banner100

banner48

30.04.2022, 13:41

Gezi Davası kararları yeni bir milat

Savaş açık şiddeti ile devam etmektedir. Ayrıca kapalı kapılar ardında kirli komplo ve senaryolarla gizli şekilde de sürmektedir. Savaşın 2035 yılına kadar uzatılacağı senaryoları yalnızca tevatür olmasa gerek. Elbette Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının bile kaç yılda sonuçlandığını düşündüğümüzde bu 2035 abartı gelse bile burada önemli olan sayılardan çok savaşın uzamasının bilinçli tercih olmasıdır. ABD’nin Ukrayna’ya savaşın uzaması için en gelişmiş silahları verdiği de ayrı bir teyit olmuştur.

Elbette savaşın uzamasının istenilmesi kendiliğinden , rastlantısal bir durum değildir. Artık savaşın uzamasından çıkarları olan silah tüccarları dışında daha komplike ve bu anlamda belirleyici olan askeri- sanayi kompleksleridir. Bunlar bütünsel olarak savaş araç, gereçlerini üreten devlet-özel işletmeler olarak dönemi domino etmektedirler. Ayrıca savaşın uzamasından yıkma ,yapmadan ekstra zenginleşecek olan inşaat şirketleri de unutulmamalıdır. Yani savaşın getirdiği yıkımdan insanı ilgilendiren tüm alanlarda savaş baronları servetlerini katlamaktadırlar.

Bu savaşın kendisi ve uzaması yalnızca egemenlerin ekonomik olarak palazlanması getirmeyecektir. Aynı zamanda geniş insan kitlesini ideolojik olarak da tahkim edecektir. Bu durum bir yanıyla ırkçılığın, milliyetçiliğin , düşmanlaştırmanın geliştirilmesi saikiyle yapılacaktır. Diğer taraftan geniş emekçi kitlelerinin barışçı talepleri engellenmek için korku yaymak ve mücadeleden caydırmak için yapılacaktır.

Romalı tarihçi Tacitus, imparatorluklar için “ Sahte gerekçelerle yakarlar, yıkarlar , çöle çevirirler adına barış “ derler derken somut bir gerçekliği ifade etmektedir. Egemenler nezdinde barış için savaş retoriği de illüzyon ve takiyeden ibarettir. Putin Rusya’sının savaşa ve işgale başvurması kendiliğinden olmamıştır. Önceden planlanan, hazırlıklı, örgütlü bir saldırıdır. Rusya özgün kapitalizminin, ( devlet-özel kapitalizmin diyalektik toplamı olarak ) oligarklarının sermaye birikim saikiyle yeni pazar ihtiyacını karşılamak için yayılma çabasıdır. Elbette ABD ve NATO’nun Rusya’yı çevreleme ve Ukrayna oligarklarının kışkırtmalarının da bu savaşın ve işgalin asal saiki olduğu da bilinmelidir.

Açıktır ki savaşın uzaması yalnızca savaş yanlısı egemenlerin özne olması sonucu değildir. Daha da önemlisi ateşkes ve geçici veya kalıcı barış için savaş karşıtlarının, barış yanlılarının yeterince etkin ve caydırıcı olamamalarıdır. Bunun özgün örgütlenmelerinin de oluşturulamaması , inşa edilmemesinin sonucudur. Ateşkes, geçici ve kalıcı barışın sağlanması özgün örgütlenmeler olan, Komünist Enternasyonal ve dünya çapında her ülkede devrimci komünist işçi partilerinin inşasından geçmektedir.

Komünist Enternasyonal ve devrimci komünist işçi partilerinin varlığı üye ve kitlesinin bilinçli ve örgütlü olması noktasında barışı kazanıncaya kadar sürekli eylemlilikte olmasını getirecektir. Elbette bu talep ve istem yalnızca bir temenni veya ütopya değildir. Kapitalizmin kriz, çöküş halinin tüm ülkelerde işçi ve emekçilerin direniş ve isyanını tetiklediği açıktır. Bu durum aşağıdan yukarı, yani işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır anlayışının somut ifadesi olacaktır. Bu Komünist Enternasyonal ve devrimci komünist işçi partisinin oluşturulması ve inşası için potansiyel zeminin varlığının göstergesidir.

