05.05.2025, 20:25

5 Mayıs 1818: Ve Birinci Keman Çalmaya Başlar

“Hareketin hareket halindeki doktrinidir Marksizm.” A. Gramsci

5 Mayıs 1818’de yalnızca bir düşünür doğmadı; tarihin çatlağından sızan bir isyan tohumu toprağa düştü. Karl Marks’ın doğumu, ne sadece felsefi bir dönüm ne de politik bir ilhamdı. Bu tarih, ezilenlerin sözünün düşünceye, düşüncenin eyleme dönüştüğü bir kopuşun miladıydı. Çünkü Marksizm kitaplara sığmaz; barikatta, grevde sıkılan yumrukta, bir çocuğun haykırışında yaşar.

Marksizm’i özel kılan, onun tarihe dışarıdan bakan bir sistem değil, tarihin içinden yükselen bir ezgi olmasıdır. Devrimci teori, devrimci pratikten bağımsız olamaz. Onun gücü, sınıf mücadelesinin içinden seslenmesinde, o mücadeleyle sınanmasında ve her tarihsel anda yeniden kurulmasındadır.

Marksizm, bir ideolojiden çok daha fazlasıdır: Toplumsal formasyonların tarihsel ve maddi temeller üzerine kurulmuş bir teorik aygıtıdır. Onun merkezinde insan düşüncesi değil, emek süreçleri, üretim ilişkileri ve bu ilişkilerin doğurduğu sınıf mücadeleleri vardır.

Bu yapıyı kavrayabilmek için Marx’ın Kapital’de geliştirdiği artı-değer teorisini anımsamak gerekir. Bu teori yalnızca kapitalist sömürüyü ifşa etmez; aynı zamanda bu sömürüye karşı gelişen sınıf mücadelesinin zorunlu teorik zeminini de sunar. Çünkü tarih, belirli soyutlamalarla değil; sınıf mücadelelerinin somut çarpışmalarıyla yazılır.

Marksizm sürekli dönüşen, kendi tarihine müdahale eden bir yöntem olarak var olur. Onun özü, diyalektik materyalizmdir: Gerçeklik, çelişkiler üzerinden devinir; hiçbir toplumsal form sonsuza kadar sürmez.

Marksizm’in güncelliği, onun yaşayan bir organizma gibi hareket etmesindedir. Her eylem, her direniş, her “artık yeter!” çığlığı onu yeniden yazar. Ve her sabah grevdeki işçinin sesinde, bir öğrencinin yoksulluğunda, bir kadının direnişinde hayat bulur.

Marks’ın mirası, yalnızca düşünce değil; cesarettir, örgütlü eylemdir. Ezilenlerin belleğinde sadece bir doktrin değil; bir yürüyüştür. Çünkü bu doktrin, yalnızca anlatmaz; değiştirir.

Marksizm’in gücü, yalnızca geçmişi anlamlandırmasında değil, geleceği inşa etme kapasitesindedir. Marx’ın 5 Mayıs 1818’de doğuşu, bir bireyin hikâyesinden çok, insanlığın özgürleşme arzusunun kristalleşmesidir. Onun düşüncesi, kapitalizmin çelişkilerini çözmek için bir rehber değil; bu çelişkileri açığa vuran ve mücadeleyle dönüştüren bir silahtır.

Bugünün dünyasında, Marksizm’in çağrısı daha yüksek sesle yankılanıyor. Küresel eşitsizlikler, iklim krizi ve finansal kapitalin görünmez zincirleri, Marx’ın analizlerini yeniden sahneye çağırıyor.

Dahası, Marksizm’in diyalektik yöntemi yalnızca ekonomik süreçleri değil, kültürel ve ideolojik hegemonyayı da çözümlememizi sağlıyor. Marx’ın mirası, bu ideolojik sis perdesini yırtmak için bize ışık sunuyor: Her baskı biçimi, maddi temelleriyle ele alındığında, kapitalist üretim ilişkilerinin bir yansıması olarak görünür. Bu nedenle Marksizm, sadece işçilerin değil, tüm ezilenlerin birleşik mücadelesinin ortak dilidir.

