banner94

banner100

banner48

08.05.2022, 10:53

Kapitalizmin kirliliği ve yıkım politikaları devam etmekte

Yazılara savaşla başlamamız yalnızca savaşın devam etmesi saikiyle değildir. Aynı zamanda savaşın bütünsel yıkımını unutturmamak içindir. Gündeme yeni sorunlar girince eski unutuluyor. Elbette gündeme yeni olaylar, konular girdiğinde onların üzerine yoğunlaşmak doğaldır. Ama devam eden bir savaşı ne kadar zaman geçerse geçsin unutmamak, sürekli gündemde tutmak gerekmektedir. Bu durum savaş yanlılarını caydıracak, barış yanlılarını daha da güçlendirecektir. Ateşkes veya geçici barışın sağlanması içinde hızlandırıcı olacaktır.

Savaş devam ettiği müddetçe emekçi halklar yaşamsal anlamda güvende olamayacaklardır. Ayrıca yaşamlarını devam ettirdikleri sürece de özellikle ekonomik anlamda yıkım can yakmaya devam edecektir. Pahalılık, işsizlik, tedarik zincirlerinde aksamalar nedeniyle ürünlere erişim aksayacak, yer yer kıtlık durumu da sürpriz olmayacaktır. Yine savaşı unutmamak ve sürekli gündemde tutmak savaşın uzamasını engelleyecektir. Savaş karşıtı arabulucuların devreye girmesini de hızlandıracaktır.

Gelinen noktada savaş 2,5 ayı tamamlamıştır. Tüm tarafların savaş yanlısı tutumları ve savaşı kışkırtıcı açıklamaları ufukta ateşkesi bile zorlaştırmaktadır. Elbette ki 2,5 ay az zaman değildir. Her geçen gün yeni ölümler, yaralanmalar, göç demektir. İnsan dramlarına, yıkımına yenileri eklenmesi demektir. Beyaz Saray’a göre savaşın Eylüle kadar süreceği hesaplandığında savaşa önceden 13,6 milyar dolar ayrıldığı, şimdi de 33 milyara doların Bıden tarafından Kongreden istenildiği belirtiliyor.

Bu arada savaş yeni gelişmelerle devam ediyor. Rusya doğu ve güneyde işgali tamamlamak için tahkime devam etmektedir. Özellikle Putin Rusya’sının stratejik önemdeki Odessa ‘ya karşı işgal ve tahkim hedefi de hız kesmeden sürmektedir. Rusya şimdilik Kiev’in işgalinden vazgeçmiş görünüyor. Bu bir yanıyla kendi iç hesapları saikiyledir. Diğer yanıyla Ukrayna’nın askeri ve sivillerin beklenmedik direnişi sonucudur. Ama Kiev’e dönük sanki deneme mahiyetinde bombalamalarda devam etmektedir. Son bombalamada bir gazetecinin öldüğü belirtiliyor. Karşılıklı yaptırımlarda sürmektedir. Yeni bir gelişme olarak Rusya’nın Japonya’ya karşı yaptırımı başlamış bulunmaktadır.

Bu savaşa karşı bir başka zafiyet veya açmaz da savaş karşıtlığının öncekilere göre düşük olmasıdır. Önceden milyonluk savaş karşıtı gösteriler, mitingler yapılıyordu. Örneğin Körfez savaşında Londra Hyde Park’ta 2 milyon kişi savaş karşıtı olarak toplanmıştı. Oysa şimdi Rusya –Ukrayna savaşında aynı duyarlılık yok. Tersine ırkçılık, milliyetçilik yükselmektedir. Geçmişte Yeşiller savaş karşıtı iken bugün Ukrayna’da ırkçılığı, milliyetçiliği körüklüyorlar.

Bu noktada savaşın da etkisini dikkate alarak Türkiye cephesine baktığımızda gündemin çok hızlı değiştiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Burada da başat sorun çözülmeyen veya kazanımla sonuçlanmayan konuların çabuk unutulmasıdır. Oysa devlet ve iktidara dönük çoklu taleplerle mücadele egemenleri boğacak, tıkayacak ,şaşkınlığa uğratarak dağıtacaktır. Örneğin Gezi’den bugüne öne çıkan ve önemli gördüğümüz olayları sıraladığımızda durum daha iyi anlaşılıp, kavranacaktır.

