banner94

banner48

26.04.2024, 10:22

IMF ve Dünya Bankası küresel kapitalizmin hizmetinde

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası’nın (WB) 2024 Bahar ana toplantıları 17-19 Nisan, yan toplantıları ise 15-20 Nisan günleri arasında Washington’da yapıldı.

Bu yılki toplantılarda, resesyona yol açmaksızın enflasyonu düşürme bağlamında, “yumuşak iniş stratejisinin sonuçlarının değerlendirilmesi”, “artan iklim finansmanı ihtiyaçlarının karşılanması” ve “yüksek küresel borç stokları” gibi konular ele alındı.

İkizlerin Nisan toplantılarının gündemi

Ayrıca her iki kurum, Orta Doğu ve Tayvan Boğazı da dâhil olmak üzere artan küresel gerilimlerin, şu anda beklenenden daha iyi görünen ekonomik gidişatı nasıl kesintiye uğratabileceği konusunu da ele aldılar.

Bu gerilimlerin, temel gıda, enerji-petrol ve yarı iletkenler gibi önemli küresel ürünlere yönelik ciddi küresel tedarik zinciri kesintilerine neden olabileceği ve bunun da arz yönlü olarak enflasyonu tetikleyebileceği hususu üzerinde duruldu.

Ancak uzmanlara göre, her iki kurumun da kredi verme kapasitelerinin arttırılması çabaları da dâhil olmak üzere, bu bahar toplantılarında büyük reformlar konusunda önemli bir gelişme sağlanamadı. (1) Yani bu kurumların reforma tabi tutulması gibi asıl önemli konuları ele almak başka bir bahara kalmış gibi görünüyor.

IMF ve Dünya Bankası raporları ne diyor?

Bu toplantılar sürerken, bir yandan da, iki kurumca hazırlanan düzenli raporlar peş peşe açıklandı. Bunlardan IMF’nin “Dünyanın Ekonomik Görünümü” başlıklı raporunda, dünyaya, çeşitli bölgelere ve ülkelerin ekonomilerine ilişkin gelecekle ilgili olarak, başta ekonomik büyüme ve enflasyon olmak üzere, çeşitli makroekonomik tahminler yapılıyor.

Örneğin IMF, dünya ekonomisinin 2024 ve 2025 yıllarında ortalama yüzde 3,2 büyürken, enflasyon oranlarının aynı yıllar için ortalama yüzde 2,8 ve yüzde 2,4 olacağını, bunda da izlenmekte olan yumuşak iniş politikalarının etkili olacağını öngörüyor. (2)

ABD dünya ekonomisinin lokomotifi, Avrupa durgunlukta

IMF, “ABD ekonomisi pandemi öncesi trendini çoktan aşmış durumda” tespitini yaparak, ABD ekonomisinin dünyanın büyümesinde lokomotif görevi üstleneceğini düşünüyor.

Zira en gelişmiş yedi kapitalist ekonomi (G7) arasında ABD ekonomisinin büyüme hızının 2023’te yüzde 2,5’ten 2024’te yüzde 2,7’ye yükselmesini bekliyor. Bu oran diğer G7 ülkelerinin ekonomik büyüme hızlarının yaklaşık iki katı. “Fransa, Almanya, İtalya, Japonya ve Birleşik Krallık ise yüzde 1’in altında bir büyüme ile durgunluk içinde kalmaya devam edecekler”, tespiti yapılıyor.

Bu durum, ABD’de yılsonundaki başkanlık seçimlerinde Trump’ın yeniden başkan seçilmesinin güçlü bir ihtimal olduğu dikkate alındığında, şaşırtıcı olmalı. Zira genelde, pro-faşist liderlerin ve partilerin ekonomide işler iyiye giderken yükselişe geçmediği, aksine ekonomik koşulların kötüleşmesi durumunda popüler hale geldikleri görülüyor.

“Yükselen ve Gelişmekte Olan Ekonomiler” olarak adlandırılan ülkeler arasında ise Hindistan ekonomisinin yılda yüzde 6’nın üzerinde bir hızla büyümesi beklenirken, Çin ekonomisindeki büyümenin yüzde 5’in altına düşmesi öngörülüyor.