Marx’ın mirasını bugüne taşırken, onun en büyük dersi belki de şudur: Teori, ancak örgütlü pratikle hayat bulur. Grevler, işgaller, dayanışma ağları ve taban hareketleri, Marksizm’in laboratuvarıdır.

Marksizm’in güncelliği, onun umutla olan bağında da yatıyor. Kapitalizmin “başka alternatif yok” dayatmasına karşı, Marks bize şunu hatırlatır: Tarih, insan eyleminin ürünüdür. Her çelişki, bir dönüşüm potansiyeli taşır. Bu potansiyel, ancak kolektif iradeyle realize olur. Bugün, bir fabrika grevinde, bir mahalle dayanışmasında ya da öğrencilerin sokaktaki isyanlarında bu irade tekrar tekrar filizleniyor.

Marks’ı anmak, onun ateşini bugünün mücadelelerine taşımaktır. O, 5 Mayıs 1818’te bir başlangıçtı; ama asıl hikâye, her direnişte, her barikatta, her “artık yeter” de derinleşti. Çünkü Marksizm insanlığın özgürlük yürüyüşünün en nadide adımlarından biriydi ve öyle olmaya da devam ediyor.

O zaman son sözü Marks’a verelim:

“Tarihin tekerleğini geri döndürmeye çalışmak yerine, olduğu yerde donup kalmış koşulları, kendi şarkıları eşliğinde dans etmeye zorlamalıyız.”

Karl Marks
(Louis Bonaparte’ın On Sekizinci Brumaire’i)

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 16 39
2. Trabzonspor 16 35
3. Fenerbahçe 15 33
4. Göztepe 16 29
5. Beşiktaş 16 26
6. Samsunspor 16 25
7. Gaziantep FK 16 23
8. Başakşehir FK 16 20
9. Kocaelispor 16 20
10. Alanyaspor 16 18
11. Çaykur Rizespor 16 18
12. Konyaspor 15 16
13. Gençlerbirliği 16 15
14. Kasımpaşa 16 15
15. Antalyaspor 16 15
16. Kayserispor 16 14
17. Eyüpspor 16 13
18. Fatih Karagümrük 16 9
Takımlar O P
1. Amed SK 17 35
2. Pendikspor 17 33
3. Esenler Erokspor 17 32
4. Bodrum FK 17 31
5. Çorum FK 17 29
6. Iğdır FK 17 29
7. Erzurumspor FK 17 27
8. Boluspor 17 26
9. Bandırmaspor 17 26
10. Serik Belediyespor 17 25
11. Keçiörengücü 17 22
12. Sivasspor 17 21
13. Van Spor FK 17 21
14. İstanbulspor 17 21
15. Manisa FK 17 19
16. Sakaryaspor 16 19
17. Ümraniyespor 17 18
18. Sarıyer 17 17
19. Hatayspor 16 5
20. Adana Demirspor 17 2
Takımlar O P
1. Arsenal 16 36
2. Manchester City 16 34
3. Aston Villa 16 33
4. Chelsea 16 28
5. Crystal Palace 16 26
6. Liverpool 16 26
7. Sunderland 16 26
8. Manchester United 15 25
9. Everton 16 24
10. Brighton & Hove Albion 16 23
11. Tottenham 16 22
12. Newcastle United 16 22
13. Fulham 16 20
14. Brentford 16 20
15. Bournemouth 15 20
16. Nottingham Forest 16 18
17. Leeds United 16 16
18. West Ham United 16 13
19. Burnley 16 10
20. Wolverhampton 16 2
Takımlar O P
1. Barcelona 17 43
2. Real Madrid 17 39
3. Villarreal 15 35
4. Atletico Madrid 17 34
5. Espanyol 16 30
6. Real Betis 15 24
7. Athletic Bilbao 17 23
8. Celta Vigo 16 22
9. Sevilla 16 20
10. Getafe 16 20
11. Elche 16 19
12. Deportivo Alaves 16 18
13. Rayo Vallecano 15 17
14. Mallorca 16 17
15. Real Sociedad 16 16
16. Osasuna 16 15
17. Valencia 16 15
18. Girona 16 15
19. Real Oviedo 16 10
20. Levante 15 9