25.06.2022, 13:38

Kapitalizmin kirliliği ivmesini artırarak devam ediyor

Siyasi ve toplumsal gelişmeler yakıcı ve yıkıcı bir şekilde devam ediyor. Başta işçi sınıfı ve emekçiler olmak üzere sosyalist-komünistleri ve tüm toplumsal muhalefeti ( beklenilen, beklenmeyen şekliyle ) zor günler bekliyor. Böylesi kaotik ortamda, belirsizlikleri ve olası kafa karışıklığının çözümü ve adeta panzehiri, bütünsel formasyonu ile Devrimci Marksizm’e her durumda başvurmak ve onu kavramak olacaktır.

Bu çerçevede yine haftalık ve güncel gelişmelere baktığımızda bu durumu aleni olarak görüyoruz. Bir yanda 4 aydır fiili olarak devam eden Rusya, Ukrayna savaşı bütünsel yıkımıyla sürmektedir. Bu zayıf halkadan başlayan savaş durumu kapitalizmin dünya sistemi olmasından kaynaklı diğer ülkelere de sıçramasının potansiyel riskini taşımaktadır. En görünür durumda savaşın getirdiği yıkım olarak işçi ve emekçileri daha da yoksullaştırması olacaktır.

Diğer yanda adeta barut fıçısı ve bataklık olan Ortadoğu’da zaten rutin savaş durumu yeni versiyonlarıyla devam edecek potansiyel taşımaktadır. Suriye kapitalizm-emperyalizmin sıcak-soğuk savaş konsepti şekliyle devam etmektedir. Suriye kapitalizminin getirdiği emekçilerin yıkım durumu, yoksulluğu devam etmektedir. Ayrıca etnik ve mezhepsel mozaik durumundan kaynaklı sorunların yanına bir de milyonları kapsayan mülteciler sorununun eklenmesi Suriye’de kaos durumunun devamını göstermektedir.

Irak’ta da kapitalizmin yıkım politikaları emekçileri sokağa çıkacak duruma getirmiştir. Ayrıca Türkiye’nin Kuzey Irak’a dönük savaşı çağrıştıran operasyon yapacağı açıklaması Irak tarafından kabul edilmediği için risk durumu belirsizliğini korumaktadır. En sorunlu, kritik durumda İran ile ABD, Rusya, Türkiye, İsrail ile olan ciddi çelişkiler daha da yükselerek devam etmektedir. İran’ın Pers imparatorluk bakiyesinden kaynaklı olan gücü ile birlikte nüfus ve dinsel aidiyetinden kaynaklı gücü bu ülkelerle çelişkilerinin çözümünün kolay olmayacağını göstermektedir.

Bir de bu kaotik duruma bu ülkelerin temel sorunu olan Kürt sorunun çözümsüzlüğü eklenmektedir. Her parçadaki ırkçılık, asimilasyon, yok etmek doğrultusunda saldırganlık biçimsel farklılıkları ile sürmektedir. Bu durum tüm parçalardaki egemen devletlerin gidişatını belirlemekte, etkilemektedir. Ayrıca çözümsüzlüğün bir rutin adresi de Filistin sorununun çözümsüzlüğüdür. Irkçı, şeraitçi Siyonizm’in saldırganlığı devam etmektedir. Doğal olarak Filistin direnişi de sürmektedir. Yine ırkçılığın tarihsel olarak sürdüğü Yunanistan ile Türkiye arasındaki karşılıklı güç savaşı, atışması da devam etmektedir. Bu ırkçılık geçmişte özellikle ekonomik sorunların üzerini örtmek saiki ile gündeme gelirken, bugün başka ırkçılık alanları sürekli tüketildiği için tekrar Yunanistan ile sorunlar “kontrollü gerilim politikası” olarak gündeme getirilmiştir.

Bu değerlendirmenin referansı ile Rusya ve Ukrayna savaşı ve Ortadoğu’da bataklık ve kaos durumu devam ederken bu durumun Türkiye’ye yansıması da bütünsel saikleri ile görülmektedir. Türkiye kapitalizminin içteki yıkım ve kirliliğine ve giderek koyulaşan faşizmin karanlığına güncel gelişmeleri ile baktığımızda büyük fotoğraf daha net görülmektedir. Burjuva muhalefetin özellikle iktidarın çıkmazı, açmazı, kırılganlığı ve çelişkileri tavan yapmış durumdadır.

