08.04.2023, 12:15

Bir kişinin bile dışarıda bırakılmamasını gerektirmektedir

Yazı güncel gelişmeler çerçevesinde depremden dolayı zorunlu olarak değinemediğimiz dış gelişmeler, deprem gerçekliği üzerine, seçimlere 38 gün gibi iyice yaklaşıldığı koşullarda iktidar, burjuva muhalefet ve sol-sosyalist muhalefet üzerine, konuların değerlendirilmesini kapsamaktadır.

Immanuel Wallersteın’ın kapitalizmin bir dünya sistemi olması ve küresel kapitalizm üzerine analiz ve analitik önermeleri içselleştirildiği noktada bugünlere de projeksiyon tutmaktadır. Yani Türkiye kapitalizmini doğru anlamak ve kavramak için kapitalizmin bir dünya sistemi olmasını kavramak gelinen noktada daha da önemli hale gelmiştir. Bu anlamda sorunlar ve çözümler küresel kapitalizm koşullarında ortaktır. Enflasyon-hayat pahalılığı, yüksek işsizlik, ücret ve gelir düşüklüğü dünya kapitalizminin başat olarak ortak sorun ve çözüm kapsamındadır.

Dolayısıyla küresel ölçekte kapitalizmin kriz ve çöküş durumu kapitalizmin Marksist evrensel ilkeleri ve güncellenen ilkelerinin diyalektik olarak bağlantısından kaynaklı devam etmektedir. Yani ürerim araçları ve özellikle büyük tüketim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyet , ( özel ve devlet mülkiyeti olarak ) işgücü dışında da diğer tüm hemen her şeyin meta olması, ücret, fiyat, kâr sarmalı diyalektik olarak sürmektedir. Yine güncellenen anlamında kapitalizme baktığımızda yeni değer, fazla, değer, artı değer üretmede zorlandığı açık olarak görülmektedir.

Bu durum artık kapitalizmin geldiği noktanın ekonomik olarak “ yapıcı yıkıcılıktan “, “yıkıcı yıkıcılığa”, üst yapısal olarak da “yapıcı kaos “ durumundan, “yıkıcı” kaos durumuna evrildiğini göstermektedir. Bu gerçeklik aynı zamanda kapitalizmin çevrim yasalarının somut durumda rutin istikrarsızlık olarak döndüğü ve toparlanmayı sağlamada ciddi zorlandığını da göstermektedir. Bu noktada kapitalizmin asalaklığı, çürümüşlü, geberen olması otomatik olarak devreye girmektedir. Bunun somut ifadesi de artı-değer sömürüsü yetmemiş olacak ki borsa oyunları, finans kapitalin tefeci soygunu, emekli fonlarına çökme, emekçilerden alınan vergilerin doğrudan ve dolaylı olarak ( açık ve gizli olarak ) yüksekliği gündeme gelmektedir.

İşte bu noktada dünya kapitalizmi bütünsel saldırısına devam ederken, karşıtı mezar kazıcılarını da üretmekte olup, fabrikalar, işyerleri, meydanlar, sokaklar ısınmaya başlamış olup süreç ( yer yer sönümlense de ) yeniden devam edecektir. Dünya kapitalizminin güncel gelişmelerine baktığımızda kapitalizmin bütünsel saldırısı devam ederken, buna karşı işçi ve emekçilerin direniş ve mücadelesi de devam etmektedir.

Son dönemde küresel kapitalizmin kriz halinin en somut göstergesi banka batışları olmuştur. ABD’de Silikon Vadisi Bankası’nın ( SVB ) batışının ardından yeni bir küresel finans kriz mi patlak veriyor endişesi sürüyor. Piyasada panik etkisi yaratan gelişme, anlaşma sonrası bankanın 17,2 milyar dolarlık sermaye benzeri tahvilinin sıfırlanması oldu. Bu gelişme, benzer türde bir borçlanma yapmış banka yatırımcılarını tedirgin ettiği belirtiliyor. SVB ‘nin batışının somut göstergesi olarak 212 milyar dolarlık bilançosundan, mevduatlarından 42 milyar dolar çekilince sermayesi eksiye düşen SVB iflas etti.

