banner100

banner48

17.07.2022, 09:43

Darbe ve darbe kalkışmaları kapitalizmin varlığına bağlı

Önceki yazılarımızda değindiğimiz şekliyle küresel kapitalizmin kriz-çöküş hali nedeniyle, kapitalizmin dünya sistemi olmasından kaynaklı zayıf halkalara uğrama durumu devam ediyor. Tek tek ülkelere yansıma durumu giderek daha çok ülkeyi kapsayacak gibi görünüyor. Bunun somutta emareleri var. Bu ülkelerde kapitalizmin yıkıcı politikalarına karşı da halk isyan ve direnişi farklı düzeylerde devam ediyor. Elbette kapitalizmin bu kriz, çöküş halinin varlığı yalnız zayıf halkalarda değil, güçlü gözüken halkalara sıçraması da sürpriz olmayacaktır. Bunun yakın zamanda örnekleri var. ABD’de siyahinin polis tarafından boğularak öldürülmesi sonucu geniş çaplı isyan, direniş görüldü, Yine Fransa’da Sarı Yeleklilerin uzun süre devam eden isyan ve direnişi unutulmadı.

Gelinen noktada bu direnişler devam ediyor. Küçük bazı kazanımlar elde edilen bu direnişler o ülkede şimdilik sönümleniyor. Aynı veya benzer taleplerle başka ülkelere sıçrıyor. Küçük kazanımlar yetmediği için sönümlenen ülkelerde tekrar isyan ve direnişler ortaya çıkıyor ve sarmal diyalektik olarak, yer değiştirerek devam ediyor. Son dönem ve günlerde bu duruma somut örnek Sri Lanka’da devam eden isyan ve direniş olmuştur. Yakın zamanda başlayan isyan dalgası son günlerde ezilenlerin şiddeti meşrudur ilkesel anlayışı ile kapitalizmin kalelerine saldırı ile devam ederek Devlet Başkanı’nın istifa etmesini getirmiştir.

Yine son günlerdeki kapitalizmin kriz, çöküş halinin uğrak yerlerinden biri de Libya oldu. Kendi içinde özgün kapitalizmin istikrarını yaşayan Kaddafi Libya’sına bile tahammülü olmayan kolektif emperyalizm ve NATO saldırısı ile parçalandı ve Kaddafi linç edilerek öldürüldü. Adeta iki devletli bu parçalı yapı etnik ve mezhepsel olarak şiddetli istikrarsızlık ve kaos durumu ile devam ediyor. Dünyanın en kaliteli petrolüne sahip Libya’ya emperyalizm, alt emperyalizmin ( Türkiye’de fiili , askeri olarak da dahil oldu ) iştahı kolektif saldırganlık olarak devam ediyor.

Gelinen noktada Libya’da bu yaşanan yıkım durumu, kaos ve kırılganlık ile birleştiğinde somutta yeni bir yıkım nesnel olarak sokakların hareketlenmesini getirmiştir. 40 derece sıcaklıkta 20 saattir elektrik kesintisi adeta işkenceye dönüşmüştür. Ayrıca Ukrayna ve Rusya’dan buğday alımında ciddi sıkıntı ve ülke içinde petrol fiyatlarının yükselmesi sonucu isyan durumu çeşitli grupların kamu kurumlarını ateşe verip, yolları kapatarak devam etmiştir.

Devamla kapitalizmin kriz, çöküş halinden kaynaklı, ekonomik sorunlar nedeniyle Nepal’de de ciddi bir kriz, çöküş halinin görülmeye başlandığı söyleniyor. Özellikle döviz rezervlerinin azalması ve altı aylık ithalata yetecek miktarda olması yeni tedbirler alınmasını gündeme getirmiştir. Bu nedenle Nepal hükümeti de Sri Linka’nın yaptığı gibi otomobil, kozmetik, altın, gümüş başta olmak üzere tüm lüks ürünleri ithalatını yasakladı. Ayrıca yakıt sıkıntısını çözmek için çalışma günlerini beşe indirdi. Dış borç açısından Nepal, 2015 ‘te yüzde 25 ken 2022 yüzde 40 a yükselen borç oranıyla Sri Lanka’nın durumuna gelmek üzere. Bu borç sarmalı emekçileri daha da yoksullaştıracaktır.