Bahçeli, Davutoğlu ve Arınç, Metiner arasında dalaşma, zehir zemberek hakaret ve küfürü çağrıştıran açıklamalar bu çelişkilerin yüzeye vurmuş halidir. Bugüne kadar gizlenen diğer sorunlarının da açığa çıkması sürpriz olmayacaktır. Bu içteki kavga ve çelişkiler iktidar güç kaybettikçe hız kesmeyecektir. Bu kavga sağ ve faşist anlayışın arkaik düzeyini de göstermektedir. Suç ortaklığı geçmişte bunların sahici olmayan birlikteliğini gösterirken, bugünde sahici olmayan kavga ve çelişkilerini çıkar ve suç ortaklığının gereği olarak gündeme getirmektedir.

Yine Arınç’ın yeniden piyasaya çıkıp Erdoğan ve AKP ‘ye dönük kral çıplak açıklaması ve Millet ittifakından olumlu şeklindeki açıklaması da bizce sürpriz olmamıştır. Giderek güçsüzleşen Erdoğan ve AKP ‘ye dönük bu ve benzeri açıklamalar devam edecektir. Arınç bugün söylediklerini , yarın geri aldığını çoğu kez ispatladığı için yine Erdoğan ve AKP güzellemesi yapması tipik bir Arınç tavrı olmuştur.

Bu arada MHP’nin Diyarbakır il başkanlığını kapatması da bu iktidarın kırılganlığı, kaos ve açmazının sonucu gündeme gelmiştir. Bu durum bir yandan tüm musibet ve kirliliğin taşıyıcısı olan bu il başkanının cinsel taciz olayının servis edilmesi ( Başka diğer ciddi olayların üzerinin örtülmesi de mümkün olabilir) sonucu bu il başkanlığının kapatılması sağlanmıştır. Diğer yandan bu il başkanlığının kapatılması MHP’nin Diyarbakır’da yok hükmünde olması ve adeta bir tabela partisi olması saikiyle alınmış bir karar olmasıdır. Dolayısıyla ırkçı-faşistlerin Diyarbakır’da zemini yoktur. Unutmayalım geçmişte Türkeş’te Diyarbakır’a girememiştir.

Bu biçim olay ve gelişmeler iktidar içindeki bunalımı gösterirken bu gelişmelerin seçim dönemi ve seçimin yakınlaşmasına denk gelmesi de olağan bir durum olmuştur. Ayrıca Kılıçdaroğlu’na ısrarla adaylığını açıkla diyen Erdoğan kendi adaylığını açıklamıştır. Törensel bu tip olaylara alışkın olan Erdoğan’ın bu adaylık açıklaması bir yanıyla ısrarlardan kaynaklı zorunluluk olmuştur. Diğer yandan da Kılıçdaroğlu’nun adaylığını açıklamasına katkı sağlar saikiyle yapılmıştır. Sonuçta Erdoğan’ın aday olması normal olanıyken, Erdoğan’ın hastalık vb. gibi çeşitli nedenlerden aday olmaması da sürpriz olmayacaktır.

Millet İttifakının durumuna baktığımızda da, iktidara hazırlık anlamında yoğun progmatik çalışmaları devam etmektedir. Bu noktada seçim öncesi zorunlu birliktelik hali seçim sonrası olası iktidar olunduğunda kırılganlıktan ve parçalı yapıdan kaynaklı bu birlikteliğin dağılması sürpriz olmayacaktır. Bir yandan devlet ve hükümet nezdinde düzenlemeler sorun yaratabilecektir. Diğer yandan Millet iktidarının özellikle ekonomide adeta savaş hali gibi enkaz halini gerekçe yapmalarına emekçiler ve toplumsal muhalefet dikkatli olmalıdırlar. Bu enkazın kendilerine yansıtılmasının en küçük bedelini yüklenmeye karşı çıkmalıdırlar. Bu enkazı kendileri yaratmadığına göre bedelini de bütünsel saikleriyle egemenler yüklenmelidir. noktasında uyanık olmalıdırlar.

