13.06.2025, 13:14

AMCAM DELİ MEHMET

Aşağıdaki yazıyı; geçen yıl, Babalar Gününde, amcam için yazmıştım.
  Yaklaşık 8 ay önce; yakın akrabamız Ali Pakır kardeşimle yapmış olduğumuz telefon konuşmasında, amcam ile ilgili yeni ve ilginç bilgiler edinince -yazıya- eklemeler yaparak yeniden yayınlama gereği duydum.
  Babalar Gününde, rahmetli babamı anlattığım bir yazım yayınlandı.
  Babam ile öyle veya böyle tanışıklığı olanlar; yazımı okuduktan sonra, babam ilgili anılarını anlattılar ve “Rahmetli amcan ile ilgili neden yazmıyorsun?” der gibi şeyler sorduktan sonra, amcam ile ilgili anılarını da anlattılar.
  Onunla ilgili anlatılan her yeni şeyi duyduktan sonra; ne kadar değerli bir insan olduğunu, daha iyi anladığım amcama “Deli Mehmet” derlerdi.
  Yanına gittiğimizde, eline birkaç kitap alıp "Emmim, bu hayatın sonu yok. Siz, okuyun ve boynu kravatlı memurlar olun" dedikten sonra, bizim için seçtiği kitapları vererek "Bu kitapları okuyunca gelin. Başka kitap da veririm" diyecek kadar DELİ biriydi.
  Keşke, her deli Emmim gibi olsaydı.
  Birkaç yıl önce; halamın oğlu ile sohbet ederken ben "Emmim, arada bir beni ders çalıştırırken; verdiği bilgilere ve kitap harfleri gibi yazı yazmasına çok şaşırırdım" dediğimde "Dayım, hem eski hem de yeni yazıyı çok güzel yazardı. Eski ve yeni yazı ile yazılmış kitaplar da okurdu" deyince, hayret etmiştim.
  Aradan yıllar geçtikten sonra, yakın akrabamız olan Mümin Kuş Amcamızın oğlu, “Sarı Muhtar” olarak anılan Mustafa Ağabey ile Emmim hakkında konuşurken "Karakoyunlu Aşiretimizin yaşlılarından okuma-yazma bilen herkese, okuma ve yazmayı Mehmet Emmi öğretmiştir. Aşirette, ondan başka okuma yazma bilen yoktu çünkü" diye özetleyebileceğim şeyler dediğinde, daha çok şaşırmıştım.
  Babalar Günü nedeniyle, dün arayıp sohbet ettiğim Mustafa Ağabey, önceki söylediklerine ek olarak “Babam, Mehmet Emmiyi çok anardı. Onun, kasabaya veya şehre inenlere kitap, gazete, dergi gibi şeyler aldırarak onları okuduğunu da anlatırdı” dedi.
  Geçen yıl, Rahmetli Tahir Kumbul Amcamızın oğlu Ali Ağabey ile sohbet ederken, söz Mehmet Emmimden açılınca, küçük yaşlarda tanık olduğu bir anısını anlattı.
  Mehmet Emmim, koyunlarını güderken(otlatırken); başka birinin koyunlarına da çobanlık yapardı ve çobanlık ücreti alırdı.
  Ali Ağabeyin, anlattığı anı yaşanırken –Emmim- onların koyununu güdüyormuş.
  Yaylaya çıkmışlar.
  Emmim, sümbüllere uzun uzun baktıktan sonra, Tahir Amca ile aralarında şöyle bir konuşma geçmiş;
  -Tahir, para gözümüzün önünde; bir o yana gidiyor, bir bu yana ve biz, o parayı almak yerine, aptal aptal bakıyoruz.
  -Mehmet, gene çok güzel bir şey anlatmaya çalışıyorsun ama ben anlayamıyorum. Benim anlayacağım şekilde anlat.
  -Sümbüller… Biz bunları kazıp şehre indirerek, şehirlilere neden satmıyoruz? Bu işte, iyi para döner.
  -Haklısın Mehmet…
  Ali Ağabey, anısını; şu sözlerle tamamladı; “Ben, o zaman 6-7 yaşlarında bir çocuktum. Şimdi, 70 yaşındayım ve bizim Yörükler, birkaç yıl önce, sümbülleri şehirlilere satmaya başladı. Mehmet Emmi, aşiretimizden 60 yıl kadar ilerde yaşıyormuş da haberimiz yokmuş”
  Sanırım, Ali Pakır kardeşimin anlattığı bilgileri anlatma zamanı geldi.
