12.07.2025, 13:39

Silahlar sustu, şimdi kalıcı barış, adalet ve demokratikleşmenin inşasını konuşma zamanı!

Geçen aya damgasını vuran uluslararası gelişme kuşkusuz İsrail (ABD)-İran savaşıydı. Neyse ki savaş iki hafta kadar sürdü ve (şimdilik) silahlar sustu. Bu süreçte savaş, dünyada olup biten başka önemli şeylerin önüne geçerek konuşulmasını önledi.

Bu önemli şeylerden biri dünyadaki servet bölüşümünün ne kadar adaletsiz bir hale geldiğini ortaya koyan bir rapordu. Dünyanın en büyük bankalarından olan UBS tarafından geçen ay yayınlanan Küresel Servet Raporuyla, (1) dünyadaki tüm yetişkinlerin sadece yüzde1,6’sının dünyadaki tüm kişisel servetin yüzde 48,1’ine sahip olduğu ortaya çıktı.

500 yıllık kapitalizmin neden olduğu devasa eşitsizlik!

Yani küresel servet piramidinin de gösterdiği gibi, sadece 60 milyon yetişkin birey (tüm dünya yetişkinlerinin yüzde 1,6’sı), 226 trilyon dolarlık net kişisel servete sahip ve bu rakam tüm dünya kişisel servetinin neredeyse yarısına eşit.

Diğer uçta ise, 1,57 milyar yetişkin (dünyadaki yetişkinlerin yaklaşık yüzde 41'i) sadece 2,7 trilyon dolar yani tüm dünyadaki kişisel servetin sadece yüzde 0,6’sına sahip. Bu piramide orta kademe servet sahipleri de eklendiğinde; 3,1 milyar yetişkinin (yani tüm yetişkinlerin yüzde 82'si) 61 trilyon dolarlık kişisel servete sahip olduğu ortaya çıkıyor. Bu rakam, küresel kişisel servetin sadece yüzde 12,7'sine denk geliyor. Servetin kalan yüzde 87,3’ü ise sadece 680 milyon yetişkin veya dünyadaki toplam yetişkin nüfusunun (3,8 milyar) sadece yüzde 18,2'sine ait. Piramidin en tepesinde ise dünyada 2.891 dolar milyarderi bulunuyor. Servet tepede öyle birikmiş ki 31 yetişkinin toplam serveti 50 milyar doları aşıyor.

Eşitsizlik küresel çaptaki açlığın ve yoksulluğun temel nedeni

Böyle bir eşitsizlik dünyadaki yaygın açlığın ve derin yoksulluğun temel nedenini oluşturuyor.

Öyle ki 3,7 milyardan fazla insan (dünya nüfusunun neredeyse yarısı) yoksulluk içinde yaşıyor, 700 milyondan fazla insan açlıkla karşı karşıya ve cinsiyet eşitliği 123 yıl daha sağlanamayacak. Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin (SKH) yalnızca yüzde 16'sı 2030 yılına kadar yerine getirilme yolunda ilerliyor. Kısaca, çok zengin bir azınlığın çıkarları ön planda tutulurken, küresel kalkınma ve gelişme umutsuzca başarısızlığa uğruyor.

Çarpıcı bir şekilde 2015 yılından bu yana, dünya nüfusunun neredeyse tamamının (yüzde 95'inin) toplamından daha fazlasına sahip olan en zengin yüzde 1'lik kesim, yıllık küresel yoksulluğu 22 kez sona erdirmeye yetecek kadar para kazandı (33,9 trilyon dolar). Milyarderler 6,5 trilyon dolar kazandılar ki bu rakam SKH'lere ulaşmanın yıllık tahmini maliyeti olan 4 trilyon dolardan daha fazla. (2)

“Ekonomik eşitsizlikler arttıkça iç savaş riski artıyor”

Ancak bölüşüm eşitsizliği sadece ülkeler ve ülke içi sosyal sınıflar arasında refah farkının ortaya çıkmasına neden olmuyor, uluslararası çatışmalara, hatta ülkelerde iç savaşlara da neden oluyor. Yani ekonomik eşitsizliğin jeopolitik ve politik sonuçları da mevcut.