Gezi’de aleni katledilen 8 genç, Ankara Gar’daki kitle katliamı, Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’na linç girişimi, Deniz Poyraz’ın organize şekilde katledilmesi, 15 Temmuz darbe kalkışmasının bütünüyle ortaya çıkarılmaması, Soma’da 301 maden işçisinin taammüden katliamı, Peker’in ifşaatlarının burjuva hukuk anlamında bile dikkate alınmaması, 128 milyarın adeta bularlaşması, iç edilmesi, Pademide bütünsel kayıpların yaşanması, Beşli çetenin vergi indirimi ve diğer teşviklerle ekstra zenginleşmeleri, 11 yerden çoklu maaş vb. almalar, Devlet- özel ortaklığının uzantısı olan yap-işlet-devret modelinin zenginleşme kaynağı olması, Burjuva yasalarına da aykırı olan Bakanın kendi şirketinden, kendi bakanlığına yüksek fiyatlarla ürün satması. Tüm bu ve benzerleri unutulmasa, çoklu olarak sürekli gündeme gelse egemenlerin dayanmaları zorlaşır ve dağılmaları da kolaylaşır.

Kapitalizmin kirliliği ve faşizmin yükseliş trendi güncel gelişmeleri ile devam etmektedir. Erdoğan’ın CHP’li Özgür Özel hakkında hakaretten 250 bin liralık ( Yüksek miktarda tazminat istemesi buradan da zenginleşme tutkusu olsa gerek ) manevi tazminat davası açması ( Dokunulmazlığı olduğu için ceza davası açmadım diyerek ) rutin bir uygulama değildir. Devlet ve iktidarın özel kin ve intikam tutumudur. ( Özel daha önce Akar’la da mahkemelik olmuş ve kazanmıştı ) Devlet-iktidarın Özel, İmamoğlu, Kaftancıoğlu gibi insanlara karşı özel bir kin ve düşmanlığı vardır. Bu bir rastlantı değil bilinçli bir seçimdir. Kendi içlerinde tutarlı, dirençli, kitle bağları güçlü, düşünce ve eylem bazında örgütçü olan bu insanların susturulması, korkutulması, caydırılması istenilerek bu davalar açılmaktadır.

Buradan devam edersek, önceki yazımızda Kılıçdaroğlu’nun gruptaki konuşmasında “ Ya benimle birlikte olun , yada yolumdan çekilin” açıklaması üzerine yorum yapmıştık. Bu açıklamanın bir yanıyla da Kılıçdaroğlu, İmamoğlu, Kaftancıoğu’na dönük cezaevine girmeleri de dahil uygulamaların caydırılması saikiyle yapıldığını söylemiştik. Son günlerde TİP’li Ahmet Şık’ın aynı konuda açıklaması olmuştur. Şık gidişata göre İmamoğlu’nun görevden uzaklaştırılacağı ve Kaftancıoğlu’nun tutuklanabileceğini söylemiştir. Bizce de bu komplo değil gerçeğe daha yakın bir açıklamadır. Zaten İmamoğlu hakkında 4 yıl ceza istenilmesi, Kaftancıoğlu hakkında geçmişe dönük ceza davalarının devam ettiği de bilinmektedir.

Ama bizim daha önce tespitimiz, Şık’ın son açıklaması temelde arka plan saikleri ile önem arz etmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz özelliklerinden kaynaklı , egemenler için kapitalizm içinde bile bu insanların etkin muhalif olmaları saldırmak için yeterlidir. Bir de buna İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan karşısında aday olması, ileride CHP’nin genel başkanı olması, Kaftancıoğlu’nun da CHP genel başkanlığı veya İstanbul belediye başkanı olma olasılıkları devlet-iktidar ortaklığının endişe ve korku kaynağı olmaya devam ediyor. Dolayısıyla bu engellerli ortadan kaldırmayı ciddi olarak düşünmektedirler. Elbette iç ve dış egemenlerin pazarlıkları ve İmamoğlu ve Kaftancıoğlu’nun özne olarak güçleri bu uygulamalarda belirleyici olacaktır.

Yine Kadir Gecesinde Pegasus çalışanlarının mesai dışında “içki içtikleri” için adeta linç edilmeleri elbette yeni değildir. Burada önemli olan manipülasyon ve illüzyonlara karşı uyanık ve dikkatli olunmalıdır. Yani muhafazakar insanların hassasiyetini dikkate alma adına bu linç veya saldırganlıkları meşru görmemeliyiz. Tersine nasıl ki muhafazakar çevrenin oruç tutması veya diğer ibadetlerine bizler karışmıyorsak onlar da bizlerin hiçbir ( içki vb. gibi ) özelimize, yaptıklarımıza karışmamalılar, karıştırmamalıyız.