Savaşın somut ve güncel gelişmeleri böyle seyrederken ,kapitalizmin bir dünya sistemi olması noktasında savaş tüm ülkelerde sermayeyi ekstra zenginleştirirken, emekçileri ekstra yoksullaştırmaktadır. Türkiye kapitalizmin zaten kendi iç dinamiklerinden kaynaklı çöküş ve yıkımına, savaş , bugün , orta ve uzun vadede ekstra kırılma ve tıkanma getirecektir. Kapitalizmin bu yıkımı da ancak güvenlikçi devletin, faşizmin iktidarının giderek hızlandığı koşullarda uygulama alanı bulacaktır.

Gelinen noktada kapitalizmin kırılganlığı ve tıkanma durumu aynı an ve zamanda olan çoklu yıkımın varlığı ve uygulanması ile mümkündür. Yani hiper enflasyona, pahalılığa yaklaşma, yüksek işsizlik ( Özellikle genç ve kadın işsizliği ) ve ücret , gelir düşüklüğünün aynı zamanda uygulanması demektir. Bu durum emekçilere dönük tüm korunak ve sigorta alanlarının kapanması noktasında artık yalnızca yoksulluk değil , aynı zamanda açlık olarak da dönmektedir.

Bir tarafta kapitalizmin en kirli yanı olan çoklu maaş almalar ve asalakların devlet-hazine garantili yap-işlet-devret modelinden servetlerini katlamaları devam etmektedir. Diğer tarafta askıda fatura, askıda ekmek uygulamasına birde öğrencilere dönük “askıda bilet” uygulaması başlamıştır. Öğrencilerin özellikle bayramda aileleri ile buluşması için bu uygulama, diğer zamanlarda da uygulanmalıdır. Yine bayramda emeklilere ikramiye olarak 4-5 yıldır 100 lira dışında hiç artırma getirilmemesi yani 1100 lira ile sabitlenmesi adeta emeklilerle alay etmektir. Birde buna bu ikramiye tutarının 25 milyar gideri var diye verilmemesi eklenmiştir. Faize ve vergi indirimlerine bundan çok yüksek ödemelerin yapılması egemenlerin kirliliği dışında , vicdanlarının da kuruması demektir.

Kapitalizmin bu yıkım politikaları ancak güvenlikçi devletin ve faşizmin şiddeti ile uygulanırdı yapılanda bu olmuştur. Devlet- iktidar ortaklığı güçsüzleştikçe, saldırganlığı yükselmektedir. Tersine saldırganlığı arttığı noktada da daha da güçsüzleşmekte ve düşüşü hızlanmaktadır. Bu durum iktidarın iç çelişkilerini de artıracak potansiyel taşımaktadır. Gazeteciler haberlerinden dolayı tutuklanmaktadır. Kadınların direnişine karşı fiziki saldırılarda devam etmektedir. Daha da vahimi Gezi düşmanlığı bir kez daha 7 kişinin tutuklanması ile adeta pik yapmıştır.

Burjuva muhalefet ve sol-sosyalist muhalefet parçalı yapısını koruyarak bu kadar yıkım ve kirliliğe karşı bile etkin çekim merkezi olamamaktadır. Burjuva muhalefet toplanıyor, kararlar alıyor, uzun bildirgeler yayınlıyor ama bunlar yeterli heyecan ve etki oluşturmuyor. Veya heyecan ve etkinlik kısa sürüyor ( Kılıçdaroğlu’nun elektrik konusunda eylemi gibi ) sürekli olamıyor. Bir yandan 24 Nisan için HDP’li Ermeni olan Garo Paylan’ın rutin her bu günde yaptığı açıklama siyasi linçe uğramaktadır. Bu linçe CHP’li Sezgin Tanrıkulu da eklenmiştir. Diğer yandan Gezi’nin olağanüstü ağırlığı ve etkinliği Millet ittifakının sağ anlayışında olanlarında Gezi’ye olumlu ( Sahici veya değil ) yaklaşımlarını getirmiştir.