Kısaca, “ekonomik eşitsizlik ülkelerde sadece yoksulluğu değil, aynı zamanda iç savaş riskini de artırıyor”. Bu bulgu, Tübingen Üniversitesi Ekonomi Tarihi Kürsüsü tarafından, 200 yıla yayılan ve toplam 193 ülkeyi kapsayan verilerin analizi sonucunda elde edildi. Çalışma Review of Income and Wealth dergisinde yayımlandı. (3)

“Ekonomik eşitsizlik” denilirken, sadece gelir eşitsizliği değil; toprak, arazi, bina gibi gayrimenkul ve borsa ve diğer finansal yatırım gelirleri gibi menkul kıymetler ve rantlar gibi servet dağılımındaki eşitsizlikler de kastediliyor.

Araştırmacılar, ekonomik eşitsizlikteki artış ile bir ülkede 10 yıl içinde yaşanan iç savaşların sayısını ilişkilendiriyor. Çalışma, savaş veya iç savaşı; bir yıl içinde savaş operasyonlarında 1.000’den fazla kişinin öldüğü çatışmalar olarak tanımlıyor. Araştırma, gelir ve servet dağılımındaki eşitsizlik ile iç savaşların patlak vermesi arasında istatistiksel olarak anlamlı bir bağlantı olduğunu ortaya koyuyor.

Sosyal devrimlerin bir nedeni eşitsizlik

Sonuçlar tarihsel olaylarla da doğrulanıyor. Örneğin, 1917 Ekim Devrimi öncesinde Rusya'da toprak dağılımı son derece eşitsizdi ve bu durum devrimin doğmasına ve iç savaşın patlak vermesine önemli ölçüde katkıda bulundu. ABD'de ise gelir dağılımındaki eşitsizlik son 30 yılda keskin bir şekilde arttı. Buna bağlı olarak, ABD'de iç savaş riski yüzde 10'dan yüzde 21'e çıktı.

Büyük nüfuslu ülkeler iç savaş riskine daha açık

Araştırmanın bir diğer bulgusuna göre, bir ülkenin büyüklüğü ve nüfusu doğal olarak bu ülkede iç savaş çıkma olasılığını artırıyor. Buna göre Çin son 200 yılda dokuz iç savaşla listenin başında yer alırken, onu Meksika, Arjantin, Kolombiya, Etiyopya, Irak, Rusya ve Türkiye izliyor. Ayrıca, önceki iç savaşlar silahlı çatışmaya yeniden başvurulma olasılığını artırıyor.

Bir ülkedeki ekonomik büyümenin büyüklüğü ile iç savaş riski arasında anlamlı bir ilişki ise mevcut değil. Diğer taraftan, demokratikleşmenin hızlanması iç savaş çıkması olasılığını azaltıyor. Yani ülke demokratikleşmediği sürece ne denli yüksek hızla büyürse büyüsün iç savaş tehlikesi azalmıyor.

Sözü edilen çalışmada, gelir ve servet dağılımındaki eşitsizliği ve dolayısıyla iç savaş tehlikesini azaltabilecek ekonomik politika önlemleri de tartışılıyor. Buna göre, artan oranlı gelir vergisi ve çok zenginlere dönük servet vergisi veya nüfusun büyük bir kısmının yüksek kaliteli eğitim ve sağlık hizmetlerine erişiminin iyileştirilmesi, bir ülkedeki eşitliği artırırken, iç savaş tehlikesini de azaltıyor.

“Yeni Barış Süreci”

Bu iki çalışmanın elde ettiği bulgulardan hareketle Türkiye’deki son “çatışmasızlık” ya da “barış süreci”ni nasıl değerlendirebiliriz?