Yine somut durumda faizler keskin bir biçimde artırılınca, fiyatlar ters yönde hareket ettiği için hızla zarar yazmaya başladılar, yüzde 4,5 politika faizi toplam 620 milyar dolar bir kayba yol açtı. Küresel finansal sistemdeki bu kriz durumu elbette ki Türkiye kapitalizmini de tetikleyecektir. En büyük risk olarak tahvil faizlerinin düşüklüğü gösteriliyor. Bu riskin yüzde 36 sını kamu bankalarının , yüzde 23 ünü özel bankaların elinde tuttuğu 775 milyar TL ye varan sabit faizli TL tahvilleri oluşturuyor. Yine Kredi Garanti Fonu sitesinde toplam garanti miktarı 695 milyar TL olarak veriliyor, Bu da kredi piyasasındaki risklerin faturasının büyük ölçüde Hazine’den yani işçi ve emekçilerden karşılanacağı anlamına geliyor.

Yine ABD merkezli bir dış gelişme de ABD Temsilciler Meclisinde 2024 savunma bütçesinin 842 milyar dolara çıkarılması ile yaşandı. Bunun temel nedeni olarak “ Çin Halk Cumhuriyeti ile olan stratejik rekabet “ gösteriliyor. Rusya ile Çin yakınlaşması ve iki ülke başkanlarının görüşmesi bir çıkar ortaklığı olarak şekillenmiştir. Rusya’nın enerji, Çin’in otomobil konusunda ihracat odaklı rekabet durumu verili durumda çok kutuplu bir dünyanın habercisi olarak görülüyor.

Uluslar arası sistem tek kutup, iki kutup çok kutup gibi sınıflandırılıp realize edilerek sanki çok kutupluluk bir olumluluk olarak illüzyon yaratılıp, manipülasyon yapılmaktadır. Bu anlayış dünyaya ezilenlerden yana sınıfsal bakış açısı ile değil, devlet merkezli bir güç ve çıkar anlayışı ile tanımlanır Bu çok kutupluluk anlayışı özellikle Brzezinski, Kissinger gibi realistlerin tezleri üzerine inşa edilmiştir. Bu noktada ideolojik farklılıkların bile önemi yoktur. Aslolan güçtür. Devleti ne güçlü kılarsa o çıkarınadır anlayışıdır.

Çok kutupluluk dendiğinde büyük kapitalist güçler arasında ilişki ve çelişki anlaşılmalıdır. Bu da beraberinde jeopolitik çekişmeyi, nüfus bölgeleri oluşturmayı, coğrafi alanlar üzerindeki mücadeleyi vb. getirir. Burada insan öğesi, toplumsal sınıflar, eşitsizlik, küresel adalet, temsil, çevre, demokrasi, insan hakları vb. yoktur. Bu anlamda kutupluluk ve çok kutupluluk solun analizi içinde değildir. Dolayısıyla çok kutupluluk anlamında Rusya ve Çin kategorik olarak emperyalizme değil ABD hegemonyasına karşılar. Bu noktada çok kutupluluk talebi küresel emperyalist sistemden daha fazla pay ve küresel kapitalizmin artı değerinden daha fazla kapma mücadelesi olmuştur.

Dış gelişmelerle devam edersek öncelikle Rusya kapitalizminin, oligarkların temsilcisi olan Putin’in durumuna değinmek önemli hale gelmiştir. Ve güncelliğini de kaybetmemiştir. Putin 16 bin Ukrayna’lı çocuğu Ruslaştırmak için Rusya’ya kaçırmıştır. Uluslararası Ceza Mahkemesi Ukrayna’lı çocukları Rusya’ya götüren Putin hakkında savaş suçu işlediği gerekçesiyle yakalama kararı çıkarıldığı belirtiliyor. Bu durum da gösteriyor ki Rus kapitalizminin sermaye bikrimi üzerindeki engellerin kaldırılması saikiyle Ukrayna’ya dönük savaş ve işgal hareketi devam ederken, böylesi çocuk kaçırma vb. gibi ırkçılık ve benzerleri de devam edecektir. Rusya kapitalizm-emperyalizmin özellikle kendi coğrafi sınırlarda ki ülkelere dönük savaş, işgal ve yayılmacılık da devam edecektir.