Son dönem ve günlerin gelişmelerine baktığımızda Kürt sorunu yine başatlığını korumakta ,devam ettirmektedir. Bir yandan gerici, sağ anlayışla çözüm arayışları da sürmektedir. AKP’li Mehmet Metiner’in kurduğu dernek ve Ayhan Bilgen’in kurduğu parti son tahlilde bu saiklerle ortaya çıkmıştır. Metiner ve Bilgen’in yeniden çözüm sürecini gündeme getirmeleri de içerden bir bilgi olup devam etmektedir. Son günlerde uzun bir süreden bugüne avukatı ve ailesi ile görüşemeyen ( Evrensel ve yasal hak olmasına rağmen ) Öcalan’ın tekrar bunlarla görüşmesinin sağlanacağı tartışmaları da bu icazetli çözüm sürecinin diğer noktadaki teyididir.

Bu noktada Kürtlere ve HDP’ye dönük ırkçı ve faşizan saldırılarda devam etmektedir. Bir düğünde damadın omzuna sarı, yeşil, kırmızı eşarp konulması ve Kürtçe türküler gözaltılar getirmiştir. Yine Van’da hamile bir kadın ve çocuğu gözaltına alındı. Sebep çocuğun üzerinde Demirtaş’ın tişörtünün olmasıydı. Ayrıca bu gözaltına karşı çıkan altı kişide gözaltına alındı.

Yine Van’da savaşı çağrıştıran görüntülerin bir kısmı da olsa servis edildi, açığa çıktı. Askerlerin havaya ateş etmeleri 400 e yakın kovan toplanması ile de sabitlenmiştir. Çocuk ve kadınların çığlıkları içinde bu işkence şeklindeki vahşet görüntüleri, askeri araca doldurulan insanların savaş esiri gibi muamelesi ilde net olarak görüldü. Bu durum aleni bir Kürt düşmanlığı iken, aynı zamanda aleni Kürt direnişinin de nedenidir.

Bu saldırgan ve vahşet görüntüleri açığa çıkanları kadar devam etmektedir. HDP’ye karşı siyasi tasfiye ve kapatma davası da sürmektedir. Bu noktada Demirtaş’ın açıklamaları da devam etmektedir. Özellikle Demirtaş’ın cezaevini gün doldurmak saiki ile değil, bir okul olarak ele alıp , değerlendirmesi güncellikten kopmaması ile bellidir, nettir. Dolayısıyla dönemsel, güncel değerlendirmelerinde muhalefete dönük eleştirisi faşizme karşı birlik çerçevesinde olduğu için daha da anlamlıdır.

Kararsızların varlığına neden olarak, kararsız öznelerin soncu olduğu tespiti ve Voltran metaforunu kullanması bu birlikteliğin önemini daha net ve belirgin olarak göstermek içindir. Faşizme karşı en geniş birlik çevresinde bu değerlendirmesi aynı zamanda sekterliğe de karşı olmasını içermektedir. Bu noktada Kürt hareketini ve HDP’yi içerden bile yönlendirmeye çalışması egemenlerin saldırganlığını, 5 yıldır Demirtaş’ın cezaevinde tutulmasının başat nedenleri arasındadır. Diğer yandan Öcalan ve Demirtaş arasında suni farklılıklar yaratmak geçmişten bugüne sürmektedir. Egemenlerin parçalamak ,bölmek, yönetmek saikleri ile suni farklılıklar,ayrılıklar yaratması başka şey, Öcalan ile Demirtaş arasında doğal, diyalektiğin gereği olan farklılıkları karıştırmamak gerekmektedir.

Bu genel değerlendirme şeklindeki girizgahtan sonra son günlerde öne çıkan gelişmelerin değerlendirmesi ile devam ediyoruz. Öncelikle güncel ekonomik gelişmeler ile başlamak istiyoruz. Şu da bilimsel ve doğru bir gerçeklik ki kapitalizmin Marksist temel ekonomik işleyişine yeterince vakıf olunduğu noktada, o tezler ele alındığında güncel gelişmelerde doğrulara ulaşmak mümkün olacaktır.