Son 30 yılın en zayıf büyümesi önümüzde: Verimlilik artışları yavaş, küresel borçlar dağ gibi!

Ancak Covid-19 pandemisinden önceki beş yılda küresel büyüme ortalama yüzde 3,4 gibi kayda değer bir oranda gerçekleşmişti. Diğer yandan IMF’nin bu raporda, önümüzdeki beş yıldaki ekonomik büyümenin muhtemelen otuz yılı aşkın bir sürenin en zayıfı olacağı konusunda ülkeleri uyardığını da belirtmekte yarar var.

Keza dünya ekonomisine ait göreceli iyimserliğin, zayıf verimlilik artışı, artan ticaret savaşları ve yoksul küresel Güneydeki borç krizini gizlediğinin de altının çizilmesi lazım. Nitekim her iki kuruluşun raporları da bu duruma dikkat çekerek finansal risklerin sürmekte olduğuna vurgu yapıyorlar. Kısaca içinde bulunduğumuz bu 10 yılı, en iyi ihtimalle, “ılımlı yıllar” olarak nitelendiriyorlar.

Savaşlar ve ekonomik milliyetçilik büyümenin önünde engel

Nitekim Bloomberg, dirençli gibi görünen küresel ekonominin artan borç ve küresel eşitsizliği maskelediğini ileri sürüyor. Ona göre dünya ekonomisi bu yıl ancak yüzde 2,9 büyüyebilecek ve dünya bir krizden kurtulmuş gibi görünse de, savaşlar ve ekonomik milliyetçilik pek çok ülkeyi daha kötü durumda bırakacak.

Yani “2024’ün giderek daha umut verici hale gelen iktisadi hikâyesi, yumuşak bir inişe doğru giden ancak aynı zamanda daha tehlikeli, bölünmüş, borçlu ve eşitsiz hale gelen bir dünyadan oluşuyor”. (3)

Dünya ekonomisinin bu hali bize, kâr oranlarındaki bir düşüş ile birlikte ilerde, tıpkı 1929-33 ve 2008-2009 kapitalist krizleri gibi bir kriz sürecine girilebileceğini ve bu gerçekleştiğinde yeni bölgesel savaşların ya da gerilimlerin hatta dünya çapında bir savaşın da ortaya çıkabileceğini düşündürüyor.

Enflasyon küresel olarak düşüyor ancak

Fiyat istikrarı anlamında IMF büyük gelişmiş ekonomilerin çok uzak olmayan bir gelecekte yumuşak bir iniş yapacağı konusunda iyimserliğini koruyor. IMF, ayrıca G7 ülkelerinde enflasyonun uzun vadeli ortalama ve hedef seviye olan yüzde 2’ye (üstelik 2025 gibi kısa bir sürede) dönmesini ve bu arada nispeten yavaş da olsa ekonomik büyümenin devam etmesini bekliyor.

Ancak bu öngörü çok iyimser zira İsrail ve İran arasında tırmanan gerilimin de ortaya koyduğu gibi, siyasal ve jeopolitik risklerle dolu bir dünyada bu olayların başta enflasyon olmak üzere bazı ekonomik sonuçlarının olması kaçınılmaz. Ukrayna-Rusya savaşı bunun en somut örneği.

Yoksulluk ve eşitsizlikler arttı

Dünya Bankası raporunda ise, 2022 yılında dünyada 712 milyon insanın aşırı yoksulluk içinde yaşarken (günde 2,15 dolardan daha az bir gelirle geçinenler) bu sayının 2019 yılındakinden 23 milyon daha fazla olduğuna dikkat çekiliyor.

IMF Başkanı Georgieva, düşük gelirli olarak sınıflandırılan 69 ülkenin toplam gayrisafi yurtiçi hasılasının, eğer Covid-19 pandemisi yaşanmasaydı ortaya çıkacak olan büyüklüğünden yüzde 10 daha az olduğunu ve ekonomilerin hükümet bütçelerini tüketen borç ana para ve faizi geri ödeme maliyetleri nedeniyle zorlandığını ileri sürüyor.