Bir başka dış gelişmede Almanya’da yaşanmıştır. Normalde güçlü ve istikrarlı gözükse de küresel kapitalizmin rutin krizinden kaçamayan Almanya Kapitalizmi teklemeye başlamıştır. Özellikle savaş sanayine aktarılar milyar dolarlar emekçilere yük olarak dönmüştür. Sosyal demokrat iktidarın , iktidar olamadan belirli sınırlarda da olsa savaş karşıtlığı, iktidar olunca özellikle Rusya - Ukrayna savaşında savaş yanlısı olmaya dönüşmüştür. Bu durum savaş bütçesinin 200 milyar dolar artırılması ve Ukrayna’ya en gelişmiş yeni silahlarlar gönderilmesi ile de görülmüştür. Dolayısıyla Alman sermayesi işçilerin yüzde 12 lik zam oranını bile kabul etmemiştir. Özellikle ulaştırma, demiryolu, nakliye alanında grevler, güçlü bir sendikal geleneği olan Alman işçi sınıfının direnişi sonucu burjuvazi pes edecek ve taleplerinin kazanımı ile sonuçlanacaktır.

Deprem gerçekliğine geldiğimizde ise depremden bugüne 2 ay geçti bizlerde her haftalık yazımızda tek konu veya başat olarak deprem felaketi ve onun getirdiği afet durumuna değinmeye çalıştık. Bir toparlama da yaptığımız için aynı güncel ve genel konuları yeniden gündeme getirmeyi gerekli görmüyoruz. Tek gerçekçi ve somut talebimiz tekrarda olsa depremi unutmamak ve unutturmamaktır. Bu ise depremin başlarında kalmak veya başlara dönmek değildir. Gelinen noktada somut duruma göre talep ve öneriler üretmektir. Kapitalizmin her boydan kirliliği ve çürümüşlüğü rutin olarak devam ettiği için ( özellikle muhaliflerde seçime kilitlendikleri için ) hala çadır, temiz su, gıda ihtiyacı bazı yerlerde devam etmektedir. İstisnalar dışında deprem bölgesi terk edilmiş olup, bu aşamada milletvekili listeleri, pazarlıklar ,adeta bir sektör gibi faaliyettedir.

Dolayısıyla gelinen noktada acil talep bu 11 kentin yeniden tarihi dokusunu da dikkate alarak, deprem öncesinin benzerliğine yakın inşa etmektir. Bunun somut ifadesi ise öncelikle büyük depremlere dayanıklı konut yapılanmasıdır. Bu yapılanma sadece fiziki olarak yapılanma değil, her türden altyapısal , üstyapısal, ekolojik yapılanmanın tamamlanması demektir. Ayrıca enkaz ve molozlardan kaynaklı asbest vb. gibi kansere yol açan hastalıklarında engellenmesi de önemini korumaktadır. Tüm bu taleplerin karşılanmasını devlet-iktidar ortaklığı kendiliğinden vermediği ve vermeyeceği için özellikle 11 kentte hedefleri belirli talepler etrafında direniş ve mücadele temel önemdedir. Bunlar somut talepler olarak acilen parasız kalıcı konutların depremzedelere verilmesi, 1000 yakın olduğu belirtilen kayıpların hemen bulunup, ilan edilmesi ve asbest ve diğer hijyen vb kaynaklı hastalıkların engellenmesi talepleri öne çıkarılmalıdır.

Seçimlere az bir zaman kala burjuva temsili sistemin her boydan kirliliği, çürümüşlüğü, modern barbarlık hali de devam etmektedir. Seçimlere 38 gün kala ve giderek daha da zamanın azaldığı koşullarda egemen kanatlar arasında kapışmanın çeşitli yöntemler kullanılarak hızlanması sürpriz olmayacaktır. Son günlerde bunun işaretlerinin verildiğini görmekteyiz. YSK üzerinde ciddi olarak durmak gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun seccadeye basması nedeniyle adeta linç girişimi, Batman’da bir meczup, gerici, yobazın kafa kesme açıklaması, İyi parti İstanbul il başkanlığı binası ve CHP İstanbul il binasının kurşunlanması, Akşener, Erdoğan arasında karşılıklı tehditleri de içeren açıklamaların giderek hızlanmasını değerlendirdiğimizde seçim öncesi, sırası ve sonrasına projeksiyon tutmuş oluruz.

