu savaş yeryüzü zemini oynattığı ve sarstığı için dömino etkisi yaratması mümkün olacak, artık Hint-Pasifik İttifakı ve Atlantik ittifakı arasındaki kapitalist-emperyalist-alt-emperyalistler arasındaki bütünsel pazar ve hegemonya savaşları yerini işçi ve emekçilerin süreç içinde organik kriz olarak ( Gramchi’nin ifadesi olarak ) isyanları ve giderek, sürece bağlı olarak devrim, sosyalizm-komünizme evrilmeleri de nesnel ve diyalektik olarak sürpriz olmayacaktır.

Buradan batı cephesine geçersek , başta ABD olmak üzere kolektif emperyalizm , alt-emperyalizm ve küresel kapitalizmin tüm aktif özneleri aralarındaki çelişkileri bir süreliğine de olsa erteleyerek geniş tanımlı bir birlik olarak Rus işgaline karşı çıkmışlar, alınan tüm yaptırımlara tüm ülkeler kendi katkılarıyla da destek vermişlerdir. Yüzyıllardır savaşa girmemiş ve NATO ‘nun üyesi olmamış İsviçre’nin yaptırımlara destek olması, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyesi olmadıkları halde NATO toplantılarına katılmaları Batıdaki ekstra birlikteliği göstermiştir. Belki de Rusya’nın da beklemediği bu yoğunluktaki bütünsel yaptırımlar devam eder, uygulanırsa Rusya’nın süreç içinde yıkımı ve çöküşü somut ve görünür hale gelecektir . Bunların bizim tespit ettiklerimiz kadar bile ağırlığı yaptırımların önemini göstermektedir. Rusya’ya dönük AB çerçevesinde finans, enerji, ulaşım, ihracat kökenli yaptırımlar, yine ABD ‘de 4 Rus bankasının 1 trilyon dolar parasının dondurulması ve Rus oligarklarına ait yat, özel jetler ve diğer tüm mal varlıklarını ele geçirilmesi ve İngiltere’de Rus varlıklarının dondurulması veya ele geçirilmesi ve Rusya’nın Avrupa üyeliğinin askıya alınması ve hemen tüm spor alanlarından tecrit vari dışlanması gerçekleşirse ciddi bir yıkım, çöküş olacaktır. Özellikle savaşın bitmesi noktasında bu yaptırımlar daha yakıcı şekilde hissedilecektir. Elbette bu durumun Rusya’yı durdurması, pasifize etmesi ne kadar mümkünse beklide ondan daha fazla saldırgan bir duruma getirmesi de mümkün olacaktır. Aynı durum Batı ve NATO ‘yu harekete geçirerek saldırganlığı ve savaşı körükleyecektir. Yine Batının bu yaptırımları silahlanma ve savaş bütçelerini ekstra katlayacağı için yoksulluk daha da yükselecektir. Bu noktada artık Batı ve Rusya’da içteki huzur ve istikrar yerini, huzursuzluğa, yıkıcı kaosa, belirsizliğe dönüşecektir.