Benzer kriz ve çöküş hali Pakistan’ı da kapsayacak duruma gelmiştir. Çünkü Pakistan’ın da döviz rezervleri en düşük seviyede. Ticaret açığı 39 milyar dolara çıkmış durumda. Ülkede emekçilerin ürettiği GSYİH’nın büyük bölümünü dışarıdan aldığı petrol oluşturuyor. Ayrıca turizmden önemli geliri olan ülkeye turistlerin yüzde 20’sinin Rusya ve Ukrayna’dan geldikleri düşünülürse, savaş durumundan kaynaklı bu gelirden de yoksun kalacağı açıktır. Dolayısıyla bu somut ekonomik durum Pakistan işçi sınıfı ve emekçileri daha yoksulaştıracaktır. Ayrıca ticaret açığı ve belirli gelir yoksunluğunun yükü yine emekçilere çıkarılacaktır.

Bu ve benzeri kapitalizmin yıkımı bu ülkelerde zorunlu olarak isyana, direnişe yol açmıştır. Bu direnişler belirli kazanımlarla devam edecek, bir dönem sonra sönümlenecek, tekrar başlayacaktır. Bu noktada temel olan bu direnişin muhtevasıdır. Yani bu ülkelerde solun tüm renkleri direnişe cephe şeklinde katılmaktadır. Bu cepheye devrimci, sosyalist –komünistlerin öncülüğü çok daha önemli ve zorunlu hale gelmiştir. Bu öncülük kapitalizm sınırlarında da daha büyük kazanımları getirecektir. Ayrıca kapitalizmin radikal alternatifinin de sosyalizm-komünizm olduğu daha net kavranacaktır.

Bu arada Bıden’ın NATO’nun Madrid zirvesinden sonra Ortadoğu turuna çıkacak olması, NATO’da alınan kararların en temel uygulanma alanlarının birinin Ortadoğu olmasındandır. NATO’nun yeni konseptine dönük bu kararların bölgenin yeniden şekillenmesine ( Eski konseptin tümüyle reddedilmesi değil ) katkısı olacağı açıktır. Bölge ülkeleri içinde ABD’ye bağımlılık biçimsel farklar dışında başattır. Dolayısıyla bu ülkelerin kendi aralarındaki ve ABD ile olan çelişkileri onarmak için de Bıden’in turu önemli olacaktır.

Özellikle Kaşıkçı’nın öldürülmesinden sonra gerilen Arabistan, ABD ilişkilerinin onarılması, İsrail’in bölgede NATO konseptine uygun davranması ve Ürdün’den kral Abdullah’ın Ortadoğu NATO’su kurulması çabası gibi sorunlar veya istemler Biden’in programının temelini oluşturacaktır. Bu arada özellikle Kürt ve Filistin sorununun başta ABD olmak üzere kolektif emperyalizmin, NATO’nun perspektifi içinde çözülmesi ( Yani çözümsüzlüğü ) Bıden’ın programında önemli olacaktır.

Bu küresel kapitalizme dönük genel değerlendirmeden sonra Türkiye kapitalizmin güncel gelişmelerinin değerlendirmesine geçmek istiyoruz. Öncelikle şunu belirtelim güncel gelişmelerin zemininin her durumda sağlam olmadığı bilindiği için güncel gelişmelerin kapitalizmin temel ilkelerine bağlanması daha da önemli hale geliyor. Yani kapitalizmin şu temel ilkelerini yeniden, tekrarla gündeme almak, güncel gelişmelerin doğru anlaşılması ve kavranmasını sağlayacaktır.

Kapitalizmin klasik ilkeleri olan üretim ve tüketim araçları üzerindeki özel ve devlet mülkiyeti, işgücünün meta olması, ücret, fiyat ,kâr sarmalının devamı ve kapitalist devletin ücretleri baskılaması anlamında ekonomide de şiddet içermesi anlamında varlığı sürmektedir. Güncel anlamda diyalektik bağlantılı olarak artık kapitalizmin başta doğa olmak üzere bütünsel yıkımı, yalnız ücretlerin değil tüm üstyapısal ve kültürel kodların da meta olmasını getirmiştir. Bu durumun varlığı ise somutta ve güncellik olarak modern barbarlık ve uygarlık krizi demektir.