Sol-sosyalist muhalefet ise yeterli nitel ve nicel güç ve etkinliğe ulaşamamanın zafiyetlerini ve olumsuzluğunu yaşamaktadır. Bu durum ocak zamları ile işçi ve emekçilerin sokağa çıkmalarını, direnişlerine sol-sosyalistlerin aktif katılımını sağlamıştır. Bu nitel ve nicel güçsüzlük ise bu eylemliliğin sürekli olmasını engellemiştir. Ayrıca sekterlik, tekkecilik, ikamecilikten kurtulamayanların birlik değil, bölücü tutumları ayrı bir zafiyettir. Sol-sosyalizm adına faşizme karşı birlik olmak için hiçbir engel bulunmamaktadır. Ama sekter, tekke, ikameci anlayışlar teorik-siyasi konuları öne çıkararak adeta bir bölenlik yapmaktadırlar. Açıktır ki bu tutum nesnel olarak Brecht’in tespitini çağrıştırmaktadır. Brecht , Faşizme karşı dışarıda birlik olamayanlar ancak cezaevlerinde faşizm üzerine konuşurlar demektedir.

Bu bölüme öne çıkan olay ve konuların genel değerlendirilmesi ile devam ediyoruz.

9 yılını tamamlamasına rağmen Gezi egemenlerin korkusu ve kabusu olmaya devam ediyor. Gezi’nin en etkin ve sarsıcı yanı 2 il ( Bingöl ve Bayburt ) dışında tüm illerde isyanın 1 ay boyunca sürmesi olmuştur. Gezi’ye resmi sayılarala 4,5 milyon, gerçekte ise 10 milyona yakın insanın katıldığı söyleniyor. Gezi’nin en temel eksikliği kendiliğinden de olsa öncülüğün işçi sınıfında olmamasıdır. Lokalde olsa 15-16 Haziran sınıf-kitle sendikacılığın gelişmesine yol açmıştır. Yine Zonguldak madenci direnişi hükümetin yıkımını sağlamıştır. Böylesi bir simetrik yan varken, asimetrik olarak ta 15-16 Haziran ve Zonguldak madenci direnişi lokal olup ülke çapında olmamasının eksikliğini yaşamıştır. Tersine Gezi’de işçi sınıfının öncülüğü olmaması eksiklik olarak yaşanmıştır.

Gezi’nin diğer özgün yanlarına baktığımızda devletin açık şiddeti ve sivil faşistlerin linç saldırısı sonucu 8 gencin katledilmesi olmuştur. Bu açık şiddet bir yanıyla da bu biçim kitle hareketliğini caydırmak için egemenler tarafından adeta prova şeklinde, deneme olarak uygulanmıştır. Gezi’nin özgün bir muhalefet hareketi olarak ne amaçla yaşandığı ve kendiliğinden hareket olmasının ne anlama geldiği öne çıkanları olmuştur. Ayrıca komünal yaşamda Gezi’nin alameti farikası olmuştur.

Gezi görünüşte özellikle gençlerin yaşam tarzlarına dönük yasal ve fiziki saldırı olarak yaşanmıştır. Gençlerin giyim ve cinsel yönelimlere karşı özellikle de kadın, erkek aynı evde kalmaya adeta polis baskını ile engel olunması koşullarında başlamıştır. Ama derinlikte ise çok görünür olmasa da geçlerin yaşadığı işsizlik ve yoksulluk olmuştur. Genç işsizliğinin ve genç yoksulluluğun ( “askıda bilet” gibi ) bugün adeta tavan yapması kapitalizmin o günden başlayan yıkımından olmuştur.