Türkiye’de son ayların en önemli konusunun bu süreç olduğu çok açık. Çünkü diğer birçok ekonomik ve politik sorunun üzerini örtmeye yarayan bir başka işlevi olduğu inkâr edilemez olsa da ülkenin acilen çözülmesi gereken kadim sorunlarından biri olan Kürt Sorununu tekrar gündeme taşıdı.

Biraz geriye gidelim. Ülkede 1983 yılından bu yana ara ara şiddetlenen bir iç savaş yaşandı. Devlet bunun adını “terörizm ile mücadele”; Kürt Hareketi ise “özgürlük mücadelesi” olarak koydu. 40 yıldan daha uzun bir süren bu çatışmanın özünde yüzyılı aşkın bir süredir çözülemeyen “Kürt Sorunu” olduğu giderek toplumun büyük çoğunluğunca kabul edilmeye başlandı. İlk olarak 2013-2015’te denenen ve başarısızlıkla sonuçlanan Barış Süreci bu yıl yeniden gündeme geldi.

Silahlara veda

Kendi doğalarına uygun biçimde, Devlet bu süreci, “Terörsüz Türkiye” olarak, Kürt Hareketi ise “Barış Süreci” olarak niteliyor. Cuma günü PKK’nin silah bırakma/yakma töreninin ardından, önümüzdeki aylar boyunca daha somut adımlar atılması (özellikle de devlet tarafından) bekleniyor, umut ediliyor.

Ancak aynı anda İktidar Blokunun ana muhalefet partisi CHP’yi etkisiz hale getirme çabası ve bu yönde belediyelerde yaptığı operasyonlar ve partiye kayyum atama girişimleri ve mevcut adaletsizliklerin artarak sürmesi bu sürecin önüne döşenmiş mayınlar gibi duruyor. “İktidar Blokunun otoriterliği tahkim etmeye çalıştığı” iddialarını güçlendiriyor.

“Adalet olmadan barış olmaz!”

Bu söz, “adalet yoksa barış da yok!” sloganının temelini oluşturuyor. Ancak bu bir slogandan daha fazlasıdır. İnsanlar ne zaman sömürülmüş ve ezilmişlerse ne zaman kültürel hakları ve ana dillerini kullanma hakları ve kendi kendilerini yönetme hakları ellerinden alınmışsa, ne zaman haksız ve adaletsiz bir biçimde, çifte standart altında yargısız infaza uğramışlarsa buna karşı hep (değişik yollarla olsa) direndiler. Dolayısıyla “hak-hukuk- adalet” sadece slogan değil, aynı zamanda tarihtir.

Bu tarihsel dersi iyi öğrenmek, despotların “barış” olarak adlandırdıkları şeyin çoğu zaman sadece “geçici olarak bastırılmış bir direniş” olduğunun bilincinde olmak demektir. Aynı zamanda, insanların gelişmesine olanak tanıyan barış türünün, sömürü ve baskının sona erdirilmesine ve gerçekten eşitlikçi politik ve ekonomik düzenlemelerin yaratılmasına bağlı olduğunu kavramaktır.

Sonuç olarak

Ekonomik eşitsizlikler, diğer faktörlerin yanı sıra silahlı çatışmaların ve savaşların nedenlerinden birini oluşturuyor. Savaşlara son vermek ise sadece insan değil ekoloji açısından da bir zorunluluk.

Ancak bu coğrafyaya kalıcı bir barışın gelmesi kolay değil ve bu hemen olmayacak. Bunun için sabırlı bir kararlılık içinde olmak ve daha da önemlisi barışın, devleti de aşarak tüm toplumca kabul edilmesini yani toplumsallaştırılmasını sağlamak gerekiyor. Kısaca barışı herkes sahiplenmeli.

