18.03.2023, 11:52

Depremin unutulmaması için her çaba önemlidir

Depremin yıkımı ,acısı, bütünsel zorlukları devam ederken birde buna Urfa , Adıyaman, Malatya’da sel felaketi eklendi. Nasıl ki depremlerde kapitalizm öldürüyorsa, hiç tartışmasız sel veya diğer felaketlerde de kapitalizm öldürüyor. Doğayla oynayan kapitalizm doğanın intikamına adeta esir olarak enkazın altında kalıyor. Depremle birlikte insanlar öyle paradoks yaşıyorlar ki, yakınlarının canlı kurtarılmasından umutlarını kestikleri noktada ölü bedenlerini arıyorlar, bu olmazsa mezarlarını arıyorlar, bunlar olmazsa kefen arıyorlar, isimlerini arıyorlar. İnsanlara bu dayanılması zor acıyı yaşatan kapitalizme lanet olsun.

Yaşaması gereken insanları öldüren kapitalizmin egemenleri taammüden cinayet işleyerek suçlu durumundadırlar. Depremde çürük zeminlere ve depreme dayanıksız konut yaparak yüz binlerce ölüm ve yaralanan insanlardan sorumludur egemenler. Yine dere yataklarına konut yaparak adeta ölümlere davetiye çıkarmaktadırlar. Son sel felaketinde Urfa, Adıyaman, Malatya’da depremden kurtulan 15 insan sele kapılarak hayatlarını kaybetmişlerdir. Kayıpların olduğu da söyleniyor. Yine egemenlerin rutin ihmal, tedbirsizlik, geç kalma durumları bu sel felaketinde de açıkça görülmüştür. Yağış olacağı bilinmesine rağmen alt geçitler belirli saatler için kapatılsa ölümlü kazaların önüne geçilebileceği belirtilmektedir.

İşte bu ve benzeri doğa felaketlerine siyaset üstü yaklaşmak gerekir diyen egemen anlayış bilinçli bir illüzyon yaratmakta, manipülasyon yapmaktadır. Kendilerinin her düşünce ve adımları siyasetken, geniş kitlelerin siyasetle ilgilenmelerine çıkarlarına küçük bir engel olmaya bile tahammül edememektedirler. Elbette ki burjuva siyasetin kirliliği ve yıkımı anlamında siyaset üstü olmak yanlış değildir. Ama insanı ilgilendiren her alanın siyasetten azade olmayacağı açıktır. Siyasetin en örgütlü ve yoğunlaşmış hali olan kapitalist devletin varlığı bu felaketlerin siyaset üstü değil, tersine siyasetin çürümüşlüğü, vahşiliği, geberen olmasını göstermesi anlamında, siyaset öldürüyor diyoruz.

Seçimlere 2 ay gibi az bir zaman kaldığı süreçte burjuva siyasetin her boydan küçük oyunları çıkarları gereği devam etmektedir. Gelinen noktada artık geniş emekçi kitleler için ekonomik sorunlarla birlikte yer yer somut duruma göre ondan bile başat olan deprem ve diğer felaketler öne çıkmış durumdadır. Bu anlamda siyasal ve toplumsal muhalefet ve özellikle de sol-sosyalistler için adeta bir laboratuar ve turnusol süreci yaşanmaktadır. Bu süreçte hemen her kişi ve çevre bilinçli geniş kitlelerin basıncı doğrultusunda adeta testten geçmektedir.

Bu noktada deprem gerçeğine dünyadan bir örnekle verdiğimizde yapılması gerekenlerde kendi içinde netleşecektir. Nikaragua’da Somaza döneminde 1972 de yaşanan depremle 10 bin kişi ölürken, bu yıkım kendi alternatifini de yarattı. Dükkan sahibi esnaf, şehirli beyaz yakalılar, kilise sosyalistlerin cephesine geçti. Depremden 7 yıl sonra da Sandinistler iktidara geldi. Dolayısıyla kapitalizmden kaynaklı kriz ve çöküş durumu nesnel olarak devrimci durum yaratırken, deprem felaketleri bu süreci daha da hızlandırmaktadır.