Bir başka olay Deniz Poyraz’ı katleden insanlık düşmanı eli kanlı faşist katilin duruşmada hakime dönük “ Senin başını belaya sokarım” açıklaması bizce sürpriz olmamıştır. Nasıl ki bu faşist katil cinayeti işlerken gücünü devlet ve egemenlerden alarak rahatlıkla bu katliamı gerçekleştirmiş ise ceza evinde ve duruşmalarda bu tavrı devam edecektir. Uzun olmayan bir gelecekte bu faşisttin tahliyesi ve ortada gezmesi de anormal olmayacaktır. ( bunun bu topraklarda çokça örnekleri verilebilir ) Önceki bazı yazlarımızda belirttiğimiz gibi bu cinayetin küçük çaplı aydınlatılmasının başlangıcı bile derinlikte bütünsel karanlık noktalara ulaşmayı sağlayacaktır.

Yine bir tarafta burjuva siyaset dili nobranlığını koruyarak devam etmektedir. Diğer şekilde Özgür Özel ve İmamoğlu ile baş edemeyenlerin tek başvuracakları argüman, “dangalak”, “kahpe”, “alçak” olacaktır. Kapitalizmin ve devletin ideolojik aygıtlarının egemen dilinin saldırganlığı ve nobranlığı, yenisi inşa edilinceye kadar bir süre daha devam edecektir.

Diğer tarafta kur korumalı mevduat uygulamasından bankalar yüzde 300 kâr elde etmişlerdir. Bu durum emekçilerden çıkmış olup onların ekstra yoksullaşmalarına yol açmıştır. Zaten küçük olan ekmekleri daha da küçülmüştür. Buna rağmen Erdoğan’ın yine şükretmemekten, tatminsizlikten şikayeti bilinçli olarak kendi kitlesinin tahkimine dönüktür. Dinsel aidiyet olarak şükretmek ayetlerinde önemli konusudur. Bu açıklama bilinçsiz olarak da muhalif kitleye dönüktür ki bu kitle bırakalım şükretmeyi, şükretmeyi savunanların saltanatını yıkmaya hazırlanıyor. Bunu son dönemde 120 ye yakın grev ve direnişle göstermişlerdir.

Bu bölüme öne çıkan diğer konular ile devam ediyoruz.

Pandemi üzerine şimdilik bir final yazısı önemli olacaktır. Pandeminin başlamasından bugüne bir kaç yazı dışında hemen her yazımızda pandemiye değinmeye çalıştık. Bu yazıda da genel bir toparlama yapıp, önemli gördüklerimizi değerlendirmeye çalışacağız. Dünyada pandemiden ölenlerin resmi sayısı 5 milyonu geçtiği belirtiliyor. Türkiye’de ise resmi olarak ölüm sayıları 100 bin olarak veriliyor. Bu sayının en az iki veya üçle çarpmak gerçek ölüm sayılarını verecektir. Bu sayıların onlarca savaşlarda ölenlerden fazla olduğu açıktır. Dolayısıyla bu sayıları kanıksamamak ve asla küçümsememek gerekiyor.

Gelinen noktada dünyada ve Türkiye’de şimdilik omicron varyantının mutasyona uğrayarak ölümcül özelliğini mutlak değil ama giderek kaybetmesi ve aşılamanın olumlu etkisi pandemi riskini azaltmıştır. Tam normale dönülmese de başlardaki risk gibi de değildir. Ama risk tamamen ortadan kalkmamıştır. Özellikle sonbahar ve kışta ne olacağı belirsizliği korumaktadır. Dolayısıyla asgari kişisel tedbirlere devam edilmelidir. Özellikle bu devlet-iktidar ortalığının bugüne kadar takiye ve manipülasyonu görüldükten sonra güven vermeleri ve inandırıcı olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla bugüne kadar açıklama ve tavırlarıyla gerçekleri açıklayan tek bilimsel merci olan Türk Tabipler Birliğinin açıklamalarını temel almalıyız.