Ayrıca barış ile demokratikleşme birbirinden ayrı yürüyemeyecek kadar iç içe geçmiş iki temel olgu. Ülkedeki inşa edilecek bir “barış ve demokrasi” ortamında işçi sınıfı, ekmek ve emek mücadelesini daha rahat yapabileceğinden (daha da yoksullaşmasını önleyebileceği gibi), sosyal refahını da artırabilecektir.

Bu yüzden de başta sendikalar gibi işçi sınıfının ekonomik- demokratik örgütleri olmak üzere, siyasal partiler ve hareketler, ekoloji, kadın ve gençlik örgütleri ve tüm sivil toplum kuruluşları yani tüm örgütlü toplum, barış ve demokrasi mücadelesine aktif bir biçimde katılmalı, barışın ve demokrasinin inşasına destek olmalıdır.

Anahtar sözcükler: Barış Süreci, Demokrasi, Ekonomik Eşitsizlik, Küresel Servet Raporu, Servet piramidi.

Dip notlar:

  1. UBS, Global Wealth Report 2025 (June 2025).
  2. https://www.equals.ink/p/finance-development-not-oligarchy (3 July 2025)
  3. https://phys.org/news/economic-inequality-civil-war (June 2025).
Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 14 33
2. Fenerbahçe 14 32
3. Trabzonspor 14 31
4. Göztepe 14 26
5. Samsunspor 14 25
6. Beşiktaş 14 24
7. Gaziantep FK 14 22
8. Kocaelispor 14 18
9. Başakşehir FK 14 16
10. Alanyaspor 14 16
11. Konyaspor 14 15
12. Çaykur Rizespor 14 14
13. Antalyaspor 14 14
14. Kasımpaşa 14 13
15. Eyüpspor 14 12
16. Kayserispor 14 12
17. Gençlerbirliği 14 11
18. Fatih Karagümrük 14 8
Takımlar O P
1. Pendikspor 15 32
2. Bodrum FK 15 30
3. Amed SK 15 29
4. Esenler Erokspor 15 28
5. Erzurumspor FK 15 26
6. Çorum FK 15 25
7. Iğdır FK 15 25
8. Serik Belediyespor 15 25
9. Bandırmaspor 15 23
10. Van Spor FK 15 21
11. Boluspor 15 20
12. Sivasspor 15 20
13. Sakaryaspor 15 19
14. Keçiörengücü 15 18
15. İstanbulspor 15 15
16. Ümraniyespor 15 15
17. Sarıyer 15 14
18. Manisa FK 15 13
19. Hatayspor 15 5
20. Adana Demirspor 15 2
Takımlar O P
1. Arsenal 14 33
2. Manchester City 14 28
3. Aston Villa 14 27
4. Chelsea 14 24
5. Crystal Palace 14 23
6. Sunderland 14 23
7. Brighton & Hove Albion 14 22
8. Manchester United 14 22
9. Liverpool 14 22
10. Everton 14 21
11. Tottenham 14 19
12. Newcastle United 14 19
13. Brentford 14 19
14. Bournemouth 14 19
15. Fulham 14 17
16. Nottingham Forest 14 15
17. Leeds United 14 14
18. West Ham United 14 12
19. Burnley 14 10
20. Wolverhampton 14 2
Takımlar O P
1. Barcelona 15 37
2. Real Madrid 15 36
3. Villarreal 14 32
4. Atletico Madrid 15 31
5. Real Betis 14 24
6. Espanyol 14 24
7. Getafe 14 20
8. Athletic Bilbao 15 20
9. Rayo Vallecano 14 17
10. Real Sociedad 14 16
11. Elche 14 16
12. Celta Vigo 14 16
13. Sevilla 14 16
14. Deportivo Alaves 14 15
15. Valencia 14 14
16. Mallorca 14 13
17. Osasuna 14 12
18. Girona 14 12
19. Levante 14 9
20. Real Oviedo 14 9