Türkiye’de yaşanan büyüklüğü ve şiddeti ile adeta bir felaket olan deprem aynı günde 2 deprem olarak yaşanması ve 11 il ve yaklaşık 14 milyon nüfusu kapsaması anlamında asırlık bir felaket olarak kayda geçmiştir. İnsanlar hemen her şeylerini kaybettikleri için yaşadıkları sonsuz acı ile şimdilik sessizlik hakimdir. Ama süreç içinde insanlar bu büyük felaket ve yıkımın gerçek nedenlerini kavradıkları ölçüde isyan durumuna geçmeleri sürpriz olmayacaktır. Bu anlamda devrimci durumun diyalektik anlamında bilimsel yasaları olan yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerin de yönetilmek istemeği koşullardan geçilmektedir. Aynı zamanda devrimci durum için nesnel şartlardan olan emek-sermaye çelişkisi uzlaşmaz olarak devam etmektedir. Türkiye’de yaşanan deprem felaketi bu durumu daha da derinleştirmiş, aleni ve görünür hale getirmiştir.

Bu noktada yapılması gereken öznel şartların yaratılmasıdır. Bunun da en bütünsel ifadesi Devrimci Komünist İşçi Partisinin oluşumundan geçmektedir. Bu parti yapılanması evrensel ve güncel doğruları diyalektik olarak kapsadığı noktada çözümün anahtarı olacaktır. Kapitalizm ve kapitalist devlete karşı disiplin ve merkeziyetçilik içe dönük ise demokrasi bu partinin ilkesi olacaktır. Yani bu ilke diyalektik olarak dikey ve yatay örgütlenmelerin adı olacaktır. Bu partide her sınıf ve tabaka kendisinin katılımını ve çözümlerini görecektir. Bu parti dar anlamda işçi sınıfının mavi, gri, beyaz yakalıları, geniş anlamında tüm emekçilerin partisi olacaktır. Bu parti indirgemeciliğin, vulgarlığın, nobranlığın, ikameci ve sekterliğin adeta panzehiri olacaktır. Gönüllülüğün esas olması özgürlüğün engelini ortadan kaldıracak, en yüksek özgürlüğe ulaşmanın zeminini oluşturacaktır.

Gelinen noktada hem böylesi bir partinin oluşturulması hem de akut olan faşizme karşı işçi sınıfı öncülüğünde en geniş anti- faşist birlik daha da önemli hale gelmiştir.Bu anlamda siyasi birlikler , ittifaklar, eylem birlikleri ne anlama geliyor. Üzerinde genel olarak durmak gerekmektedir. Bu durum 14 milyonluk deprem yaşayan bölge gerçekliği içinde daha da önemli olacaktır. Geçmiş yazılarımızda sosyalistlerin birliği ve faşizme karşı birlikler üzerine değerlendirmelerimiz oldu. Yalnız bizler değil, diğer çevreler, siyasetler tarafından geçmişte başlayan bu birlik tartışmaları başat olarak sonuç alınmadan dağılmıştır.

Başlarken çok gönüllü ve istekli olunmasına rağmen, uygulama ve pratikte başarılı olunmamıştır. Bu durumun temel nedeni de işçi sınıfına gönülsüz veya yarı gönüllü yaklaşım ondan kopuşu getirmiştir. Üstünlük için yarış, yetki için rekabet küçük burjuva anlayışı katı ilkesellik ile ilkesizliğin adı olmuştur. Birlikler sonuçta bir paylaşım, ortaklaşma olduğu için bu anlayışın kabulü birilerinin kariyerlerinin, saltanatların yıpranması veya ortadan kalkmasını getireceği için birliklerden kaçış adeta kurtuluş olarak görülmektedir.

Siyasi birliklerde dahil hiç bir birlik özneler zorlaştırmaz, katı yaklaşmazlarsa kolaylıkla çözülür. Birliklerde tunç yasaları gibi katı kurallar ilkelerden ödün vermemek adına savunulduğunda o çevre veya kişiyi rahatlatır ama milyonların sorununu çözümsüz bırakır. Somut duruma geldiğimizde siyasi birliklerde bile şu savunu yeterli olacaktır. ( konumuz bu olmadığı için ve konuyu dağıtmamak için çok önemli gördüklerimizi ele alarak kısa geçiyoruz ) Kapitalizm için üretim ve tüketim araçları üzerinde kapitalist mülkiyet, ücret, fiyat, kârın bu mülkiyet üzerine şekillenmesi, işgücü ile birlikte hemen her şeyin meta olmasını savunmak yeterli olacaktır. Sosyalizm-Komünizm için üretim araçları ve tüketim araçları için toplumsal-sosyal mülkiyet, tüm meta ilişkilerinin ortadan kalkması, devletin sosyalizmin inşasının başlangıcından itibaren sönümlemesinin gerçekleşmesini savunmak yeterli olacaktır.