  Yaklaşık olarak 55 yıl önce; amcam koyun güderken, Ali de -O’nun yanında- kuzu güdüyormuş.
  Küçük bir çocuk olduğu için yorulan Ali ile amcam arasında, şöyle bir konuşma geçmiş:
  -Mehmet Emmi, ben yoruldum. Haydi gidelim.
  -Oğlum, hayvanlar yoruldu. Biraz dinlensin.
  -Mehmet Emmi, onlar hayvan değil koyun(Bizim yetiştiğimiz yörede – biz çocukken- yalnız, atlara “hayvan” denirdi) 
  -Oğlum, tüm canlılar hayvandır. İnsanlar da düşünen hayvandır.
  -Mehmet Emmi, sen bu bilgileri nereden öğrendin?
  -Askerde öğrendim Ali…
  Ali kardeşimin anlattığına göre, Amcam “Ben askerdeyken; komutanlarım, askeriyede kalıp yükselmem için çok ısrar etti ama ben sivil hayatı tercih ettiğim için kalmadım. Birileri, elimden tutup okutsaydı; çok büyük yerlere gelip ülkemizi yönetmek isterdim” diye özetleyebileceğim şeyler de söylemiş.
  Ali kardeşim ile görüşmemiz bittikten sonra, yıllardır kendime sorduğum bir soru aklıma geldi.
  Amcam ile ilgili bildiklerimi ve anlatılanları harmanlayınca hep “Acaba amcam, o dönemde medrese eğitimi mi aldı?” diye düşünürdüm.
  Hem eski yazı, hem yeni yazı ile okuyup yazmak ve bir kuşağa okuma-yazma eğitimi vermek, her babayiğidin harcı değil çünkü.
  İşte ben, öyle bir Deli Mehmet’in yeğeniyim.
  Çocukluğumda “Emmim, Deli Mehmet” yaşım büyüdükçe “Yaşadığı topluma göre, farklı ama olumlu bir insan” öğretmen olduktan sonra da “Keşke daha çok yaşasaydı da, O’nun bilgi birikiminden, ileri görüşlülüğü ve mantıklı düşüncelerinden, daha fazla yararlanabilseydim” diyerek iç geçirip anısına, daha fazla saygı duyduğum “Koyunu eğitebilecek kadar bilge bir psikolog” hakkında hiç kimsenin olumsuz bir cümle bile kuramayacağı kadar mükemmel bir insandan söz ediyorum.
  İlkokulda öğrenci olduğum yıllarda, ödev yaptığımı gören Amcam, yanıma geldi ve ödevim ile ilgili olarak bir şeyler yazdırdı.
  Ertesi gün okula gittiğimde, öğretmenim ile aramızda aşağıdaki konuşma geçti:
  -Ramazan, bunları kim yazdırdı?
  -Emmim.
  -Emmin, ne iş yapıyor?
  -Koyunları var. Onları güder. Emmime “Deli Mehmet” derler.
  -Ne delisi oğlum, o adamın yazdırdıklarının çoğunu, ben de yeni öğrendim. Gidip onunla konuşacağım.
  Bir araya gelince, neler konuştuklarını bilmiyorum ama o görüşmeden sonra, öğretmenimin, amcama sık sık selam yolladığını anımsıyorum ve çok önemsiyorum.
  İşte, O insan; bizim amcamız Mehmet Kara. Yani, Deli Mehmet 
  19.06.1918 tarihinde, bir köpek yavrusuna işkence yapıldıktan birkaç gün sonra; en büyük hayvansever olarak tanıdığım amcamı anımsayıp Onunla ile ilgili bir yazı yazmıştım.
  Yazımı; o gün yazdıklarımı, sizinle de paylaşarak bitirmek istiyorum;
  Bildiğiniz gibi, birkaç gün önce, ayakları ve kuyruğu kesilmiş bir köpek yavrusu bulundu. Gerekli tedavi, anında yapılmaya başlansa da, olumlu sonuç vermedi ve yavru köpek öldü.
  Bu olay karşısında, hepimiz; büyük bir acı duyduk, insanlığımızdan utandık.
  Ülkemizi yönetenler ve siyasi parti genel başkanları da, olayı kınayan açıklamalar yaptı.  
