İki günde, ülkemizin onlarca merkezinde -neredeyse- eş zamanlı çıkartılan orman yangınları ile ilgili iki yazım yayınlandığı ve daha fazla yazmaya yüreğim elvermediği için -başka yazı yazmamaya karar vermiştim.
Ancak; alevlerin içerisine dalarak kuzusunu kurtaran küçük çocuğu, yangın söndürme çalışmasında katılanlara motosikletiyle su taşırken kaza yaptığı için yanarak can veren genci, , bir kanadı alevler içerisindeyken uçarak canını kurtarmaya çalışan kuşu, yünü yanmış canlı koyunları, sahibi kurtarmak için dumanların içerisine girdiği halde, sahibini dinlemeyerek "Öleceksek de evimizde ölelim" dercesine ahıra girdikleri için yanan koyun ve kuzuları, yumurtasının üstünden kalkmayan kuluçkaya yatmış tavuğu, "Her şeye karşın yaşam sürüyor" dercesine, alevlerin içerisinde doğum yapan koyun ve keçiyi, yangından canlarını zor kurtardıkları halde Yangın Söndürme Ekibine, sıkma yapan Aydıncıklı Yörük Kadınlarını görünce yangın konusuna yeniden değinmek istedim.
Orman yangını, orman olan her yerde çıkabilir.
Yangınlara; güneşin aşırı ısısından etkilenen cam parçaları, söndürülmeden atılan kibrit çöpleri ve sigara izmaritleri, söndürülmeden bırakılan piknik ateşleri, anız ve diğer tarla atıklarının yakılması, daha çok çocuklardan kaynaklanan, gerekli önlemler alınmadan yakılan ve söndürülemeyen ateşler, gerekli kontrolün sağlanması için alınmayan önlemler, tarım ve hayvancılık için daha çok alan açma hırsı, orman içerisinde işlenen cinayet ve orman alanına gömülen cesetler ile ilgili kanıt bırakmama gereksinimi, kamu malına zarar verme isteği gibi birçok şey neden olabilir.
Yangınları söndürmek için gerekli uçağımız ve helikopterimiz olmadığı için yangınları zor söndürüyoruz. İçerimizdeki yangını, gözyaşımız ile söndürmeye çalıştıkça yürek yangınımız daha da artıyor.
Yıllarca bağışlanan Kurban Derileri ile bütçe oluşturarak ayakta kalan Türk Hava Kurumumuz, o sistem sürseydi ve 5000 litre kapasiteli uçaklar yerine 4900 litre kapasiteli THK uçaklarımız da çalışıyor olsaydı, bu tür yangınlar daha erken söndürülebilir miydi?
Yetkililerimizin "Çok şükür, can kaybımız yok" türü açıklamalarını duyunca ve dersini bağışlama olanağımız olmayan canlıları kurban verdikçe aklıma "Kurban derisi toplama hakkı -FETÖ eliyle- Türk Hava Kurumundan alınmasaydı -acaba- şu anda, kaç yangın uçağımız olurdu ve bu yangınların hasarı azaltılabilir miydi?" ve "Boşaltılan suyun, azımsanmayacak kadar kısmı ağaçlara ulaşmadan buharlaştığı için 100 litrelik fark, o kadar abartılmasa olmaz mıydı?" gibi sorular da geliyor.
1980li çıkartılan, yıllık orman yangını sayısı ile son yıllarda çıkartılan orman yangını sayısı, neredeyse aynı sayıda iken son yıllarda yanan alan -1980li yıllarda yanan alandan- kat kat fazla.
Buna; yangın söndürmek için uçak ve helikopter sayımızın yetersizliğinin yanında, ormanlık alanlarımızın, keçi besleyen Yörüklere kapatılmasının da olumsuz etkisi var.
Keçiler, yetişmiş ağaca zarar veremediği gibi; bir yandan, alt kısımdaki dalları yiyerek doğal budama yaparken diğer yandan, yediği yapraklar nedeniyle yere düşen ve ateşin daha fazla alevlenmesine neden olan yaprak sayısının azalmasını sağlıyordu çünkü.
Bir cam ağacı kozalağının, yangın sırasında -yanan ağacın boyuna göre- 200 metre uzağa bile gidebildiğini ve "Yangın, öyle değil böyle çıkarılır" diyerek intihar eder gibi bir tavır sergilediğini düşününce, keçilerin orman koruma görevinin önemi daha iyi anlaşılır bence.
Yazımı, yardımsever halkımızı yardım kampanyaları hakkında uyararak bitirmek istiyorum.
Afet durumlarında, yardım malzemesi toplamak için izin almak zorunludur.
O nedenle; Yetkili makamlardan izin almadan yardım kampanyası başlatmayın ve izin almadan yardım toplayarak ihtiyaç sahiplerine vermek yerine -yardım malzemelerini- başka bir şekilde değerlendirecek olan fırsatçılara yardım malzemesi teslim ederek onların değirmenine su olmayın.
Keşke, vatandaşın acısından bile rant elde etmek isteyen kan emiciler olmasaydı ve ben, böyle bir açıklama yapmak zorunda kalmasaydım.(31.07.2021)