Ayrıca “büyümenin bundan böyle yavaş olma ihtimalinin yüksekliği nedeniyle yoksul ülkelerin diğerleriyle arayı kapatma şansının daha da azaldığına, gerçekten ölüm kalım savaşı veren, ekonomik ve sosyal zorluklarla karşı karşıya olan ülkelerin varlığına” dikkat çekiyor.

Faiz indirimi kararlarında frene basıldı, bunun azgelişmiş ülkeler için önemli sonuçları olacak

Hükümetler, işletmeler ve yatırımcılar için bir diğer endişe kaynağı ise bu yılın faiz indirimleri yılı olması gerekirken, bunun tam olarak gerçekleşmemesi. Zira gelişmiş ekonomilerdeki bazı merkez bankaları, fiyat baskılarının devam ettiğini gösteren raporlar ışığında, daha temkinli bir yaklaşım benimsiyorlar. Örneğin ABD’de son dönemde enflasyonda görülen artış, bazı FED yetkililerinin faiz indirimi için gelecek yıla kadar bekleyebileceklerini öne sürmelerine neden oldu.

Küresel merkez bankalarının faiz indirimi konusundaki suskunluğunun borç batağına saplanmış bir dünya için çok önemli sonuçlar doğuracağı çok açık. Öyle ki IMF’ye göre bazı düşük gelirli ülkeler GSYH’lerinin yüzde 13’ünü borç servisi için harcıyor. Birleşmiş Milletler (UN) ise, 3,3 milyar insanın, hükümetlerin eğitim ya da sağlıktan çok faize harcama yaptığı ülkelerde yaşadığını tahmin ediyor.

Trump, Modi: Kaotik bir dünya!

Ancak iktidarlar ekonomik milliyetçiliği pompalamaya devam ettikçe durum daha da kötüleşebilir. D.Trump’ın ABD’deki başkanlık seçimlerine gidilirken yapılan anketlerde önde gitmesi, diğer pro- faşist ya da aşırı sağcı popülist liderlerin Avrupa’da zemin kazanması ve Hindistan’da N. Modi gibi bir pro-faşist liderin başkanlık seçimlerini üçüncü kez kazanacağına kesin gözüyle bakılması, barış isteyen herkes için umutlu olmaktan ziyade belirsiz ve potansiyel olarak kaotik görünüyor.

Türkiye ekonomisi yüksek büyümeyi sürdüremeyecek

Raporların Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak söyledikleri en önemli şey, önümüzdeki yıllarda Türkiye ekonomisinin eskiden olduğu kadar yüksek büyüme hızları ile büyüyemeyecek olması.

Örneğin IMF raporuna göre, Yükselen Ekonomiler ve Gelişmekte Olan Ekonomiler sırasıyla; 2024’te yüzde 4,2 ve 2025’te yüzde 4,2 büyüyecekler. Türkiye ekonomisi ise bu ortalamanın altında olmak üzere; 2024 yılında yüzde 3,1 ve 2025 yılında yüzde 3,2 büyüyecek ve büyüme hızı ancak 2029 yılında yüzde 3,5’e çıkabilecek.

Dünya Bankası da benzer biçimde, Hazine ve Merkez Bankası tarafından hayata geçirilen makroekonomik konsolidasyon çabalarının iç talebi baskılamasına atıfta bulunarak, Türkiye ekonomisindeki büyümenin bu yıl yüzde 3’e gerileyeceğini öngörüyor.

2009’dan bu yana en düşük büyüme serisi önümüzde

Bu, Covid-19 pandemisinden etkilenen yıllar hariç olmak üzere, 2009’dan bu yana ekonomik büyümede en düşük seviye demek oluyor (o yıl ekonomi 2008 krizinin etkisiyle yüzde 4,7 oranında küçülmüştü). Bir başka anlatımla, ekonomik büyüme 2025 yılında yüzde 3,6’ya ve 2026’da yüzde 4,3’e çıksa da, ekonomi eskisi canlı olmayacak.