YKS burjuva parlamenter sistemin varlığı ve sürekliği için hukuki anlamda en yüksek organdır. Burjuva anlamda tarafsız olması da kapitalizmin temsili sistem anlamında devamı için de zorunludur. Geçmiş dönemde buna uyan bir YSK özellikle son seçimlerde mühürsüz oylar ve 4 oydan birini kabulüyle burjuva anlamda bile tarafsızlığını ve hukuki yanını kaybetmiştir. Bu anlamda bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçiminde riski gören Cumhurbaşkanı adayı İnce ( derin veya ilgili yerlerden bilgilendirilmesi de sürpriz olmayacaktır ) YSK yanlış karar verirse 10 binlerce avukatla YSK önünde olacaklarını belirtmesine rağmen İnce “adam kazandı “ açıklaması ile adeta buhar oldu. Gelinen noktada istenildiği kadar eksiksiz ıslak imzalı zarflarda sorun olmasa bile YSK’nın, YSK darbesi ile çeşitli manipülasyonlar yapması sürpriz olmayacaktır. Alanında en yüksek organ olması bu anlamda kararlarının kesin olması düşünüldüğünde böyle bir YSK darbesine karşı bu defa binlerce avukat da dahil YSK önünün işgali bu YSK darbesini engelleyecek veya caydıracaktır. Önceden böyle bir açıklama yapılması da caydırmak için önemli bir etki yaratacaktır.

Erdoğan, Akşener arasında adı konmamış savaş da devam ediyor. Erdoğan’ın Akşener’e dönük tehdit, hakaret içeren açıklamaları üzerine Akşener’de bekledikten sonra kendine güvenli bir şekilde açıklama yaptı. Akşener’in açıklamasında dikkate çeken, kurşunları hiddetle yere atması ve daha da ilginci, kitlesinden kendisine sahip çıkılması anlamında söz almasıydı. Bu söz almanın yalnız toplantıya katılanlardan değil tüm kitlesine dönük olmasıydı. Akşener’in kitlesinden istediği sözün önemi, kısa bir zaman önce sert açıklama yaparak Millet İttifakından ayrılmasının kişisel kararı olmaması ile başlamıştır.

Derin yerlerin tehdit ve telkini sonucu anlık bir çıkışla Millet İttifakından ayrılmak zorunda kalan Akşener’in bu tavrı ile beklenen sonuç gerçekleşmedi. Yani Millet İttifakının bölünmesi beklentisi karşılanmadığı gibi, yoğun bir kitle tepkisi gerçekleşti. Toplumsal olaylarda diyalektik olarak süreçlerin mutlak reçetesi yoktur. Egemenler bazı dönemler ne kadar plan, program yapsalar da yanılmışlardır. Egemenlerin bu Akşener olayındaki yanılgısı tek değil çift olarak gerçekleşmiştir. Yani hem Millet İttifakını bölmek tutmamıştır, hem de Akşener ve İyi Parti kısa gün içinde bölünme aşamasına gelmiş, ciddi bir düşüş yaşamıştır.

Gelinen noktada Akşener ve İyi parti olayın çıktığı ilk günlere rağmen biraz daha toparlansa da analoji yaparsak macun tüpten çıktığı için geriye dönüş de mümkün gözükmüyor. Bunu bilen Erdoğan süreç içinde Akşener ve İyi Partinin daha da toparlanacağını bilerek bunu engellemek için tehdit vari saldırısına devam etmiştir. Ama gelinen aşamaya baktığımızda bu siyasi operasyon da başarılı olamamıştır. Daha önce de Erdoğan ve Bahçeli’nin Akşener’e dönük evine dön çağrıları da gerçekleşmemiştir. Bu noktada giderek düşüş de olan Erdoğan ve giderek güçlenen Millet İttifakı ile dengeler değişmiştir.