Bundan sonraki pandemilerin bu derece tahribat yapmaması için alınacak derslerin bütünsel olarak kavranması gerekmektedir. Kapitalizmin sağlık alanındaki ilaca ve tedaviye dönük yıkım politikaları terk edilmelidir. Koruyucu hekimlik olan hastalılık olmadan önlenmesi sağlanmalıdır. Koruyucu hekimlikte ifadesi bulan sağlık hizmetinin harcama tutarı , ilaca ve tedaviye dönük harcama tutarından her durumda yüksek oranlarda daha düşüktür. Yine pandemilerin ortaya çıktıktan sonra tek etkin tedavisi aşı olduğu için hazırlıklı olunması , sağlığın temel insan hakkı olduğu için aşılarında parasız ve eşitlikçi bir anlayışla dağıtımı sağlanmalıdır.

Elbette ki kapitalizmin doğaya dönük bu katliamı devam ettiği sürece yeni pandemiler olağan olacaktır. Dolayısıyla kişisel tedbirler olarak bu pandemiden öğrendiklerimizi içselleştirerek, yaratıcıcı bir şekilde bilinçte hazır tutmalıyız. Bir başka ifade ile kendimizin doktoru olmalıyız. Kurumsal bazda ise devlet ve iktidarlardan sağlık alanındaki taleplerin karşılanması için mücadele sürekli hale getirilmelidir.

Sonuçta kapitalizm içinde reformcu taleplerin kazanımı önemli olup, özellikle emekçilere biraz da olsa nefes aldıracaktır. Ama sağlık alanının ticarileşmesi ve ihtiyaca göre değil kâra göre şekillenmesi kapitalist sistemin varlığından kaynaklı olduğundan radikal çözüm olmayacaktır. Dolayısıyla kapitalizmin ortadan kaldırılması ve yerine üretim ve tüketim alanında ( Elbette konumuz olan sağlık alanında da ) toplumsal veya sosyal mülkiyetin adı olan sosyalizm-komünizmin inşası tek gerçekçi ve kalıcı çözümdür.

Yine son günlerin öne çıkan bir konusu da Peker’in tekrar sahneye çıkması ve ifşalarına başlayacağı yolundaki açıklamalar olmuştur.

Peker’in mayısta başlattığı ifşalarına yıldönümü olarak da yeniden mayısta başlayacağı söylenmektedir. Ayrıca son videosunda “helalleşme” üzerinde duracağını söylemişti. Bu gerçekleşmediği için şimdi ifşaatlarına başlarsa “helalleşmeden” başlayacağı belirtiliyor. Elbette “helalleşmenin” başlarken değil, ileriki aşamada olması veya hiç olmaması da sürpriz olmayacaktır. “helalleşmenin” Erdoğan’a dönük olduğu da bilinmektedir.

Peker’in “helalleşme” açıklamasını yapamaması ve 6 aydır tecrit içinde olup konuşmaması kendi tasarrufu değildir. Bu ifşalarının hazırlıkları, içeriği, planlanması iç ve dış egemenlerin bilgisi dahilinde olduğu da bizce açıktır. Özellikle BAE olması ve BAE’nin adeta ABD’nin peyki olması noktasında Peker’in tüm icraatlarından ABD’nin ( özellikle CİA’nin ) bilgisi ve yönlendirmesi olması kesindir. Dolayısıyla Peker’in o dönem “helalleşme” açıklamasını yapamaması ve 6 aylık adeta kızağa çekilmesi ve suskunluğunda da ABD ‘nin rolü yadsınamaz.

Peker ‘in tescilli ve görevli faşist olduğu açıktır. İfşaatlarının başlaması ile kendi çapında ve çizgisinde entelektüel yanının olduğu da görüldü. Peker bir dönem AKP mitinglerinin önemli konuşmacısı olmuş ve kanında banyo ritüelini gündeme getirerek görevini yapmıştır. Dolayısıyla ifşalarına başladığında da dönemsel bir görevi yerine getirmiştir. İfşaları kapitalizmin kirliliğinin küçük bir yanını kapsasa da önemlidir. Ama siyasi cinayetler, suikastler konusunda ( Kıbrıslı gazeteci Adalı cinayeti dışında ) suskunluğu görevinin gereğidir.