Artık kapitalizm kendi içsel çevrim yasalarından toparlamayı yapmada ciddi zorlanma içinde olup tıkanma başat haldedir. Fazla değer, yeni değer, artık değer üretmede de ciddi zorluk içinde olduğu için geçici olan kriz değil kalıcı olan çöküş belirleyicidir. Dolayısıyla kriz nihai kriz haline gelmiştir. Bu durum da kapitalizmin insanın normal halini dışlayan, insanın kendine, topluma ve doğaya yabancılaştıran durumu daha görünür hale gelmiştir.

Somut güncel durumla baktığımızda her gün yeni bir yolsuzluk dosyasının servis edilmesi kapitalizmin kirliliğini sürekli katlamaktadır. Açıktır ki bunlar görünür olanlar gizlenenlerin daha fazla olduğundan da şüphe yoktur. Yer yer dürüst olduğu sanılan ama kapitalizm içinde bir dizi yolsuzlukla ( Açığa çıkan olarak Türkbank skandalı gibi ) anılan Mesut Yılmaz’ın şaibeli işlerde olması ( M. Yılmaz gibi devlet katında olanların çok küçük bir şekilde bile olsa devleti ve kendisini aklaması genelde halk ve kitle psikolojisinde o kişinin dürüst olarak algılanmasını getiriyor . Aynı zamanda bu durum bu halk ve kitlenin kendisini güçsüz, özne değil nesne olarak görmesi demek oluyor ) Cengiz’le o dönemden başlayan ilişkisi, Peker’le ilişkisi gibi. Kirliğin boyutlarının hangi düzeylere geldiğini göstermektedir.

Yine AKP ‘de görevli olan Canikli’nin TMSF’ye son günlerin özellikle bu alandaki moda tabirle çökmesi, kapitalizmin yeni kirliliğine somut örnektir. Maliye alanında ki tecrübesini kendi kurduğu şirketlere TMSF’den emekçilerin yarattığı değerlerin hortumlanmasını ince ayarla yapması ortaya çıkarılmıştır. Görevlere kendi aile ve akrabasını getirmesi ve tek şirket ve denetimle işleri kotarılması da Canikli’nin mahareti gereğidir. Artık bu iktidar güçsüzleştikçe ve gidici olması yükseldikçe bu benzeri yolsuzluk haberleri artarak devam edecektir.

Bu arada AKP’de çözülme ve yıpranması öyle boyutlara gelmiş durumda ki elinde kullanacağı hiçbir şey kalmadığı için Ceceli’den medet umar hale gelmeleri ayrı bir skandal haline gelmiştir. Bu yoğun çöküş hali bir şeyden kazanç için gündeme gelse de artık yanlış yapmak rutin olduğu için kaybetmeye dönüşmektedir. Yenilmeye doymayan Haseki’nin, Ceceli’nin Kabe’den Erdoğan’ı ululaştıran açıklaması ile ( kendi camiasında bile kendi meşreplerinde kutsal yerlerden siyaset yapmalarıyla ) kazanç değil darbe yemişlerdir.

Demirtaş’ın da doğru bir tarzda değerlendirdiği gibi AKP iktidardan düştükten sonra dağılacak ve sonuçta kapatılacaktır. Bu derece burjuva yasalarıyla bile suç işleyen bir parti için iktidar her şeydir. Bu kaybedilince gemiyi terk edenler çok olur. Bu durum diyalektik olarak aşağıdan, yukardan terk etmelerle devam edecektir. Bu anlamda çözümsüzlüğün bir gereği olarak son günlerde gündeme gelen kulis bilgisinin gerçekleşmesi sürpriz olmayacaktır. AKP’de 27 il Başkanı ve yöneticinin değiştirileceği gibi. Bu ve benzeri tasarruflar, kendiliğinden veya yukardan kararlarla devam edecektir.

Yine son günlerin önemli bir olayı da Konya’da bir doktorun güvenlik görevlisi tarafından katledilmesi ve kendisinin de intiharı yoğun bir tepkiye yol açmıştır. Konya gibi muhafazakar bir şehirde bile tepki Sağlık Bakanının protesto edilmesini getirmiştir. Ayrıca hekimlerin iki günlük grevi önemli olmuştur. Hekimlerin bu grev ve tepkisi yalnızca bu katliam sonucu değil, Pandemiden bugüne hekimlere dönük yıkım politikalarının birikmesi sonucudur.