Gezi’nin bugün ve gelecekte de egemenlere korku yaşatmasının en başat saiki kendiliğinden hareket olmasıdır. Özellikle kitle hareketlerinde iktidar hedefli direnişler, isyanlar, ayaklanmalar ancak örgütlü ve merkezi olduğu koşullarda kazanımla sonuçlanır. Ama Gezi gibi bütünsel talepler çerçevesinde direnişlerde kendiliğinden isyanlar egemenler için daha korkutucudur. Nerede başlayacağı ve biteceğinin kestirilememesi de ayrıca egemenlerin açmazıdır. Yine kendiliğinden hareketlerin merkezi olarak durdurulamaması barışçıl kitle hareketlerinin şiddeti de getirebileceği potansiyelini taşımaktadır. Ama bu noktada da şu da bilinmelidir. Her kendiliğinden hareketlerin de özellikle yatay düzeyde öncülerinin de olduğu unutulmamalıdır.

Gezi , yıkmak ve kurmak arasındaki diyalektik birliğin en özgün ifadesi olmuştur. Yani yalnızca nedenlerle değil, alternatif olabilecek çözümler de üretmiştir. Paris Komün’ünün küçük bir benzeri uygulaması olarak şekillenmiştir. Adeta ikili iktidar tarzında bir uygulama olmuştur. Gezi ,Gönüllülük, ortaklaşma, dayanışma, paylaşma komünizmin komünü şeklinde bir yaşam biçiminin olabileceğini de somut olarak göstermiştir. Ortak yemek alanları, ortak kütüphane, kültür, sanat etkinlikleri, konser, standlar, konuşma sahneleri, hayvan revirleri, tarım bahçeleri gibi uygulamalar, komün yaşamının somut göstergesi olmuştur. Gerçek özgürlük, eşitlik, kolektivizm yaşam alanı olmuştur. Dolayısıyla Gezi aşağıdan sosyalizmin adı, prototipi olmuştur.

Bu arka plan saiklerinden kaynaklı genel değerlendirmenin referansı ile son Gezi davasına bakmak istiyoruz. Bu davada Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet ceza alması ( Kavala süreci burjuva hukukun bile işlemediğini aleni göstermiştir.Kavala önce casusluktan 2 yıl yatmış şimdi ise casusluktan beraat etmiş, hükümeti yıkmaya teşvikten ceza almıştır) ve diğer 7 kişinin 18 yıl ceza alması ve tutuklanması kararı alınmıştır. Bu durum yalnızca burjuva yasalarıyla bile siyasi karar olmasının da dışındadır. Yani güvenlikçi devletin, faşizmin iktidarına giden sürecin uygulamasıdır. Bu davanın kararı hem kadük ve hem de yok hükmündedir. Çünkü bu heyetteki bir üye hakimim aleni AKP’li olması ve yine bir üye hakimin karara gerekçesinin yasal olmadığını açıklayarak şerh koymasıdır.

Dolayısıyla devlet-iktidar ortaklığının böyle bir karar vermesi yalnızca iç dinamikler anlamında değil dış dinamikler anlamında da tepki verileceği bilinmesine rağmen cesaretle alınması bizce sürpriz olmamıştır. Bu iktidarın miadını doldurduğu bu anlamda gidici olduğu ( Olağanüstü nedenler veya seçimlerde hile vb. olmaz ise ) açıktır. Suç ortaklığı olarak iktidarı bırakmamak için her boydan şiddet uygulaması ( Siyasi cinayetler , suikastler veya linç girişimleri gibi) mümkündür. İşte Gezi’nin bu son kararları , toplumsal muhalefete göz dağı vermek, onları korkutmak saikiyle verilmiştir. Daha da önemlisi yeni bir Gezi’nin yaşanmasının kabusu saikiyle alınmıştır. Artık yeni bir Gezi son 120 ye yakın işçi grev ve direnişten sonra işçi sınıfının öncülüğünde şekillenmesi de sürpriz olmayacaktır.