Kuşkusuz ekonomik büyümedeki bu yavaşlamanın gelir dağılımı, işsizlik ve yoksulluk başta olmak üzere önemli sosyal olumsuz etkileri olacak, bu da son yılların en büyük ekonomik hak ve refah kayıplarına uğramış olan başta işçi sınıfı olmak üzere emekçilerin nesnel olarak mücadelelerinin artmasına, sınıf mücadelesinin keskinleşmesine neden olacaktır.

Ayrıca bu gelişmenin bazı önemli siyasal sonuçlarının olması da beklenebilir. Öyle ki, kimlik meselelerini ön plana çıkaran siyaset ekonomi iyi giderken işe yarıyor, buna karşılık kalıcı yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı sırasında pek işe yaramıyor. Büyüyen ekonomi her zaman Erdoğan’ın popülaritesinin en büyük parçasıydı, kimlikler üzerinden yürütülen kutuplaştırıcı siyaset de bu popülerliğin devamını sağlıyordu. Ancak son 22 yıldır Erdoğan’ın en büyük gücü olan canlı ve büyüyen ekonomi şimdi onun zayıf karnı haline geldi (İsrail ile olan ticaretin sürmesinin neden olduğu taban kaybına ilave olarak). 31 Mart yerel seçimlerinde iktidar blokunun aldığı yenilgi bunun somut bir kanıtı.

Dünya Bankası kredileri borç stoklarının artmasıyla ve daha fazla sömürü ile sonuçlanıyor

IMF ve Dünya Bankası'nın Bahar Toplantılarında, sayıları milyarları bulan insanın hayatını değiştirecek (genelde kötü yönde) önemli küresel ekonomik kararlar alınıyor. İşin ironik yanı bu kurumların, dünyada aşırı yoksulluğu gidermek için çaba gösterdiklerini ilan etmeleri. Öyle ki örneğin Dünya Bankası'nın resmi web sitesinde böyle yazıyor:

“Dünya Bankası'nın rolü, yoksul üyelerinin hükümetlerine ekonomilerini iyileştirmeleri ve halklarının yaşam standartlarını yükseltmeleri için borç para vererek yoksulluğu azaltmaktır.”

Bu sözler kulağa hoş gelse de, bir ülkeyi daha da borç batağına iterek ülke insanı ve ekonomisi yoksulluktan kurtarılamaz. Tam tersine daha fazla dış borç demek alan ülkelerin bağımsızlığının yitirilmesi, bu da merkez ülkelerdeki sermaye birikiminin önünün açılması demektir. Kısaca Dünya Bankası azgelişmiş ülkelere yardım amacıyla bu programları hayata geçirmiyor, merkez ülkelerdeki sermaye ve servet birikiminin hızlanması için bir yol olarak bunlara aracılık ediyor.

Bu konuda sadece aşağıdaki örnek bile bu kuruluşun gerçekte neye hizmet ettiğini ortaya koymaya yeterlidir. (4)

Kalkınma adına Bugala Adası yağmalandı

“Uganda'nın Kalangala bölgesindeki Bugala Adası adlı uzak bir bölgede yaşayan topluluklar, bölgelerinin Uganda Hükümeti tarafından büyük bir fabrikanın kurulacağı yer olarak seçildiği haberini aldıklarında, elektrik, daha iyi yollar ve su taşımacılığı altyapısı, hastane, daha iyi okullar ve hatta gençler için iş vaatleri nedeniyle bunu büyük bir heyecan ve coşkuyla karşıladılar. Ancak bunun hiç bitmeyecek bir kâbusun başlangıcı olacağını, çocuklarının topraklarını ve miraslarını kaybedeceklerini, evlerinin ve bahçelerinin köşelerinde ustalaşmış görme engelli çocuklarının ve yetişkinlerinin yeni sınırları yeniden öğrenmek zorunda kalacaklarını bilmiyorlardı.

Kalangala Oil Palm Uganda Limited (OPUL) Projesi adı verilen bu proje 1998 yılında Dünya Bankası ve Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu'nun (IFAD) teknik ve mali desteğiyle Uganda Hükümeti tarafından bir Kamu Özel Ortaklığı (PPP) olarak başlatıldı. Projenin amacı Uganda'nın en ücra ve en yoksul bölgelerinden birinde kalkınmayı teşvik etmekti. Dünya Bankası Uluslararası Finans Kurumu (IFC) sponsorluğundaki proje, BIDCO Africa Limited ve BIDCO Uganda Limited ile OPUL arasında doğrudan bir bağlantı var. Çünkü IDCO Africa Limited, Oil Palm Uganda Limited'in (OPUL) yüzde 90’ına sahip olan BIDCO Uganda’nın önemli bir hissedarı.