Elbette ki ihtiyatlı ve dikkatli bir dil kullanmaya çalışıyoruz. Kapitalizmin ticarete dönüşen sağlıktaki yıkım politikaları hekim ve emekçi hastaları karşı karşıya getiriyor. 5 dakika gibi kısa zaman hasta bakım süresi hastalara yetmediği ve o hastanın ölümü sonucu tepki kapitalizme dönüşmesi gerekirken (diğer bir dizi olayda da görüleceği gibi en yakınında olan hedeftir mantığı işliyor ) günah keçisi olarak hekimler görülmektedir. Hekimler içinde özellikle faşist eğilimli olup Hipokrat yeminini bile dikkate almayan azınlık bir kesimin olduğu bilinmektedir. Ama aynı zamanda ( Kadın cinayetlerinin faillerinin çok istisnalar dışında faşist , gerici, yobaz takımı tarafından işlendiği de bilinmektedir ) hekimlere saldırıların da yine çok münferit olanlar dışında bu faşist, gerici ,yobazlar tarafından yapıldığı bilinmektedir.

Bir imamın camide hutbe sırasında grev yapan doktorların öldürülmesinden söz etmesi, yine Bahçeli’nin Tabipler Birliğinin kapatılmasını tekrar gündeme getirmesi, faşist ve gerici, yobazların sağlık alanındaki ortaklığını da somut olarak göstermektedir. Ama unutmadan belirtelim, Bahçeli’nin ısrarla uzun zamandır, HDP’nin kapatılması, Tabipler Birliği’nin kapatılması, Anayasa Mahkemesinin kapatılma çağrısı hayata geçmemiştir. Bunun temel nedeni somutta çok hissedilmese de toplumsal baskının caydırıcı gücüdür. Elbette faşizm süreci hızlandığı noktada bu kapatmaların , özellikle HDP ve Tabipler Birliği’nin kapatılması da sürpriz olmayacaktır.

Bu bölümde 15 Temmuz askeri darbe kalkışmasının yıldönümünde bir kez daha değerlendirmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu konunun önemi , karanlık noktaların varlığı nedeniyle ve bilgi kirliliği sonucu kafaların karışık olmasıdır. Ayrıca bugün güvenlikçi devletin, risk devletinin, faşizmin muhaliflere dönük baskı ve şiddeti azgın bir şekilde devam ediyorsa, buna 15 Temmuz’un katkısı , önemlidir, küçümsenemez.

Öncelikle şöyle başlamak istiyoruz. Devleti iyi bilen, devletin dengelerini ve açmazlarını, zaaflarını burjuva sınırlarında iyi okuyan biri olarak , kritik dönemlerde önemli bakanlıklar yapmış Cemil Çiçeğin son günlerde 15 Temmuz üzerine açıklaması üzerinde değerlendirme yapacağız. Çiçek 15 Temmuzun ciddi bir ABD planlaması olduğunu söylüyor. Elbette bu doğru bir tespit olup, yanlışlamak adeta eşyanın tabiatına aykırıdır. ABD egemenlerinin 15 Temmuz için bizim çocuklar yaptı açıklaması da doğal olarak Çiçek’in tespitinin teyididir.

özellikle sağ siyasetin adeta alameti- farikası olan bir taşla çok kuş vurma anlayışı burada da görülmektedir. Yani Çiçek bu tespiti sıcağı sıcağına o günlerde yapsaydı bu tespite hazırlıksız, spontane, bilinçsiz yapılmış bir tespit demek olağan olurdu. Ama aradan 6 yıl geçtikten sonra bu tespiti yapması hazırlıklı, bilinçli bir tespit ve açıklamadır. Burada önemli derecede manipülasyon var. Bu tespit doğru da olsa topu ABD’ye atarak içteki yanlışlıkları aklama çabasıdır. Bu yalnız devleti değil, hükümeti de aklama çabasıdır. Özellikle bu derece şaibeli ve karanlık noktaların olduğu 15 Temmuzun burjuva yasalarıyla bile asal suçlu ve sorumlularının açıktır ki devlet ve hükümet egemenlerinin olduğunu Çiçek çok iyi bilmektedir.