Bu noktada egemen kanatlardan Akşener’e dönük destek gelmesi ile Akşener’in bu son Erdoğan’ı hedef olan açıklama gerçekleşmiştir. Bir tarafta Erdoğan’da devletle birlikte Akşener’e dönük şantaj içerikli bilgiler de dahil diğer bilgilerin bulunması, diğer taraftan Akener’in İçişleri Bakanlığı yaptığı dönemden de kaynaklı devlet ile yakın ilişkisi sonucu Erdoğan’ın suçlarına dönük bilgilerin bulunması ikisinin de adeta frene basması getirmekte, böylesi sert atışmalar olsa da birbirlerinin açıklarını deşifre etmeleri mümkün olmamaktadır. Şantaj olayının gerçek olmasının teyidi Kılıçdaroğlu’nun yaptığı açıklamada da Akşener’e dönük şantajın tutmayacağı açıklaması olmuştur. Dolayısıyla Akşener’in aldığı bilgiler doğrultusunda yeniden şantaj vb. gibi saldırıları olabileceğini bildiği için caydırıcılık ve olası saldırıları engellemek için kendi kitlesinden destek sözü alması zorunlu olmuştur. Sonuçta Akşener ve Erdoğan arasında bu kapışma süreç içinde AKP ve İyi Partiyi de etkileyen durumda devam etmesi de sürpriz olmayacaktır.

Gelinen noktada devlet- iktidar ortaklığı tüm hamlelerine rağmen önemli anketlere göre kazanma durumu yok derece kadar az olması noktasında şaşkınlığın, tıkanmışlığın gereği olarak akıl tutulması absürtlüklere başvurmaktadır. İşte seccade olayı böyle koşullarda başlamıştır. Kılıçdaroğlu’nun bir restoranda bilmeden bastığı seccade gündem olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun bu ve benzeri konularda duyarlılığı bilindiği halde Erdoğan’ın seccadeli mitingler yapması tutmayacaktır. Zaten Erdoğan’ın bu seccade olayını istimrarı kendi kitlesine dönüktür.

Seçim tarihi iyice yaklaştıkça kendi kitlesinden oy kayışlarını engellemek için böyle ucuz takiyelerin ters tepmesi sürpriz olmayacaktır. Dolayısıyla Erdoğan’ın bu seccade olayı karşıtlarından oy devşirme saikiyle yapılmadığı, zaten bunun mümkün olmadığı da bilinmektedir. Bu noktada bir yanlışı da Kılıçdaroğlu yapmıştır. Böyle bir olayın bilinçli yapılması mümkün olmadığı halde Kılıçdaroğu’nun ısrarla özür dilemesi sanki bir yanlışı bilinçli yaptığını çağrıştırmaktadır. Sonuçta Erdoğan’ın tükenmişliğinin göstergesi olarak böyle bir algı operasyonuna başvurması kendi kitlesi içinde bile istediği şekilde inandırıcı olmamıştır.

Gelinen aşamada bir gerici, yobazın kafa kesmeden bahsetmesi, İyi Partinin ve CHP’nin il başkanlıklarının kurşunlanmasını birlikte düşünmek yanlış olmayacaktır. Seçim tarihi daha da yaklaştığı koşullarda daha başka üst düzey siyasi suikastler ve benzeri saldırılarda sürpriz olmayacaktır. İktidardan gitme durumu kesine yakın durumda olduğu için bu saldırılar korku yaymak dışında, oy kullanmaya gitmenin engellenmesi içinde yapılmaktadır. Böylesi karanlık ortamda iktidarın hakim olamadığı, hatta bilgisinin de olmadığı derin operasyonlarda olması da sürpriz olmayacaktır.

Sol-sosyalistlerin durumuna geldiğimizde başat olarak olumluluktan bahsedebiliriz. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın gitmesi ve Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi noktasında bir ortaklaşma istisnalar dışında ( ittifaklar dışındaki bazı sosyalistlerin boykot vb. tutumları gibi ) sağlanmıştır. Aynı ortaklaşmanın Meclis seçimlerinde de gerçekleşmesi zor olmayacaktır. Çünkü Erdoğan ve bu iktidarın devrilmesi faşizme karşı mücadele de önemli bir engelin aşılmasıdır, ama güvenlikçi devlet ve faşizm tehlikesinin ortadan kalkması değildir. Dolayısıyla faşizme karşı en geniş birlik seçimlere dönük bir oyun bile önemini, yine bir kişinin bile dışarıda bırakılmamasını gerektirmektedir.