Yine öne çıkan bir konunun genel değerlendirmesi ile devam ediyoruz,

Kılıçdaroğlu gündemi tekrar belirleyen açıklamalar yaparak dikkati çekmeye başlamıştır. Son açıklamaları ile bir taşla çok kuş vurma amaçlamış olsa da olumlu açıklamalar olduğunu söyleyebiliriz. Bu açıklamaları pratiğe geçerse maddi güce dönüşecek ve anlamlı olacaktır. Örneğin elektrik faturalarını ödemediği için elektriğinin kesilmesi üzerine bir haftalık elektriği açtırmamak üzere bir protesto eyleminde bulunmuştur. Bu protestonun devamı olarak elektriği kesilen insanlarını evlerinde ziyaret ayrıca anlamlı olmuştur. Bu protesto eylemini güçlendiren bir tutum da Enerji Bakanının Kılıçdaroğlu’nun elektriğinin kesik olmadığı açıklaması olmuştur. Sonradan çark ederek bu açıklamayı elektriği kesilen bir vatandaşı için yaptım demesi takiyenin görünür hali olmuştur.

Ama bu eylemin açmazı ve zaafı kişisel direniş olduğunun açıklaması olmuştur. Sokaktan korku devam etmektedir. Kılıçdaroğlu elektrik konusundaki direnişi kişisellikten çıkarıp, kolektif hale getirse, yani tüm ülkeye yaysa bırakalım etkinliğini, iktidarın gitmesini bile sağlaması sürpriz olmayacaktı. Ama diğer bir dizi konuda da olduğu gibi CHP’nin, sosyal-demokrasinin devlet-sermaye eğilimli yanı başat olmaya devam etmektedir.

Kılıçdaroğlu’nun bu elektirk kesintileri üzerine yaptığı konuşma alışılmış dışında bir konuşma olduğu için ekstra dikkat çekmiştir. Kapitalizmden bahsetmese de , neo- liberalizme değinmesi ve olumsuzluğun kaynağı olduğu açıklaması, küçük bir azınlığın servetlerinin, milyarların, milyonların gelirine eşit olduğuna dönük açıklaması da beklenmeyen açıklama olarak sürpriz olmuştur. Demokratlara çağrı vb . gibi açıklamalar, nedenler dışında çözüm olarak sol tandanslı konuşma, açıklama olmuştur.

Elbette Kılıçdaroğlu bu açıklamayı hangi saiklerle yapmıştır. Bunu anlamak, kavramak daha da önemlidir. Geldiğimiz noktada kapitalizmin çöküş hali emekçileri adeta nefes alamaz noktaya getirmiştir. Bu noktada sosyal demokrasinin emek ağırlıklı açıklamaları zorunlu olmuştur. Kılıçdaroğlu CHP tabanında ki emekçileri tutmak için ve diğer emekçileri kazanmak içinde bu açıklamaların önemini bilmektedir. Elbette bu açıklamalar bir yanıyla radikalizmin gelişmesinin engeli olarak da yapılmıştır.

Kılıçdaroğlu’nun gruptaki çok beklenmeyen 12 dakikalık adeta final konuşması ayrıca daha dikkat çekmiştir. Kavgaya, sokağa çağrı gibi algılanacak olan “ Ya bana katılın ya da yolumdan çekilin” açıklaması olmuştur. Elbette bu açıklama hazırlığı olan, düşünülmüş ve hedefleri olan açıklamadır. Bizce önceden bilinip, bilinmemesinden bağımsız olarak, tek taşla çok kuş vurmanın somut ifadesi olmuştur.