Bu noktada 15 Temmuz un arka planını ve somut gelişmelerini doğru anlama ve kavramak için askeri darbeler üzerine önemli özelliklerini kapsayan bir değerlendirme yapmak önemli olacaktır. Askeri darbeler, sistem olarak yukardan aşağıya devletin askeri olarak yeniden örgütlenmesi olup bu anlamda da adlandırma olarak askeri diktatörlüklerdir. Bütünsel sorunlara var olan devletin ( yani devlet biçimi olarak oligarşinin ) yetmediği noktada adeta bir can simidi olarak gündeme gelir. Bu anlamda oligarşinin örtüleri olan hemen tüm hak ve özgürlüklerin adeta kırıntısına tahammülü olmadığı noktada askeri diktatörlükler açık diktatörlük olarak yaşanır.

Askeri diktatörlüklerin faşist diktatörlüklerden temel önemde farkı resmi olarak bir ideoloji ve siyasi yanının olmamasıdır. Bu var olan egemen ve resmi ideolojiden, siyasetten yararlanmanın engeli değildir. Bu anlamda özeklikle 12 Eylül tipik bir tam teşekküllü askeri diktatörlük olarak resmi ideoloji olarak Kemalizm’i çok yoğun kullanmıştır. Askeri diktatörlükler istisnalar dışında planlanmış zamanla sınırlıdır. Yani kendi programını tamamladıktan sonra yerlerini yeniden oligarşilere bırakırlar. Yine bir illüzyon olan darbeyi yapan cuntanın tüm elemanlarının faşist eğilimli olsalar bile bu darbenin devlet biçimi olarak faşist diktatörlük özellik ve şartlarını taşımadığı için faşist diktatörlük olamayacağıdır.

Bu arka plan gerçekliği üzerine 15 Temmuz’un somut ve önemli yanlarına kısaca değineceğiz. Daha geniş çaplı değerlendirmeyi darbe kalkışma döneminde yapmıştık. Öncelikle şunu söyleyelim , darbeler var olan iktidarlara dönük yapılır. 15 Temmuz’da iktidara karşı yapılmıştır. Özellikle Gezi ile başlayan süreçte oligarşik devlet önemli bir yara almıştır. Gezi’nin kendiliğinden de olsa ülke çapında bir isyan olması Türkiye’de ilk olmuştur. Bundan sonraki her Gezi benzeri isyanların sisteme daha radikal yara aldırıp, nereye evrileceği kestirilemediği için bu darbe kalkışması zorunlu olmuştur.

Oligarşinin ciddi yara almasının önemli bir figürü olan iktidarın devamı, kapitalizmin geleceği açısından risk taşıması görüldüğü ve bu iktidarın darbe ile yıkılması zorunlu olduğu için 15 Temmuz yaşanmıştır. Dolayısıyla bu darbe kalkışması da ordu hiyerarşisi içinde ( Her durumda klasik emir-komuta içinde aynı şekilde olması zorunlu değildir ) yapılmıştır. Bu darbe kalkışmasının öncülüğünün FETÖ olması bu kalkışmanın ordu hiyerarşisi olarak yapılmasının engeli değildir. Çünkü dönemin İçişleri bakanının ve diğer bazı görevli olanların ordunun yüzde 80 lere yaklaşan şekliyle FETÖ nün eline geçtiği tespiti, bu darbe kalkışmasının ordu hiyerarşisi ile bile olsa zorunlu olarak bu kalkışmanın FETÖ’cü askerlerce yapılmasını getirmiştir. Bu darbe kalkışmasının ordu içinde gücünden dolayı FETÖ’cüler ile yapılmasına diğer FETÖ ‘cü olmayan askerlerin katıldığı da açıktır. Üst rütbeli bir asker bu darbe kalkışmasına FETÖ’cü değilim ama bu iktidarın yıkılması için bu kalkışmanın içinde oldum diye bizzat TV de canlı olarak açıklamıştır.

Dolayısıyla bu 15 Temmuz yalnızca ordunun bir kesimi olan FETÖ’cüler eliyle değil ordu içinde gücünden kaynaklı zorunlu olarak FETÖ’cüler tarafından ordu hiyerarşi çerçevesinde yapılmıştır. Bu kalkışmadan Cumhurbaşkanı ve Başbakanın haberi olmaması da darbe kalkışmasının bu iktidara dönük yapıldığının önemli bir teyididir. Darbe kalkışmasının özneleri olan Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanının darbe günü saatlerce ikili olarak görüşmeleri, FETÖ’nün başı olan generalle aynı helikopterden piknikten gelir gibi inişleri görülmüştür. Aynı generalle Genelkurmayda kahve içmeleri bu anlamda sürpriz olmamıştır. Darbeyi yapan generalin Genelkurmay Başkanı tarafından tutuklanmaması ve darbeci generalin Genelkurmay Başkanını serbest bırakması bu darbenin birlikte yapıldığını göstermektedir.