Bu noktada Türkiye’nin durumuna baktığımızda içte kapitalizmin çöküş halinin hız kesmeden devamı ve güvenlikçi devletin faşizm uygulamaları sonucu işçi ve emekçileri direnişleri kazanımlarla devam etmekte olup egemenlere kabus yaşatıp, dostlara güven verme işçi ve emekçilere moral, motivasyon olacaktır. Dışarı da ise alt emperyalist özelliğin getirdiği yayılmacılık, Ortadoğu, Afrika, Kafkaslar, Akdeniz’de yetmemiş olacak ki şimdi de Asya’da yayılmacılık ( özellikle dönemin teknolojik ağırlıklı silahları olan İHA ve SİHA ların satışı ile ) devam etmektedir. Ama “Süngüyle savaş kazanırsınız ama onun üzerine oturamazsınız” sözü burada da Türkiye’nin egemenlerinin önüne gelmiş diplomasi alanında adeta öğrenilmiş çaresizliğin şaşkınlığından olsa gerek (Elbette başat olarak sağ ideolojik-siyasi hattan kaynaklı ) yalpalama ( bir ABD ,NATO , bir Rusya yanlısı gözükme gibi ) sözde tarafsızlık gibi gözükse de gerçekte ve sonuçta apolitik bir tavır olup hiç kimseye yaranamamak anlamında da öğrenilmiş yalnızlıktır. Hem başta ABD ve Avrupa hem de Rusya çaplı bagajının dolu olması ( ABD’de yolsuzluk vb. dosyalar, Rusya’nın S-400 lerin belirsizliği vb gibi ) arabuluculuk tekliflerinin dikkate alınmamasını getirmiş olarak varlığı önemsiz noktada nötr değil adeta sıfırdır. Bu noktada Montrö sözleşmesinin tekrar hatırlanması da kendi çerçevesinde bile gerçek çözüm olmayacak, Kanal İstanbul’un yok hükmünde olarak çöpe gönderilmesini getirecektir. Ayrıca Montrö’nün ulusal uygulanması, sınıfsal olarak işçi sınıfı ve emekçiler e bir artı kazanım getirmeyecektir.

Yine savaşın tarihsel yaşanmışlığına, çevre tahribatına, mülteci sorununa yol açtığı bu anlamıyla da bir insanlık dramı yarattığı açıktır.

1935 Yıllarında tarım alanında zorla kolektifleştirmeler başladığı süreçte Stalin tarafından tarım ürünlerine devlet desteğinin kesilmesi sonucu milyonlarca Ukrayna’lının açlıktan hayatlarını kaybetmesi tarihin kanlı sayfasında yerini korumaktadır. Belli ki bu kin, intikam hala devam ediyor ki bu kirli savaş çıkarıldı. Başka söze ve yoruma gerek var mı.

Bu savaşta kullanılan silahların çeşitliliği sonucu başta kanser vakaları olmak üzere diğer ağır hastalıklar çoğalacak ve insan ömrünü kısaltacaktır. ( Çernobil unutulmadı ) İklim krizi daha tetiklenecek, özelliklede halk sağlığı için gıda güvenliği, gıda egemenliği, gıdaya erişim zorlandığı noktada açlıktan ve sağlıksız gıdalardan insanlık telef olabilecektir.

Siber savaş, dijital savaş, elektronik savaş devam ederken, artık bir büyük nüfusu toptan yok etmek yerine ABD’nin İran’da yaptığı gibi insan yaşamında önemli yeri olan ilaç tedarikinin engellenmesi, su ve gıdaya dönük saldırılar ve tahribat sonucu yaşanan ölümler, şu veya bu biçimde devam ederken, şimdi de buna öldürücü silahlar eklenmiş böylece de insanlık yok edilmek ile karşı karşıyadır.

Göç , mültecilik sorunu kapitalizmin çirkin yüzünü en dramatik şekilde göstermekte olup özellikle savaş koşullarında bu durum daha yıkıcı yaşanmakta, insan yaşamı paraya tahvil edilerek, adeta yaşam ve ölümü seçmek noktasında sektör yaratılmış durumda. Bu savaş sonuçlandığında iç ve dış göçün gerçeğe yakın sayılarına ulaşacağız ve bu göç sırasında , sonrasında yaşanan dramları da öğreneceğiz. Şimdiden 1 milyona yakın göç olduğu söyleniyor. Bu göçün köyünden ,şehre gelen insanların köylerinin daha güvenli olduğu düşüncesiyle tekrar köylerine dönmesi anlamında iç göçün eziyetidir.

Şunu da unutmayalım, Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının Avrupa’da başlaması bir tesadüf veya Sırp’lının kişisel zaaf ve hırsından çıkmış değil, özünde kapitalist- emperyalizmin mabetin de açık bir pazarlar kapışması saikiyle başlamıştır. Şimdi bölgesel çapta başlayan bu savaşın da yine Avrupa-Orta-Asya patentli olması sürpriz olmamıştır.