Elbette teorik, politik bir çok konu olduğu bilinmektedir. Örneğin bir sosyalizm anlayışının değerlendirmesi olan, Bürokratik devlet kapitalizmi, dejenere olmuş işçi devleti, bürokratik sosyalizm gibi farklı değerlendirmeler, alt maddeler olarak ve herkesin durduğu yerdeki savunusuna engel olunmadığı noktada birlikler rahatlıkla devam edecektir. Eğer bu anlamda birlikler öne çıkarılırsa sosyalistlerin siyasi birlikleri rahatlıkla devam eder. Tersi durumda ayrılıklar öne çıkarılırsa küçük sorunlar bile ayrılığa neden olur. Dolayısıyla işçi sınıfı ve emekçiler için hemen her kazanım birliklerden geçmiştir. Bu birliklerin ilkeli olması göründüğü gibi ayrılıkların değil birliklerin garantisidir.

Yine ülkenin somut durumuna ve kapitalizmin gelişimine dönük ekonomik, politik, sosyolojik, kültürel tüm konularda da bir dizi ortaklaşma rahatlıkla bulunur, farklılıklara engel olunmadığı noktada birlikler daha da zenginleşir ve yetkinleşir. Bu noktada komünist değerlerin içselleştirilmesi yeterli olacaktır. Devrimci anlayış ve hoşgörü çerçevesinde diğer örneğin devlet, emperyalizm, faşizm vb. gibi konularda ortak noktalar rahatlıkla bulunacak, farklılıklar engel değil zenginlik olacaktır. Bu tutum derinliğine kavranmadığı noktada görünüşte ilkesizlik, a-politiklik, teorisizliği savunmak gibi görülebilir ama bu birlikleri ısrarla savunmak kapitalizm ve faşizmin geriletilmesi veya ortandan kalkması somut durumda bu tip birliklerden geçtiği için gerekli ve zorunludur. Ayrıca bu tutum bir dizi çevre tarafından bin bir emekle oluşturulmuş teori ve siyasi birikimin reddi de değildir.

Öyle bir siyasi garabet durum yaşanıyor ki Türkiye’de sosyalistlerin birliği bile zor değilken, faşizme karşı birliklerin önüne bile adeta ilkesellik adına siyasi set çekilmektedir. Bilinir ki başarılı olmuş faşizmler varsa, yıkılmayacak faşizmlerin olmadığı tarihsel olarak yaşanılarak görülmüştür, kanıtlanmıştır. Yine Brecht’in özgün sözleri ile dışarıda faşizme karşı birlik olamayanlar içerde- cezaevlerinde birlikleri tartışırlar yaşanmışlığın getirdiği bir tezdir. İşte başarılı olmuş sosyalistlerin siyasi birliğine bir örnek RSİDİP Praksisidir. Hizipler toplamı olan Bolşevikler, Menşevikler, Sosyal Devrimciler vb aynı partide olarak kitleselleşmeyi başarmışlardır.

Başarısız bir örneği de geçmişe gitmeden Türkiye’den vereceğiz. Kısa zaman önce kurulan iki ittifaktan Emek ve Özgürlük ve Sosyalist Güç Birliği siyasi birlik bile rahatlıkla kurabilecekken , faşizme karşı eylem birliği bile kuramamışlardır. Bunun başat sorumlusu Sosyalist Güç Birliğinin sekter , ikameci tutumu olmuştur. İttifaklar ve eylem birliklerinin ilkeleri olan emperyalizm karşıtlığı, sınıf ekseni, laikliği Emek ve Özgürlük İttifakı da en az kendileri kadar savunmasına rağmen, Sosyalist Güç Birliğinin , birliği değil ayrılığı öne çıkarmasının hiçbir makul gerekçesi doğru olmamıştır. Ama Emek ve Özgürlük İttifakının da bu süreçte hata ve yanlışları olması sürpriz olmayacaktır. Açıktır ki yeni olmasına rağmen Emek ve Özgürlük İttifakı seçimlere dönük kendi içlerinde ayrılıkların tohumunu atan ayrı seçime girmeyi TİP le başlatarak yine müzmin bir bölünme hastalığını başlatmazlarsa önemli ve tarihsel görevlerini yerine getirmiş olacaklardır.