Bu şirket, 10.000 hektarı Victoria Gölü'ndeki Kalangala Adaları'nda olmak üzere 40.000 hektardan fazla doğal orman arazisini palm yağı plantasyonları kurmak üzere satın aldı. Ancak halk bundan mutlu değil, pek çok topluluk, ellerinden alınan araziler için hala tazminat talep ediyor. Dahası, bu topluluklar, özellikle de kadınlar ve gençler, herhangi bir araziye sahip olmadıkları veya herhangi bir araziyi kontrol etmedikleri için küçük arazi tazminatından yararlanamadılar. Söz verilen işler bir türlü gelmediği için işsizlikle, toprak kaybı nedeniyle gıda üretiminin etkilenmesi sonucu gıda güvensizliğiyle, işsiz ve yoksul insan sayısındaki artış nedeniyle güvensizlikle, özellikle şirketin plantasyonlarda ve endüstride çalışmak üzere bölge dışından ve ülke genelinden insanları getirmesiyle nüfus arttığı için HIV/AIDS yaygınlığındaki artışla boğuşmaya devam ediyorlar”. (5)

Özetle, Dünya Bankası, Uganda’nın en yoksul bölgelerinden birinde bir palmiye yağı plantasyonunu projesine finansman sağladı, bunu yaparken de yerli halka altyapı, iş ve refah vaat etti. Halkın elde ettiği şeyler ise emek sömürüsü, toprak gaspı ve kalıcı sağlık sorunları oldu.

Sonuç olarak

Bu örnek Dünya Bankası'nın gerçek işlevinin ne olduğunu göstermeye yetiyor: Zenginler için servetlerini büyütmek, mevcut yeni sömürgeci statükoyu sürdürmek ve ekonomik krizin faturasını emekçi halklara ödetmek. Temsil ettikleri emperyalist çıkarları karşılandığı sürece hem Dünya Bankası hem de IMF küresel ekonomide asla radikal değişiklikler yapmazlar ki her iki kurumda da etki anlamında, başta ABD olmak üzere batı emperyalizminin belirleyiciliği çok açıktır.

Ayrıca, borçlu ülkelerin Dünya Bankası gibi kuruluşlara olan borçlarını geri ödeyebilmeleri için (sadece reel ücretleri baskılamak değil), halka dönük kamusal hizmetleri ve kamu harcamalarını da kısmaları gerekiyor.

Nitekim yüksek bir enflasyon ve yoksulluk olmasına rağmen asgari ücretin bu yıl ikinci kez artırılmayacağının açıklandığı Türkiye’de imzalanan 18 milyar dolarlık ek Dünya Bankası kredisinin ardından Bakan Şimşek kamu harcamalarında kısıntı yapılacağını açıkladı. (6)

Bu da işçiye-memura-emekliye daha da düşük ücret artışı, işsizlere daha az işsizlik yardımı, öğrencilere daha kötü eğitim ve hastalara daha yetersiz sağlık hizmetleri ve ekonomi için daha zayıf bir altyapı anlamına geliyor.

Sağcı neo-liberal düşüncenin özellikle de 12 Eylül askeri darbesi sonrasındaki süreçte hâkim ideoloji haline gelmesi yüzünden, bugün başta liberaller olmak üzere (hatta bir kısım solcu) IMF ve Dünya Bankası’nı kurtarıcı olarak görüyor.

Oysa bu iki kurumun kuruldukları yıl olan 1944’ten bu yana işlevlerinde özde bir değişiklik yok: O yıllarda kurulan yeni dünya düzeninin yeni efendisi olan ABD ve onun müttefiki Avrupa emperyalizmine hizmet etmek görevleri bugün de aynen sürüyor. Bugün NATO nasıl askeri olarak emperyalist-kapitalist sistemin aracı ise, IMF, Dünya Bankası (ve Dünya Ticaret Örgütü/WTO) aynı sistemin iktisadi ve mali araçlarıdır.