Sonuçta bu savaşta kendi çapında insani ve fiziksel kayıplarla tarihin hafızasına yazılacak ve elbette sonuçlanacaktır. Bu noktada ateşkes, barış için görüşmeler önemli olup bir insanın ölümü bile insanlık ayıbı olması noktasında bu barış çabaları ısrarla desteklenmeli, savunulmalıdır.

SONUÇ YERİNE

Savaşın yıkım ve tahribatı devam ederken bu savaş ve bundan sonraki savaşların caydırılması veya engellenmesi için ne yapılmalı ve savunulmalı konusu daha önemli hale gelmiştir. Nasıl ki savaş kapitalizmin özel mülkiyetinin varlığı nedeniyle ortaya çıkıyorsa tüm haksız, kirli savaşların radikal olarak ortadan kaldırılması ve gerçek ve kalıcı barış için üretim ve tüketim araçlarının toplumsal-sosyal mülkiyetinin varlığı, tüm meta ilişkilerinin ortadan kaldırılması, burjuvazinin ekonomik ve siyasi olarak mülksüzleştirilmesi, devletin giderek sönümlenmesi, zorunluluk ve özgürlük alanlarını diyalektik birliği olan kültür egemen sosyalizm-komünizm savaşların sonu ve adeta panzehiri olacaktır.

Yine savaş koşullarının en temel talebi olan işçi sınıfını kendi burjuvazisini destekleme milliyetçi yanı dışında silahları kendi burjuvazisine döndürmesi bir sınıfsal yanı savunmak, bugün gerçekleşmesi zor olduğu için savunulmaması gerçekmiş gibi gözükse de apolitik bir tavır olup, işçi sınıfının sınıf ve sosyalist bilinç konusunda donanımı özellikle savaş konusunda milliyetçilik yerine sınıfsal olarak enternasyonali savunmaktan geçmektedir.

Savaşın engellenmesi için yani savaşa hayır noktasında başta savaşın başladığı ve devam ettiği Rusya’da olmak üzerine savaş karşıtı yürüyüşler bir çok ülkede başlamış olup devam etmektedir. Bu mücadelenin daha da yaygınlaşması ve üretimden gelen gücün kullanması da gerçekleşirse ve süreklilik sağlanırsa savaşın uzamaması mümkün olacaktır. Bu noktada siyasi bileşenlerin tutumları önemlidir. Örneğin 20 komünist partisinin savaş karşıtı, açıklaması ve Dördüncü Enternasyonalin 24 maddelik açıklaması önemli olmuştur.

Yine savaş karşıtlığının kazanımla sonuçlandığı somut ve tarihsel yaşanmışlık örnek ve ders niteliğindedir. ABD’nin Vietnam savaşındaki yenilgisi ve bu yenilginin yol açtığı “ Vietnam Sendromu” birbirini tamamlayan üç faktörün etkisiyle meydana gelmiştir. Bunlar, Vietnam’daki silahlı direniş, hem Amerika’da hem de dünyanın belli başlı çoğu ülkesinde savaşa karşı oluşan toplumsal muhalefet ve bizzat Amerikan ordusu içerisindeki huzursuzluk ya da sessiz direniştir.

Sonuçta barış hem bir dayanışma hakkıdır, kolektif bir haktır, hem de bir insanın, bireyin insan hakkıdır. Dolayısıyla özellikte sosyalist- komünistler için böylesi ve benzeri savaşlarda ki tavırları ne olacaktır konusu da önemli hale gelmiştir. Bir Musevi sözü ile iki şıktan birini seçseniz hangisini seçersinizin sorusunun cevabı üçüncü şık olmuştur. İşte sosyalist- komünistlerin tavrı da üçüncü yol olarak hem başta ABD olmak üzere kolektif kapitalist-emperyalistlerin, alt- emperyalistlerin ve bir savaş örgütü olan NATO’nun bugüne kadar insanlığa yaşattığı yıkım ve acılara aktif şekilde her koşulda karşı çıkmak ve yine kapitalist- emperyalist özellikler taşıyan İşgalci Rusya’nın bu sıcak savaşın temel öznesine karşı çıkmak, savaşa hayır demek tek tutarlı, doğru tavır olacak diye düşünüyoruz.