Özellikle karşı cepheye, düşmana vb. karşı birlik olmak, eylem birlikleri sağlanamıyorsa bu birlik yanlılarının sekter, ikameci tutumundan kaynaklıdır. Diğer içe dönük ittifak ve siyasi birliklerin zorlukları bilinmektedir. Dolayısıyla 20 yıldır emekçilere adeta her yönden esaret hayatı yaşatan bu iktidarın gitmesi için birliğin önündeki hiçbir gerekçe doğru ve gerçekçi olmayacaktır. İşte bu noktada özellikle Emek ve Özgürlük İttifakının durumu öne çıkmaktadır. Seçimlere ayrı girmek ve liste savaşı eğer birlik olmanın önüne geçiyorsa bu sürecin doğru yönetilmeğinin, idare edildiğinin göstergesi olmuştur.

Özellikle TİP’in bütün açıklamalarında bu iktidarın gitmesini birinci öncelik görmesine rağmen seçimlere bazı yerlerde bile ayrı girecek olması birliğin ( niyetlerden bağımsız ) engeli olmuştur. TİP’in sol-sosyalist çevrede olmasından kaynaklı çabası, heyecanı, enerji ve mücadelesine küçük bile olsa önyargımız olmadığı için tüm değerlendirmemize ihtiyat ve dikkatle yaklaştığımızı özellikle belirtelim. Ama bu durum gerçekleri söylememiz önünde engel olmamalıdır. Tersi bir durumda idare etmek, üzerini örtmek, sessizlik, öncelikle TİP’e zarar verecektir. Dolayısıyla bir oyun bile önemli olduğu koşullarda Erkan Baş’ın "İttifaka en az zarar vereceğiz" açıklaması bir dil sürçmesi olsun. Böylesi olağanüstü koşullarda İttifaka hiç zarar vermemek gerekir demek yerine en az zarar vereceğiz açıklaması, bir oy kaybından çok daha fazlası demektir.

TİP’in bu tavrının devamı yalnız bugünü değil, yalnız seçim dönemlerini değil, diğer tüm alanlara nesnel olarak yansıyacak, olumsuz anlamda ders niteliğinde örnek olacaktır. Dolayısıyla sol- sosyalistlerin sınıf tavrı her durumda devrimci mütevazilikten kopmamak olacaktır. Güçsüz koşullardaki tavır ile belirli bir güce ulaşıldığında tavır farklı olmamalıdır. Gelinen nokta, gücü ölçme veya gücü gösterme değil, birlik olunursa gerçek güç olunacağını bilmektir. Dolayısıyla “üstünlük için yarış ile yetki için rekabet “ tavrı kısa vadede kişi veya çevrelere katkı sağlasa da orta ,uzun vadede var olanı da kaybetmek sürpriz olmayacaktır. Tarihsel kesite baktığımızda buna dünya ve Türkiye’de bir çok örnek bulmak zor olmayacaktır.

SONUÇ YERİNE

Dünyada ve Türkiye’de kapitalizmin krizi derinleştikçe daha da çürümekte, kirlenmekte, vahşileşmektedir. Bu nesnel durum ancak neo- faşizm ve faşizm uygulamaları ile yaşam alanı bulmaktadır. Bu anlamda dünyada ve Türkiye’de ırkçılık giderek yükselmektedir. Türkiye’de ise ekstra bir durum radikal İslam’ın gerici uygulamaları ile güç kaybettiği açıktır. Bugün güçlü görülmesi, gösterilmesi iktidarın yol vermesi nedeniyledir. Dolayısıyla tüm bu kirlilik ve karanlığın panzehiri faşizme ve radikal İslam’ın saldırılarına karşı ajitasyon değil, gerçekçi temelde bir kişi bile dışarıda bırakmadan topyekun birlik içinde karşı koymaktır. Dönemin ve günün akut sorun ve çözümü budur.

Yorumlar (4)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Başakşehir 34 52
5. Beşiktaş 34 51
6. Kasımpasa 34 49
7. Rizespor 34 49
8. Alanyaspor 34 48
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Kayserispor 34 40
13. Samsunspor 34 39
14. Ankaragücü 34 38
15. Karagümrük 34 36
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 34 34
18. Hatayspor 34 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 34 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 15
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 35 80
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 34 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. Chelsea 34 51
9. West Ham United 35 49
10. Bournemouth 35 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 35 36
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 35 25
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Barcelona 33 73
3. Girona 33 71
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 33 58
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 33 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 33 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14