Ezcümle, emperyalizme (Japon, Rus ve Çin emperyalizmi de dâhil olmak üzere), NATO, IMF, WB ve WTO gibi örgütlere ve bunların ülke içindeki yerli işbirlikçilerine ve kuşkusuz kapitalist sisteme karşı uluslararası işçi sınıfının ve dünyanın tüm ezilen halklarının birlikte mücadelesini örmekten başka kalıcı bir kurtuluş yolu görünmüyor.

Anahtar sözcükler: Borç, Bretton Woods İkizleri, Büyüme, Dünya Bankası, Emperyalizm, Proje kredileri, Uganda Kalangala Oil Palm Projesi, Uluslararası Para Fonu.

Dip notlar:

  1. https://www.cfr.org/in-brief/imf-and-world-bank-spring-meetings-what-know (12 April 2024).
  2. International Monetary Fund, World Economic Outlook, Steady but Slow: Resilience amid Divergence, April 2024, s.10, 138, 142.
  3. https://www.bloomberg.com/news/articles/global-economy-soft-landing-masks-growing-debt-inequality (15 April 2024).
  4. The view from Uganda - Faith Lumonya, https://www.fightinequality.org/blog/view-uganda-faith-lumonya (20 Nisan 2024).
  5. Agh.
  6. https://www.bloomberght.com/bakan-simsek-harcamalarda-mumkun-oldugu-olcude-kesintiye-gidecegiz (19 Nisan 2024).
Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 36 99
2. Fenerbahçe 36 93
3. Trabzonspor 37 64
4. Başakşehir 37 58
5. Beşiktaş 37 56
6. Kasımpasa 37 53
7. Alanyaspor 37 51
8. Sivasspor 37 51
9. Rizespor 37 50
10. Antalyaspor 37 48
11. A.Demirspor 37 44
12. Samsunspor 37 43
13. Kayserispor 37 42
14. Konyaspor 37 41
15. Gaziantep FK 37 41
16. Ankaragücü 37 40
17. Hatayspor 37 38
18. Karagümrük 37 37
19. Pendikspor 37 37
20. İstanbulspor 37 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 34 75
2. Göztepe 34 70
3. Sakaryaspor 34 60
4. Bodrumspor 34 57
5. Ahlatçı Çorum FK 34 56
6. Kocaelispor 34 55
7. Boluspor 34 53
8. Gençlerbirliği 34 51
9. Bandırmaspor 34 50
10. Erzurumspor 34 44
11. Ümraniye 34 43
12. Manisa FK 34 40
13. Keçiörengücü 34 40
14. Adanaspor 34 39
15. Şanlıurfaspor 34 38
16. Tuzlaspor 34 38
17. Altay 34 10
18. Giresunspor 34 7
Takımlar O P
1. M.City 37 88
2. Arsenal 37 86
3. Liverpool 37 79
4. Aston Villa 37 68
5. Tottenham 37 63
6. Chelsea 37 60
7. Newcastle 37 57
8. M. United 37 57
9. West Ham United 37 52
10. Brighton 37 48
11. Bournemouth 37 48
12. Crystal Palace 37 46
13. Wolves 37 46
14. Fulham 37 44
15. Everton 37 40
16. Brentford 37 39
17. Nottingham Forest 37 29
18. Luton Town 37 26
19. Burnley 37 24
20. Sheffield United 37 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 36 93
2. Barcelona 36 79
3. Girona 36 75
4. Atletico Madrid 36 73
5. Athletic Bilbao 36 62
6. Real Sociedad 36 57
7. Real Betis 36 56
8. Villarreal 36 51
9. Valencia 36 48
10. Deportivo Alaves 37 45
11. Getafe 37 43
12. Sevilla 36 41
13. Osasuna 36 41
14. Las Palmas 36 38
15. Rayo Vallecano 36 38
16. Celta Vigo 36 37
17. Mallorca 36 36
18. Cadiz 36 32
19. Granada 36 21
20. Almeria 36 17