Biz o dönem değerlendirmemizde Peker’in ifşaatlarının Susurluk’tan daha önemli olduğu açıklamalarını doğru bulmadığımızı belirtmiştik. Bu açıklamaların bilerek veya bilmeden manipülasyona ve illüzyona dönük olduğunu söylemiştik. Yine ifşalarının temel hedefinin açık, gizli Erdoğan ve AKP’ye dönük olduğunu da belirtmiştik. Elbette ki şöyle bir izlenim vermediğimizi özellikle belirtelim. Peker’in tüm ifşaatlarında kendi inisiyatifinin hiç olmadığını da söylüyor değiliz. Elbette birlik olduğu yerlerden dışlanmasının böylesi ifşaatları için neden olması da mümkün dahilindedir.

Sonuçta Peker öne çıkanlar olarak Ağar ve oğlu, Binali Yıldırım ve oğlu, özellikle Soylu, Sezgin Baran Korkmaz’ın kirliliklerinin bir bölümünü bile açıklaması önemli olmuştur. Kapitalizmin kirliğinin geniş kitleler tarafından somut olarak görülmesini sağlamıştır. Şayet Peker ifşaatlarına devam ederse ( Tekrar konuşturulmaması, Türkiye’ye iadesi, hatta süikaste uğraması da sürpriz olmayacaktır ) beklenen, beklenmeyen her açıklaması da sürpriz olmayacaktır. Yani “helalleşmeyi” görevi gereği daha açıktan Erdoğan ve AKP’nin yıpratılması çerçevesinde yapması mümkündür. Çünkü bu iktidarın gitmesini isteyen bir kesim iç ve dış egemenler olduğu bilinmektedir.

Elbette Peker’in yeni görevi gereği “ helalleşmeyi” Erdoğan ve AKP ‘yi yıpratmak saikiyle değil, övme olarak yapması veya ortadan yapması da mümkün olabilecektir. Ortadan yapması çok zaman yapıldığı gibi Erdoğan’ın övülmesi, AKP ‘nin yanlışlarının ifşası şeklinde olabilir. Yine Peker’i çok önemseyenler ( Peker’in son dönemde de bozkurt işaretini bilerek yapmasına rağmen ) onun tescilli faşist olduğunu bile unutur şeklinde hareket etmektedirler. Peker’in iktidarın küçük ortağı ( küçük mü , büyük ortak mı olduğu tartışılır ) Bahçeli ve MHP konusunda suskunluğu ne anlama geliyor. Yeni reisi, başbuğu Bahçeli’ye olumsuz söz faşist ideolojinin gereği olarak ihanet olmasın.

SONUÇ YERİNE

Küresel kapitalizmin ve Türkiye kapitalizmin kirliliği ve yıkım politikaları devam etmektedir. Buna karşı son günlerde özellikle Macaristan’da, Hindistan’da köylü, öğretmen, işçi ayaklanmaları devam etmekte olup o ülke kapitalizmlerini sarstığı açıktır. Yine çiftçilerin Fransa’da gübre zamlarına karşı, gübrelerini yakma ekonomik eylemi de yaşanmıştır. Ayrıca siyasi olarak da yeni seçilen Macron karşıtlığı da bu eylemliliklerin önemli konusu olmuştur.

Erdoğan ve iktidarın manipülasyon, illüzyon politikaları devam etmektedir. Bu aynı zamanda rıza üretimde zorlanan iktidarın küçük de olsa nefes almasını sağlamıştır. Rusya, Ukrayna arasında savaşta “arabuluculuk” rolü ve Batı yanlısı tutumu sonrası içerde yumuşama bekleyenler adeta havalarını almışlardır. Yumuşamayı bekleyenler siyasi çizgi yanlışlığı ve Marksizm’in devlet anlayışından azade oldukları içindir. Oysa bütünsel Marksizm referansı iç dinamiklerin belirleyici olduğunu belirtmektedir.

Dolayısıyla bırakalım devlet- iktidar ortaklığının yumuşamasını, giderek sertleşmesi mümkün olmuştur. Özellikle Gezi davasında cezalar, tutuklamalar bu sertleşmenin son günlerdeki somut , aleni göstergesi olmuştur. Bu sertleşme bireysel bir tasarruf değil, güvenlikçi devletin ve faşizmin yükselişinin gereğidir.