Kılıçdaroğlu’nun bu açıklaması içe dönük özellikle kendisine dönük çelişkileri engellemek, Cumhurbaşkanlığı adaylığını tahkim etmek anlamında içeriyi yönlendirmek amaçlı olmuştur. Ayrıca dışa dönük olarak ta olası kendisi ve partililerde dahil siyasi cinayetler veya suikastlerin engellemek, caydırmak için yapılmıştır. Yine uzun zamandır söylenen kendisi, İmamoğlu, Kaftancıoğlu’nun cezaevine atılmasının engellemek içinde yapıldığı da söylenebilir. Birde seçimler sonucu şayet Erdoğan kaybederse bile iktidarı bırakmak istemezse, kitlemi sokağa dökerim tehdit vari caydırıcılığı olan açıklamadır diye düşünüyoruz.

Kılıçdaroğlu’nun bu tip yüksek dozlu açıklamaları iç ve dış camianın CHP’nin pasif olduğu gibi eleştirilerine de cevap olmuştur. Elbette bu açıklamalar pratikte sınanırsa maddi güce dönüşecektir. CHP’nin ideolojik çizgisinden kaynaklı yanar, söner tavrı bugüne kadar tutarlı olmadığını göstermiştir. Bu açıklamalardan sonra ne yapılacağı turnusol olacaktır. Bu noktada bizim bu genişlikte Kılıçdaroğlu ve CHP üzerinde durmamızın önemli arka plan gerçekliği vardır. Bu durum bir yanıyla faşizmin ciddi olarak yükselişte olduğu koşullarda sosyal demokrasinin ( özellikle taban bileşenleri olarak ve tarihten ders alarak ) önemli müttefik olduğudur. Diğer yanıyla sosyalist- komünistlerin kitleselleşmesinin temel zeminin sosyal-demokrat zemin olmasıdır.

Bu bölüme bir dış konuyu değerlendirerek devam ediyoruz.

Fransa seçimleri üzerinde durmak istiyoruz. Bu değerlendirmenin özel bir yanı da vardır. Fransa bir dizi ilklerin de ülkelerinden biridir. 1789 burjuva devrimi, 1848 devrimleri ve daha da önemlisi 1872 Paris Komünü’nün ülkesi olmasıdır. Bu son seçimler de bu tarihsel kesitlerin üzerine diyalektik olarak yapılan seçimlerdir. Bu seçimlerin bir özgün yanı da bahsettiğimiz tarihsel kesitin ülkesi olan Fransa’da Macron’un karşısına çıkanın faşist eğilimli Le Pen’in olmasıdır. Fransa’da Le Pen’e dönük “Bir faşisti seçeceğime, bir hırsızı seçerim daha iyi” sözü boşa söylenmeyen anlamlı bir söz olmuştur.

Bu durum bir yanıyla kapitalizm-emperyalizmin geldiği noktayı göstermektedir. Diğer yanıyla sosyalist eğilimli Macron’un sağ, liberal eğilime atlaması faşizmin yükselmesinin önemli nedeni olmuştur. İlk turda Macron yüzde 27, Le Pen ise yüzde 23 oy alarak ikinci tura kalmışlardır. Fransa kapitalizmin krizi-çöküş halinin zorunlu sonucu olarak Sarı Yelekliler hareketini yaratmıştır. Kapitalizmin emekçilere dönük yıkım politikalarına rağmen sol, komünist partiler alternatif olamamaktadırlar.

Sol zorunlu olarak Le Pen’e karşı ikinci turda Macron’u destekleyerek, Macron’un yüzde 58 oy alarak kazanmasında katkıları olmuştur. Kendilerinin alternatif olamamaları sol- sosyalizme yarı gönüllü yaklaşmaları işçi sınıfından kopuşu getirmiştir. Marksizm’in evrensel ilkelerini reddetmeden, güncellemek anlamında zenginleşmek, geliştirmek mümkünken, bu eğilimler,güncellik adına ( diyalektik olmadığı için ) evrensellikten kopmuşlardır. Avrupa komünizmi vb. gibi eğilimlerde bir revizyon olarak kırılma yaratmışdır.