Ama darbe kalkışması tamamlanma aşamasında kesilmiştir. Bu dış ve iç egemenlerin telkini ile olmuştur. Bu noktadan sonra yapılanların hemen hepsi suni yaratılan kurgulardan başka bir şey değildir. ( Bu durum darbe kalkışmasının 250 insanın öldürülmesi anlamında şiddet içermesi ve vahşetini ortadan kaldırmaz ) Bu anlamda da kısa bir zaman içinde bu kalkışma sonuçlanmıştır. Bu noktada bu iktidara ve Erdoğan’a karşı yapılan bu kalkışmaya rağmen bu kalkışmanın özneleri olan Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanının bırakalım tutuklanmasını pazarlıklar sonucu görevlerine devam etmeleri sağlanmıştır. Hatta Genelkurmay Başkanı Savunma Bakanlığına getirilerek adeta ödüllendirilmiş oldu.

Sonuçta bu ve benzeri darbe ve darbe kalkışmaları kapitalizmin varlığına bağlı olduğu için devam edecektir. Ancak kapitalizm içinde de geniş çaplı darbe karşıtı eylemlilik caydırıcı olabilir. Ama darbelerin mahreçten ortadan kalması ve karanlıkların bütünüyle ortaya çıkarılması proleter devrim ve sosyalizm-komünizmin inşasına bağlı olacaktır.

SONUÇ YERİNE

Yukarıda değerlendirdiğimiz gibi küresel kapitalizmin kriz, çöküş hali nedeniyle bazı ülkelerde yaşanan isyan, direniş sonucu ve bu dalganın domino etkisiyle diğer ülkelere de yayılması sürpriz olmayacaktır. Bu noktada hem asgari, güncel hedeflerde önemli kazanımlar, hem de nihai hedef anlamında kalıcı ve radikal sonuçlara ulaşmak için Devrimci Marksizm’in öncülüğü ve proleter devrim, sosyalizm-komünizm savunu ve mücadelesi daha önemli hale gelmiştir. Bu anlamda geçici ve kalıcı başarı için her ülkede Devrimci Komünist İşçi Partisi ve Komünist Enternasyonal oluşturmak akut olarak ihtiyaç haline gelmiştir. Somut bir örnek verirsek, eğer bugün Komünist Enternasyonal oluşmuş, kurulmuş olsaydı, NATO’nun Madrid toplantısındaki savaş yanlısı, saldırgan tutuma karşı ciddi bir caydırıcılık sağlanırdı.

Gelinen noktada kapitalizmin modern barbarlığına karşı artık tek çözüm ve alternatif Devrimci Marksizm referanslı proleter devrim, sosyalizm-komünizmdir. Bu sosyalizm-komünizmin bilimsel, diyalektik, insani ufku o kadar geniş ki onun içinde her tondan çeşitlilik onun zenginliği olmuştur. Yani kadın, gençlik, LGBT-İ, diğer tüm azınlıkları, ulusların kendi kaderlerini , federalizm, özerklik, kantonlar gibi tüm paradigmaları savunmak ve desteklemek , ırkçılığa, şovenizme karşı olmak sınıfsallığın ve proleter devrim, sosyalizm-komünizmin reddi değil, tersi durum yani bunları sınıfsallık adına reddetmek, nesnel olarak sınıfsallıktan, sosyalizm-komünizmden kopmak demektir.

reformizm ve kapitalizm sınırlarını aşmayan sosyalizmin tüm tonlarına karşı Devrimci Marksizm referanslı proleter devrim ve sosyalizm- komünizmi ısrarla savunacağız. Yine her tondan şoven ve sosyal şovenizme karşı ısrarla ezilen ulusun demokratlığını savunacağız.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. Liverpool 33 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 33 43
12. Fulham 34 42
13. Bournemouth 33 42
14. Crystal Palace 33 36
15. Brentford 34 35
16. Everton 33 30
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 33 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14