Kapitalizmin üretim ve tüketim araçları üzerindeki özel ve devlet mülkiyeti, işgücü ve hemen her şey ve değerin meta olması kapitalizmin kriz ve çöküşünün nedeni olup bu duruma birde dönemsel saikler olarak kapitalizmin fazla değer , yeni değer, artı değer üretmede ciddi zorlanması, bu değerlerin kapitalizmin işleyişinde öneminden dolayı tıkanma kaçınılmaz olmaktadır.

Özellikle Enflasyon-pahalılık, devalüasyon ve stagflasyon sarmalının çoklu yıkım olarak yoksulları daha da yoksullaştırdığı, açlığa dönüşmesi giderek yükselmektedir. Bu yıkım şu gelişmelerden de net olarak bellidir. Nisan ayı ( 2022 ) ana para ödemesi 1 trilyon 483 TL olurken, faiz ödemesi ise 1 trilyon 743 TL olarak ana parayı geçmiş durumda. Yine unutulan, adeta buharlaşan 2019 ve 2020 de satılan 128 milyar dolar ve bu yıl satılan 40 milyar dolar toplam 160 milyara artık nerede demek gerekiyor .Açıktır ki bu borçlar, faizler ve 160 milyar işçi ve emekçilerden doğrudan ve dolaylı vergiler ve yüksek artı değer olarak alınacak, bu durum onların daha da yoksullaşmasına yol açacaktır.

Öyle bir enflasyon ve pahalılık ile karşı karşıya ki emekçiler, açlığın bir göstergesi de artık çöp kamyonları mahallelere her gün uğramıyorlar. Ayrıca aynı evde zorunluluktan birbirlerini tanımayan insanlar birlikte kalmaktadırlar. Bu yıkım böylesi bilinen tekil örneklerle devam ederken, yıkıma çözüm olarak ucube tedbirler çözüm değil, adeta ekstra çözümsüzlük üretmektedir. Kur Korumalı Mevduat değil , Kuru koruyamayan Kur Korumalı Mevduat olarak getirilen çözüm ve GES, “süper bonolar” çözüm olmayacaktır. Birde yine sonuçta emekçilerden çıkacak olan ihracatçıların zorunlu olarak döviz gelirlerinin yüzde 40 nı Merkez Bankasına satışına ek olarak, yüzde 30 nun da bankalara satılması sonucu oranın yüzde 70 e çıkmasını ekleyelim.

Bu yıkıma bir ekstra da Cumhurbaşkanı tarafından istenilen ek bütçe olmuştur. 1 trilyon 80 milyar olan bu bütçe Merkez Bankasının sürekli değişen ( Sürekli satıldığı için ) eksi rezervleri düşünüldüğünde para basması ile sağlanacağı için ekstra enflasyon- pahalılık , yüksek işsizlik ve alım gücü azalmasını getirerek tekrar emekçilere bir kez daha yıkım olarak dönecektir. Bu ek bütçenin erken veya zamanında bir seçim masraflarına kullanılması ve yüksek faizlere harcanması sürpriz olmayacaktır. Bu arada Cumhurbaşkanlığı maaşının yüzde 40 artırılarak 140 bine yükselmesi ve emekli aylığı ile birlikte 200 bine çıkması da ekstra yüksek servetleri düşünüldüğünde ancak çerez gibi kalmaktadır.

Yine son günlerin önemli bir olayı da Marmaris’teki yangın olmuştur. Bir yıl önce aynı bölgede çıkan yangın ders olmamış ki üç gün geçmesine rağmen yangının söndürülmesi bir yana henüz kontrol altına bile alınamamış durumda. Tarım Bakanının dört kez yangına dahil çelişkili bilgi vermesi bile bu yangınların çıkış, devam ve sonucundan otomatikman sorumluluklarını göstermektedir.