Yine Gezi’nin korku ve kabusu egemenler cephesinde hız kaybetmeden devam etmektedir. Gezi davasının Ankara kesitinde de sürpriz olmayan uygulanması hayata geçmiştir. Daha önce beraat istenen davaya, ceza istenmiştir. Bu uygulama başat olarak bir devlet tasarrufudur. Seçilmiş hedef olması da bilinçli, hazırlıklı, planlı bir tasarruftur. 18 yıl ceza alan ve tutuklanan 7 kişi kendi alanlarında etkin olan insanlardır. Örneğin Can Atalay her toplumsal olayın adeta militanı gibi hareket ederek egemenlerin engellenmesi gereken başat insan olarak tutuklanmıştır. Dolayısıyla egemenlerin Gezi ve benzeri isyanlara karşı devletin şiddeti, kin ve intikamı devam edecektir.

Son günlerdeki ilginç olan bir olayı da Saraydaki çocuk oyuncaklarının çalınması olmuştur. Elbette buna karşı söylenecek çok şey yoktur. 1 milyon lira tutarında çocuk oyuncakları milyonlarca insanın açlık, yoksulluluk koşullarında ekstra lükstür. Bu oyuncakların depolanması açıktır ki diğer alanlarda olduğu gibi oyuncak ihalesinin verildiği, oyuncak şirketlerinin daha da zenginleşmeleri saikiyle yapılmıştır.

Kapitalizmin kirliliği ve faşizmin karanlığının bu ve benzeri güncel gelişmelerinin olumsuzluğuna karşı elbette alternatif ve çözüm vardır. Bir yanda ırkçılığın, faşizmin ve siyasal İslam’ın hegemonyası vardır. Diğer yanda Gramsci’nin özgün ifadesi ile karşı hegemonya oluşturmak gerekmektedir. Bu hegemonyanın somut açılımı da işçi ve emekçilerin bilinçli ve örgütlü varlıklarıdır. Bunun siyasi ifadesi ise Devrimci Komünist İşçi Partisini oluşturması demektir.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 30 81
2. Fenerbahçe 30 79
3. Trabzonspor 30 49
4. Beşiktaş 30 46
5. Kasımpasa 30 43
6. Başakşehir 30 42
7. Rizespor 30 42
8. Antalyaspor 30 41
9. A.Demirspor 30 39
10. Alanyaspor 30 39
11. Sivasspor 30 38
12. Samsunspor 30 36
13. Kayserispor 30 36
14. Ankaragücü 30 33
15. Hatayspor 30 33
16. Konyaspor 30 33
17. Gaziantep FK 30 31
18. Karagümrük 30 30
19. Pendikspor 30 29
20. İstanbulspor 30 13
Takımlar O P
1. Eyüpspor 27 64
2. Göztepe 27 56
3. Sakaryaspor 27 47
4. Ahlatçı Çorum FK 27 45
5. Kocaelispor 27 45
6. Bodrumspor 27 44
7. Boluspor 27 43
8. Bandırmaspor 27 41
9. Gençlerbirliği 27 40
10. Erzurumspor 27 37
11. Ümraniye 27 33
12. Keçiörengücü 27 32
13. Manisa FK 27 31
14. Şanlıurfaspor 27 27
15. Tuzlaspor 27 27
16. Adanaspor 27 27
17. Altay 27 15
18. Giresunspor 27 7
Takımlar O P
1. Arsenal 28 64
2. Liverpool 28 64
3. M.City 28 63
4. Aston Villa 29 56
5. Tottenham 28 53
6. M. United 28 47
7. West Ham United 29 44
8. Brighton 28 42
9. Wolves 28 41
10. Newcastle 28 40
11. Chelsea 27 39
12. Fulham 29 38
13. Bournemouth 28 35
14. Crystal Palace 28 29
15. Brentford 29 26
16. Everton 28 25
17. Luton Town 29 22
18. Nottingham Forest 29 21
19. Burnley 29 17
20. Sheffield United 28 14
Takımlar O P
1. Real Madrid 29 72
2. Barcelona 29 64
3. Girona 29 62
4. Athletic Bilbao 29 56
5. Atletico Madrid 29 55
6. Real Sociedad 29 46
7. Real Betis 29 42
8. Valencia 28 40
9. Villarreal 29 38
10. Getafe 29 38
11. Las Palmas 29 37
12. Osasuna 29 36
13. Deportivo Alaves 29 32
14. Mallorca 29 30
15. Rayo Vallecano 29 29
16. Sevilla 29 28
17. Celta Vigo 29 27
18. Cadiz 29 22
19. Granada 28 14
20. Almeria 29 13