Yukarıda birlik konusunda bir değerlendirme yapmamızın önemli nedenlerinden birisi de deprem gerçekliği artık bütünsel saikleri ile sosyalistlerin- komünistlerin programlarında temel öncelik olarak yer almalıdır. Dolayısıyla bizde deprem bölgesine dönük sosyalistler-komünistler olarak ne yapılmalının öneminden dolayı başlangıç anlamında genel bir değerlendirme yapmanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

Öncelikle sosyalistlerin deprem olduğu ilk günlerle birlikte bölgede olmaları, zor şartlarda depremzedelere küçük olanaklarla büyük özveri göstererek yardıma koşmaları, farkındalık yaratmıştır. Karşıtları olanlara bile güven vermiştir. Bu anlamda önemli görevleri yerine getirenler olarak sosyalist-komünistler bundan sonra ne yapmalılar, somut gerçeklikten kopmadan depremzedelere güçleri oranında yardımlar devam etmelidir. Bölgeden kopmamak ve yardımlar dışında da paylaşmak ve dayanışmayı bırakmamalıdırlar. Bir de özellikle süreç içinde depremzedelere dönük nasıl bir komünist faaliyet doğru ve gerçekçi olur bunun üzerinde ciddi olarak durmalı, yoğunlaşmalıdır. Elbette deprem bölgesi dışında komünist faaliyet ile deprem bölgesinde faaliyet aynı olmayacaktır. Manevi, maddi hemen her şeyini kaybeden insanların acıları çok yoğun olduğu koşullarda ihtiyatlı davranılmaz ise en küçük yanlışlık büyük kopuşları getirecektir.

Bu anlamda süreç içinde ajitasyon, propaganda, örgütlenme komünist faaliyeti diyalektik, somut, anlaşılır olmak zorundadır. Nasıl ki yardımlar ile bir farkındalık yaratılmış ise komünistler hakkında yalan, yanlış bilgileri ve önyargıları dağıtmak için depremzedelerin hassasiyetleri olan din veya gelenek, görenek vb. asla öne çıkarılmamalıdır. Ayrıca siyasi çıkar yani komünist çıkar için bile yaklaşım yanlış olacaktır. Bu anlamda karşılarında kendi kişisel veya örgütsel çıkarları için değil depremzedelerin gerçekleri görmesine kendilerinden öğrendikleri de dahil katkı sunmak amaçları olduğu sahici bir şekilde gösterilmelidir. Bu noktada süreç içinde örneğin üç ayrı sosyalist örgütün ayrı ayrı miting yapması kitle nezdinde olumsuzluk yaratırsa sürpriz olmayacaktır.

Dolayısıyla sosyalistlerin ortak programlar etrafında birlik olarak komünist faaliyet içinde olmaları hem sosyalistleri- komünistleri güçlendirecek hem de depremzedelere güven verecektir. Soyut, somut, somut ,soyut anlayış diyalektik saiklerle hayata geçmelidir. Öncelikle depremlerin oluşunu yani felaketi önlemek mümkün olmasa da afeti önlemek rahatlıkla mümkündür. Bu anlamda depremzedelere ölümleri yaratanların deprem de değil, binalarda değil kapitalizm olduğu somut verilerle anlatılmalıdır. Bu kadar büyük depreme çare yoktur anlayışı deprem anında ve deprem sonrasının bir tutumu olsa da ( Bu anlayış da doğru değildir ) deprem öncesi bütünsel olarak depreme dayanıklı konutlar yapılsa bu ölümler asgari düzeyde kalacaktır.

Bu durum yani yüz binlerin ölüm ve yaralanması soyut düzeyde kapitalist mülkiyet, kapitalist meta ilişkileri sonucu yaşandığı, somutta ise müteahhit, yapı elemanları, ilgili mimar ve mühendisler, ilgili belediye ve bağlı olduğu siyasi kurumu kapsadığı örneklerle anlatılmalıdır. Kapitalist devletin deprem öncesi, sırası, sonrasında yokluğu değil, varlığıyla ölümlerin, yaralıların sorumlusu olduğu belirtilmelidir. Kapitalist devletin soyutlama düzeyde yoksulları değil, burjuvaziyi koruduğu, somut olarak da başta askerler olmak üzere 3 gün kurtarma , yardım ekiplerinin bölgeye geç gelmesiyle binlerce ölümlerden sorumlu olduğu anlatılmalıdır.