Dolayısıyla nasıl ki doğa olaylarında örneğin deprem öldürmüyor, binalar öldürüyorsa, yangınları da kapitalizm yakıyor denmesi bir gerçeği ifade ediyor. Kapitalizmin bu ve benzeri doğa olaylarında önceden tedbir alma gibi bir tarzı yoktur. Bu anlamda küçük çaplı yangınlar bile yayılıyor, kontrol altına alınmadığı için büyük bir yangına dönüşüyor. Hazırlıklı olunmadığı için zarar büyük olmaktadır.

Bu yangınların ortak özelliklerine baktığımızda hangi saiklerle çıktığı veya çıkarıldığı netleşmektedir. Yani yangınların bölge olarak denize yakın olması, gündüz değil akşamları başlaması, yangına müdahalenin özellikle hava araçlarıyla bırakalım ilk saatleri, yangın yayıldıktan bir kaç gün sonra müdahale edilmesi rastlantı olmasa gerek. Dolayısıyla bu yangınların bilinçli çıkarılması yani sabotaj olması sürpriz olmayacaktır. Bu durum bazı yangın bölgelerine lüks otel ve AVM yapılması ile de bellidir. Ayrıca Muğla’nın yüzde 59’nun maden ruhsatlı olduğu söylenmektedir.

Ayrıca bu yangınlar sabotaj değil de doğa olayları şeklinde başlasa da bu yangınların zamanında kontrol altına alınamaması ve söndürülememesi de kapitalizmin insanlık dışı bir sistem olduğuna somut örnektir. Yangınların bu aylarda başlaması bilinmesine rağmen yangın söndürmede temel unsur olan hava araçları ( yangın helikopterleri ve uçaklar gibi ) alımının veya hazırlığının yapılmaması adeta yangınlara davetiye çıkarmaktır. Yine gece kullanılacak hava araçlarını da almayarak küçük maliyetlerden kaçmak bile kapitalizm çürüyen, geberen bir sistem olduğunu bir kez daha bu yangınlarda da göstermiştir.

Bırakalım diğer başka hırsızlıklara, yolsuzluklara, artık bir simge olmuş 128 milyar doların ( Bunun 160 milyar doları çıktığı belirtiliyor ) çok küçük bir kısmı ile tüm hava araçları veya diğer işçi alımları vb. rahatlıkla sağlanabilirdi. Dolayısıyla bu tedbirleri kapitalizm, onun egemenleri yapmayacağı için, gelecek yılda aynı yangınlarla karşılaşılacaktır. O halde her alanda olduğu gibi yangınların en az zararla atlatılması içinde gerekli tedbirleri egemenlere aldırmak için geniş kitle eylem ve mücadelesi tek çözüm olarak gözükmektedir. Özellikle İstanbul depremi giderek yaklaştığı koşullarda bu duyarlılık daha yükseltilmelidir.

Yine son günlerin çok tartışılan bir konusu da bir kadın cinayeti olmuştur. Elbette yüzlerce kadın cinayeti olması noktasında Pınar Gültekin cinayetinin bu yoğunlukta gündemde kalması, katile verilen cezanın azlığı ile olmuştur. Yani normalde katile bir kaç kez ağırlaştırılmış müebbet ceza verilmesi gerekirken, “haksız tahrik” indirimi ile 23 yıl verilmesi geniş bir alanda yoğun tepkilere neden olmuş ve tepkiler devam etmektedir.

Katilin infaz indirimi ve olası af vb . sonucu kısa bir zaman sonra dışarıda olması sürpriz olmayacaktır. Katile adeta ödül gibi ceza verilirken, Pınar Gültekin’in annesine “katile hakaretten” 4 yıl ceza ile dava açıldığı belirtiliyor. Katilin Pınar’ı boğarak, yakarak, üzerine beton dökerek katletmesi normal bir insan tavrı değildir. Dolayısıyla bu cinayeti de katilin kişisel tutumuna bağlamak ( akıl hastası vb.gibi ) belki gerekli ama yeterli ve doğru bir değerlendirme olmayacaktır.