Her savaş durumunda barış için söylenen anlamlı, örnek, ders niteliğindeki sözler ile yazıyı sonlandırıyoruz. “ en kötü barış savaştan her zaman iyidir, barışı üzdük savaş çıktı, savaş için tank, top, tüfek, uçak vb. gerekliyse barış için bir el sıkışma yeter, savaş para ister barış bedavadır. Elbette barış adına final söz, Aram Tigran’a ait olsun, Dünyaya bir daha gelirsem , ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip zurna yapacağım.”

       

Yorumlar (4)
Ömer Aktac 2 yıl önce
Yüreğinize ve kaleminize sağlık,son sözlerinize katılmamak mümkün mü, Dünyadaki tüm silahları eritip barış zinciri yapmak umuduyla
Süleyman Toklu 2 yıl önce
Sevgili Asım Öz; Türkiye Sosyalistlerinin güncel savaşta ve gelecek savaşlarda doğru bakış ve tavrının nasıl olması gerektiğini ortaya koyan çok güzel bir yazı olmuş. Eline, beynine sağlık entellektüel kardeşim.
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 30 81
2. Fenerbahçe 30 79
3. Trabzonspor 30 49
4. Beşiktaş 30 46
5. Kasımpasa 30 43
6. Başakşehir 30 42
7. Rizespor 30 42
8. Antalyaspor 30 41
9. A.Demirspor 30 39
10. Alanyaspor 30 39
11. Sivasspor 30 38
12. Samsunspor 30 36
13. Kayserispor 30 36
14. Ankaragücü 30 33
15. Hatayspor 30 33
16. Konyaspor 30 33
17. Gaziantep FK 30 31
18. Karagümrük 30 30
19. Pendikspor 30 29
20. İstanbulspor 30 13
Takımlar O P
1. Eyüpspor 27 64
2. Göztepe 27 56
3. Sakaryaspor 27 47
4. Ahlatçı Çorum FK 27 45
5. Kocaelispor 27 45
6. Bodrumspor 27 44
7. Boluspor 27 43
8. Bandırmaspor 27 41
9. Gençlerbirliği 27 40
10. Erzurumspor 27 37
11. Ümraniye 27 33
12. Keçiörengücü 27 32
13. Manisa FK 27 31
14. Şanlıurfaspor 27 27
15. Tuzlaspor 27 27
16. Adanaspor 27 27
17. Altay 27 15
18. Giresunspor 27 7
Takımlar O P
1. Arsenal 28 64
2. Liverpool 28 64
3. M.City 28 63
4. Aston Villa 29 56
5. Tottenham 28 53
6. M. United 28 47
7. West Ham United 29 44
8. Brighton 28 42
9. Wolves 28 41
10. Newcastle 28 40
11. Chelsea 27 39
12. Fulham 29 38
13. Bournemouth 28 35
14. Crystal Palace 28 29
15. Brentford 29 26
16. Everton 28 25
17. Luton Town 29 22
18. Nottingham Forest 29 21
19. Burnley 29 17
20. Sheffield United 28 14
Takımlar O P
1. Real Madrid 29 72
2. Barcelona 29 64
3. Girona 29 62
4. Athletic Bilbao 29 56
5. Atletico Madrid 29 55
6. Real Sociedad 29 46
7. Real Betis 29 42
8. Valencia 28 40
9. Villarreal 29 38
10. Getafe 29 38
11. Las Palmas 29 37
12. Osasuna 29 36
13. Deportivo Alaves 29 32
14. Mallorca 29 30
15. Rayo Vallecano 29 29
16. Sevilla 29 28
17. Celta Vigo 29 27
18. Cadiz 29 22
19. Granada 28 14
20. Almeria 29 13