Bu noktada Fransa’da dahil diğer kapitalist ülkelerde seçimlerden ne örnek alınmalı, nasıl ders çıkarılmalı önem arz etmektedir. Dolayısıyla Marksizm’in seçimler ve parlamento konusunda ( Önceki yazılarımızda değerlendirme yaptığımızı belirtelim ) temel ilkelerini, yaratıcı ve diyalektik saiklerle savunmak gerekmektedir. Fransa’daki son seçimin somutunda ise sol adına Macron’a oy verilmişse bu oyun gereği olarak tüm talepleri karşılanması ısrarla istenilmelidir. Ama reformist taleplerin bile kapitalizmin bu tıkanmışlığında gerçekleşmesi mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla tek gerçek ve kalıcı alternatif olarak Marksizm referanslı sosyalizm-komünizm olmazsa olmaz noktada savunulmalıdır.

SONUÇ YERİNE

Kapitalizmin kirliliği ve faşizmin iktidarı için kurumlaşmasının en sıcak döneminden geçiyoruz. Hiper enflasyon- pahlılığa yaklaşma, yüksek işsizlik, alım gücünün giderek düşmesi emekçiler nezdinde somut olarak yaşanmaktadır. Bir de buna Gezi kararlarının eklenmesi özellikle muhalefet kanadını zorunlu harekete geçirmiştir. Özellikle Kılçdaroğlu ve Akşener’in Gezi ile ilgili konuşmaları ve Gezi’yi savunmaları ve son ceza ve tutuklama kararlarına karşı çıkmaları önemli ölçüde dikkat çekmiştir.

Dolayısıyla Gezi’nin bu son kararları yeni bir milat başlatmış şekilde gündemi belirlemeye devam edecektir. Bu kararla devlet- iktidar ortaklığı tüm muhalefete dönük şiddetin dozunu artıracaktır. İktidar ne yaparsa yapsın düşüşü engelleyemediği için iktidarını korumak ve sürdürmek için kalan tek yöntem baskı ve şiddet olmaktadır. İktidar buna yeni versiyonlarla devam edecektir.

Diğer taraftan Gezi haklılığından aldığı güçle Gezi’ye karşı olanları veya eleştirel yaklaşanları bile birleştirmiştir. Başta Kılıçdaroğlu ve Akşener’in konu ilgili açıklamaları diğer partilerin Gezi günlerinde hükümette olmalarına rağmen Gezi onlara da adeta çark ettirmiştir. Dolayısıyla Gezi ile ilgili alınan bu kararlar burjuva muhalefete dönük bir emsal teşkil edeceği de açıktır. Bu durum artık tüm muhalefetin açık kavgaya hazırlıklı olmalarını gerektirmektedir.

Bu hazırlık kapitalizm sınırları içinde reformcu taleplerin kazanılması için üretimden gelen güç, sokakların aktif kullanılması, sivil itaatsizlik eylemleri yaratıcı ve döneme uygun tümden veya parça parça hayata geçmelidir. Ama artık kapitalizmin yıkım koşullarında tek radikal çözümün sosyalizm-komünizm olduğu yoğun şekilde ( Konuya çok yakın olmayanlarca da ) tartışılmaktadır. Daha öncede çözüm olarak sosyalizmden bahseden Korkut Boratav son yazında da çözüm olarak sosyalizm-komünizmi işaret temektedir. Bize de düşen Marksizm referanslı ( Evrensel ve güncel ilkelerinin diyalektik birliği olarak ) sosyalizm- komünizmi her koşulda ıslarla savunmak olacaktır.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 33 90
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 33 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 33 74
2. Liverpool 33 74
3. M.City 32 73
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 33 43
12. Fulham 34 42
13. Bournemouth 33 42
14. Crystal Palace 33 36
15. Brentford 34 35
16. Everton 33 30
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 33 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 32 81
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 32 51
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14