Kapitalizm nasıl ki çocuktan katil üretiyorsa bu cinayetlerin bu derece hunharca işlenmesi kapitalizmin insanlar üzerindeki başat olarak ekonomik, kültürel, psikolojik yıkım üreten zemininden kaynaklıdır. Dolayısıyla bu cinayetleri önlemek veya azaltmak için kadınların mücadelesi toplumsal muhalefetin diğer bileşenlerine örnek ve ders niteliğinde devam etmektedir. Ama bu cinayetleri mahrecinden ortadan kaldırmak erkek egemen kapitalizmi ortadan kaldırmaktan geçmektedir. Yerine de adına ve aslına uygun kadınların bütünsel özgürlüklerine kavuştukları sosyalizm-komünizmin inşası ile mümkün olacaktır.

SONUÇ YERİNE

Kapitalizmin kirliliği, çürüyen, geberen olması her geçen gün ivmesini artırarak devam ediyor. Modern barbarlığın adı olan kapitalizm, çok küçük bir oligarşi grubunun servetinin milyarlarca emekçinin gelirine eşit olduğu eşitsizliğinde adıdır. Çalışan yoksullar, derin yoksulluk, denizlerin çocuklara mezar olduğu mülteciler, küresel iklim krizinin yok ediciliği olarak ekolojik doğa, milyonların ölümüne neden olan pandemiler, böylesi bir kapitalizmin insanlık dışı, yabancılaştıran ve insanlığın normal hali olmadığı çok acık ve net olarak görüldüğü dönemden geçiyoruz.

Dolayısıyla gelinen noktada böylesi bir kapitalizmin ortadan kaldırılması için Marks’ın 1867’de söylediği “ ya devrim ya yıkım” döneminden geçildiği içselleştirilmelidir.

Nasıl ki Marksizm dönemsel olarak bütünsel bir kapitalizm değerlendirmesi yaptığı gibi yine dönemsel olarak radikal çözüm ve kalıcı bir alternatif olarak da sosyalizm-komünizm değerlendirmesi yapmıştır. Marksizm dönemi , düzeyi ve kapsayıcılığı anlamında komünizmin ilk ve son aşaması olarak diyalektik olarak açılımını yapmıştır. Dolayısıyla bugünden sosyalizmin-komünizmin verili açılımını yapmak ( Evrensel ve güncellenen diyalektik birlik olarak ) ileride ( zamanının bilinmezliği olarak ) oluşacak olan sosyalizmin-komünizmin açılımı anlamında diyalektik zeminini oluşturacaktır.

Dolayısıyla bizlerde “ işçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacak” sözünün özgün anlamı olarak sosyalizmin-komünizmin açılımını yaparak devam ediyoruz. Bu yazıda da sosyalizm-komünizmin açılımında önemli gördüğümüz bir kaç yanına kısaca değineceğiz. Daha geniş yanını ise önceki yazımız olan Komünizm Programı Üzerine yazımızda bulabilirler.

Marks’ın da ifade ettiği gibi kapitalizmin bu yıkımına karşı çözüm ve tek alternatif proleter devrim ve onun üzerinde inşa olacak sosyalizm-komünizmdir. Bu devrim verili durumda sürekli devrim, sosyalist devrimdir. Yine verili durumda bu devrim zorunlu olarak şiddeti içerecektir. Ezilenlerin şiddetinin meşruluğunun mottosundan kaynaklı bu durum zorunlu bir gerçekliktir. Burjuvazinin servetinin bekçiliğini yapan devletin ele geçirilmesi değil, parçalanması noktasında ancak proletaryanın hegemonyası gerçekleşecek ve sosyalizmin-komünizmin inşası böyle başlayacaktır.

Bu durum aynı zamanda burjuvazinin ekonomik, siyasi mülksüzleştirilmesi demektir. Yani devlet parçalansa da ancak burjuvazinin serveti müsadere edildiği noktada ( Üretim ve tüketim araçları üzerinde bütünsel mülkiyet olarak ) sosyalizm-komünizmin inşa süreci tamamlanacaktır. Elbette bugünkü verili durum böylesi bir devrimin şiddet ile mümkün olacağını göstermektedir. Ama şiddeti içermeyen bir devrim zorunlu olursa bu Marksizm’in insanlığın kurtuluşu mottosuna uygunluğundan istenilen olacaktır.