  Hepimiz, “Toplum olarak, yavru bir köpeğin bir yerlerini kesen insanları nasıl ürettik?” diye kendimizi sorgulamalıydık oysa.
  İnsanları, hayvanları ve doğayı seven nesiller yetiştirmek için ne yaptığımızı ve bunun için, hem eğitim sistemimizi, hem aile yapımızı, hem bu tür olayları önlemek için neler yaptığımızı hem de bu tür olaylara neden olanlara verilen cezaları da gözden geçirmeliydik.
  Ben, bu yazıyı yazarken; olayla ilgili bir kişinin gözaltına alındığını ve daha sonra serbest bırakıldığını biliyorum. Yazımdan sonra bir gelişme olduysa, haberim yok yani.
  İnsan, önce kendini sever. Daha sonra, diğer insanları ve diğer canlıları (hayvanları, bitkileri ve doğayı) sever.
  Ben psikolog değilim ama birbirini sevmeyen, hatta katleden, hayvanlara ve doğaya zarar veren milyonlarca insan varken, böyle bir olayın yaşanması, belki de normaldir.
  Yoksa kimi insanların olaya “Her yerde insanlar ölürken, bir köpek için ortalığı ayağa kaldırmanın ne gereği var?” der gibi bir tavır sergilemesini, başka nasıl anlatabiliriz?
  Ben ve benim gibi milyonlarca insan da, bu olay karşısında deliye döndük.
  Rahmetli amcama “Deli Mehmet” derlerdi. O yüzden, benim deliliğim, biraz da soydan geliyor.
  Amcamdan söz açmışken, onun hayvan sevgisine ve hayvanların üzerindeki ağırlığına değinmesem, ayıp olur.
  Biz, hayvanları sevmeyi, en çok “Deli Mehmet” denilen amcamızdan öğrendik çünkü.
  Çocukluğumda deli sandığım amcamın, çok yetenekli bir adam olduğunu anladığımda delikanlıydım ve amcam aramızdan ayrılmıştı.
  Meğer rahmetli amcam, değişik bir insan olduğu için herkes, ona “Deli Mehmet” dermiş. Buna karşın amcam, deli değil bir hayvansever ve hayvan eğitmeniymiş de.
  Amcamın, 100 kadar koyunu vardı. Her koyununa bir insan adı veren amcamın koyunları; ottan başka helva ve lokum gibi şeyler de yerdi. 
  Kimi zaman, bisküvi arası lokum (Devlet Bahçeli’nin deyimiyle “püskevit”) bile yerlerdi.
  Benim deli(!) amcam, koyunları eğitmişti ve onlarla konuşurdu çünkü.
  “Ayşe gel” dediğinde Ayşe olan, “Ahmet gel” dediğinde Ahmet olan koyun gelir; fındık, fıstık, helva, lokum amcam ne verirse onu yerdi.
  Gazoz bile içerlerdi. Diğer koyunlar da, usul uslu sırasını beklerdi.
  Bildiğiniz gibi, koyunlar fazla saf olduğu için kafası çalışmayan insanlara “koyun gibi” derler.
  Benim “Deli Mehmet” olarak bilinen amcam, koyunlarını eğitmişti. Onların kafasını çalıştırmıştı yani. Bu durumda, amcam mı deliydi, yoksa ona “deli” diyenler, az mı akıllıydı? Bilmiyorum.
  Amcamın, koyunlarıyla hep doğada yaşadığını ve ceplerinde birkaç kitapla dolaştığını, okuduğu kitapları bize verdikten sonra yeni kitaplar aldığını, ilçeye indikçe birkaç gazete birden alıp okuduğunu anlatırsam, Deli Mehmet’e ne dersiniz? Onu da bilmiyorum.
  1800’lü yıllarda doğan amcam, 1978’yılında aramızdan ayrıldığında 90 yaşın üzerindeydi.
  Ömrünün tamamını, koyunları ve doğayla içi içe geçiren amcam, ilk kez hasta olmuş ve yatağa düşmüş. Diğer amcam da O’nu, evine alarak koyunlarını satmaya karar vermiş. 
  Mehmet Amcam, olayı duyunca “Koyunlarımı satarsan ben ölürüm” diye yalvardığı halde Ali Amcam, koyunları satmış.