Bu inşa süreci yalnızca üretim ve tüketim araçları üzerinde bütünsel mülkiyetin ortadan kaldırılması ile değil, üretim ve tüketim araçlarının toplumsal-sosyal mülkiyeti ( devlet mülkiyeti değil ) ile başlayacak ve sonuçlanacaktır.

Kapitalizm bir dünya sistemi olduğu için sosyalizm-komünizm de bir dünya sistemi olarak şekillenecektir. Böylesi nesnel durum tek veya bir kaç ülkede devrim olsa da sosyalizmin tamamlanması ancak dünya devrimi ile mümkün olacaktır. Bu durum yani dünya devrimi yalnızca iş gücünün meta olmasını değil, tüm meta üretimini ortadan kaldıracaktır.

Zorunluluk ve özgürlük alanlarının diyalektik birliği olarak sosyalizm-komünizm nihai olarak kültür egemen olacaktır.

Sosyalizm-komünizmin önemli ilkesi olan “geri çağırma” başat olarak delege unsuru olarak değil, doğrudan katılım olarak şekillenecektir. Bu anlamda komünizmin komünü temel olacaktır.

Çalışmayan yemez değil, çalışmayan yer ilkesi sosyalizm-komünizmin ilkesi olacak, bu bir yanıyla yaşlı ve engellileri kapsayacak, temelde ise çalışmanın zorunlu değil, gönüllü olduğunu gösterecektir.

Sosyalizm-komünizmde entelektüeller işçileşmeyecek, işçiler entelektüel olacaklardır. Bu komünizmin “yeni insanı” demektir. Bu durum işçilere dışarıdan bilim, teori vermek dışında içerden ideolojik ve siyasi olarak proletaryanın özne olması demektir.

Bu ve benzeri ilkelerin hayata geçmesi noktasında sosyalizm-komünizmde devlet güçlenmeyecek, inşa sürecinin başından itibaren sönümlenecek ve giderek ortadan kalkacaktır. Bu yetenek ne olursa olsun bütünsel ihtiyacın karşılanmasının adı olan komünizm demektir.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 32 87
2. Fenerbahçe 32 85
3. Trabzonspor 32 52
4. Beşiktaş 33 51
5. Rizespor 32 48
6. Başakşehir 32 46
7. Kasımpasa 32 46
8. Sivasspor 32 44
9. Antalyaspor 32 42
10. Alanyaspor 32 42
11. A.Demirspor 32 40
12. Samsunspor 32 38
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 32 37
15. Konyaspor 32 36
16. Hatayspor 32 33
17. Gaziantep FK 32 31
18. Karagümrük 32 30
19. Pendikspor 32 30
20. İstanbulspor 32 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 30 68
2. Göztepe 30 60
3. Kocaelispor 30 52
4. Ahlatçı Çorum FK 30 52
5. Sakaryaspor 30 51
6. Bodrumspor 30 49
7. Boluspor 30 46
8. Bandırmaspor 30 46
9. Gençlerbirliği 30 44
10. Erzurumspor 30 41
11. Manisa FK 31 36
12. Keçiörengücü 30 36
13. Şanlıurfaspor 30 34
14. Ümraniye 30 34
15. Tuzlaspor 30 32
16. Adanaspor 30 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 30 7
Takımlar O P
1. M.City 32 73
2. Arsenal 32 71
3. Liverpool 32 71
4. Aston Villa 33 63
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 33 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 32 43
12. Fulham 33 42
13. Bournemouth 32 42
14. Crystal Palace 32 33
15. Brentford 33 32
16. Everton 32 27
17. Nottingham Forest 33 26
18. Luton Town 33 25
19. Burnley 33 20
20. Sheffield United 32 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 31 78
2. Barcelona 31 70
3. Girona 31 65
4. Atletico Madrid 31 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 31 50
7. Valencia 31 47
8. Real Betis 31 45
9. Villarreal 31 39
10. Getafe 31 39
11. Osasuna 31 39
12. Las Palmas 31 37
13. Sevilla 31 34
14. Deportivo Alaves 31 32
15. Mallorca 31 31
16. Rayo Vallecano 31 31
17. Celta Vigo 31 28
18. Cadiz 31 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 31 14