  Koyunları alan adam, sürüyü yürüterek götürmeye başlamış.
  En son koyun, köşeyi dönünce ve gözden kaybolunca Mehmet amcam yaşamını yitirmiş.
  Amcam, koyunlarını çocukları gibi görüyordu ve onları satmazdı.
  Zamanın birinde, çevresindeki insanların da telkin ve baskısıyla kasabın birine 8 koç satmış.
  Gördüğü herkese “İnsan, çocuğunu kesmeye yollar mı? Ben, koçlarımı yolladım” diye dert yanan amcam, sabah erkenden, kasabın yanına varmış ve “Ben, koçlarımı satmaktan vazgeçtim. Geri alacağım” demiş. Kasap, koçları vermemek için tanesini 10 liradan aldığı her koç için 5 lira cayma bedeli istemiş. Amcam da, 80+40 lirayı ödeyip koçlarını geri almış
  Keşke, hepimiz “Deli Mehmet” kadar insaflı ve hayvansever olsaydık, olabilseydik.
  Belki, o zaman, o yavru köpeğe hiçbir şey olmazdı.
  Yavru köpeğin başına gelenleri, öğrendiğimde; birilerine kızınca hakaret etmek için "İt oğlu it" diyenler aklıma geldi. Bundan sonra demeyelim. Hatta “Hayvan” da demeyelim.
  İnsanoğlu insan olduğunu sanan zavallı birileri, bir yavru itin (buradaki “it” sözcüğü, köpek anlamında kullanılmış olup hakaret içermemektedir), ayaklarını ve kuyruğunu kesip ölümüne neden oldu çünkü.  
  Dilerim ve umarım, bu tür olayların, benzeri veya devamı olmaz.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 14 33
2. Fenerbahçe 14 32
3. Trabzonspor 14 31
4. Göztepe 14 26
5. Samsunspor 14 25
6. Beşiktaş 14 24
7. Gaziantep FK 14 22
8. Kocaelispor 14 18
9. Başakşehir FK 14 16
10. Alanyaspor 14 16
11. Konyaspor 14 15
12. Çaykur Rizespor 14 14
13. Antalyaspor 14 14
14. Kasımpaşa 14 13
15. Eyüpspor 14 12
16. Kayserispor 14 12
17. Gençlerbirliği 14 11
18. Fatih Karagümrük 14 8
Takımlar O P
1. Pendikspor 15 32
2. Bodrum FK 15 30
3. Amed SK 15 29
4. Esenler Erokspor 15 28
5. Erzurumspor FK 15 26
6. Çorum FK 15 25
7. Iğdır FK 15 25
8. Serik Belediyespor 15 25
9. Bandırmaspor 15 23
10. Van Spor FK 15 21
11. Boluspor 15 20
12. Sivasspor 15 20
13. Sakaryaspor 15 19
14. Keçiörengücü 15 18
15. İstanbulspor 15 15
16. Ümraniyespor 15 15
17. Sarıyer 15 14
18. Manisa FK 15 13
19. Hatayspor 15 5
20. Adana Demirspor 15 2
Takımlar O P
1. Arsenal 14 33
2. Manchester City 14 28
3. Aston Villa 14 27
4. Chelsea 14 24
5. Crystal Palace 14 23
6. Sunderland 14 23
7. Brighton & Hove Albion 14 22
8. Manchester United 14 22
9. Liverpool 14 22
10. Everton 14 21
11. Tottenham 14 19
12. Newcastle United 14 19
13. Brentford 14 19
14. Bournemouth 14 19
15. Fulham 14 17
16. Nottingham Forest 14 15
17. Leeds United 14 14
18. West Ham United 14 12
19. Burnley 14 10
20. Wolverhampton 14 2
Takımlar O P
1. Barcelona 15 37
2. Real Madrid 15 36
3. Villarreal 14 32
4. Atletico Madrid 15 31
5. Real Betis 14 24
6. Espanyol 14 24
7. Getafe 14 20
8. Athletic Bilbao 15 20
9. Rayo Vallecano 14 17
10. Real Sociedad 14 16
11. Elche 14 16
12. Celta Vigo 14 16
13. Sevilla 14 16
14. Deportivo Alaves 14 15
15. Valencia 14 14
16. Mallorca 14 13
17. Osasuna 14 12
18. Girona 14 12
19. Levante 14 9
20. Real Oviedo 14 9