Ayrıca depreme dönük kalıcı, radikal çözümün sosyalizm-komünizmden geçtiği somut verilerle, çekincesiz anlatılmalıdır. Çünkü kapitalizmde iktidarlar sürekli değişirler, ılımlı bir iktidar olur asgari olumlu işler yapar. İktidar değişir, gerici, faşizm eğilimli iktidar gelir ( Bugünkü iktidar gibi ) tüm kazanımları geri alır ve yenilerini ekler. Dolayısıyla üretim ve tüketim araçları üzerinde toplumsal- sosyal mülkiyetin adı olan komünizmde, tüm meta ilişkileri ortadan kalkacaktır. Üreten ve yönetenlerin iktidarı olan komünizmde, kâra dönük değil, insan ihtiyacına dönük hareket edileceği için depremde kapitalizm öldürür derken, komünizm yaşatır diyoruz. Kısaca kapitalizmin öldürdüğünü, sosyalizm-komünizmin yaşattığı tüm soyut-somut özellikleri ile anlatılmalıdır.

Yine somut düzeyde akut olarak ilk yapılması gereken depreme her boyutunda hazırlıklı, dayanıklı yapılaşma zorunlu olmalıdır. Bu konutlar depremzedelere parasız ve önceki konutları büyüklüğünde verilmelidir. Yeniden yapılaşma yalnız sağlam konut inşası değildir. Tüm bir kentin yaşanır hale getirilmesidir. Yıkılan fabrika, işyerleri yeniden yapılmalıdır. Küçük esnafın tüm borçları silinmeli, işyerleri tekrar açılmalıdır. Bölgenin tarım ve hayvancılık temel yaşam alanları olduğu için depremde kaybettiği tüm zararları borç değil, karşılık beklenmeden ödenmelidir. Deprem bölgesinde depremden kaynaklı yakın tehlike nedeniyle işçilerin çalışmama hakkı yasaldır. Tüm hakları ( ücretler dahil ) saklıdır. Bu yasal duruma rağmen patronların aç gözlülüğü sonucu işe çağrılan bir işçinin yaşamını kaybettiği belirtiliyor. Ayrıca işsiz kalan ve diğer yoksul insanların tüm ihtiyaçlarını karşılamak için karşılıksız ekonomik destek yapılmalıdır.

Tüm bu talepler ve hedefler ajitasyon, propaganda, örgütlenme şeklindeki komünist faaliyetler öncelikle gençleri kapsamalı, onların her düzeyde katılımı sağlanmalıdır. Hem deprem gerçekliğini, hem de bölge gerçekliğini en somut ve gerçekçi bilenler depremzedeler olduğu için onlardan öğrenmek zenginlik olarak görülmeli ve öğrenilenler komünist programın önemli ilkesi ve bir katkı olarak görülmelidir. Elbette bu komünist faaliyet somutu gözeterek ve yaratıcı bir şekilde diğer kentlere göç eden insanları da kapsamalıdır.

SONUÇ YERİNE

Kapitalizmin kirliliği deprem gerçeğinin günlük gelişmeleri ile bütün hız ve yakıcı olarak devam etmektedir. Felaket kapitalizmi de denilen kapitalizmin depremle birlikte çürümüşlüğü, vahşiliği her uygulamasında açık ve net olarak görülmektedir. Kızılay’ın Ahbap’a çadır satarak 96 milyon gelir elde etmesi tartışılması devam ederken ( Kızılay başkanı aile şirketini bırakması, başkanlıktan istifa etmesi akçeli çıkarlarından kaynaklı mümkün olmadığı görülmüştür ) şimdi de AFAD’ın depremzedelere 85-95 bin karşılığında konteynır satışı yapması, yolsuzluk vb. gibi kirlilik devlet kurumlarının sınıfsal yanını net olarak göstermektedir.

Yine Kızılay’ın yandaş taşeron şirketlere çadır yaptırdığı, Kızılay’ın kira paralarına yandaş şirketlerin çöktüğü söyleniyor. Bu arada salgın hastalıkların da giderek geliştiğini Esin Şenol’un veba uyarısı yapması ciddiye alınmalıdır.

Bir başka deprem gerçekliği de cezaevlerinde yakıcı şekilde görülmektedir. Zaten uzun yıllardır cezaevinde adeta esir hayatı yaşayan özellikle siyasi tutsakların zorlukları devam ederken bir de buna yakınlarını deremde kaybetmeleri eklenmiştir. Tutsaklar hakları olarak geçici de olsa ceza indirimi, af veya erteleme istemektedirler. Depremde her şeyini kaybeden insanların yalnızlığına bir ölçüde de olsa çözüm olabilecek olan tutsakların bu talebi zaman kaybetmeden hemen yerine getirmelidir. Bu taleplerinin kazanılması için yalnız tutsakların mücadelesi yeterli olmamaktadır. Dolayısıyla dışarıdaki tüm toplumsal ve siyasal muhalefet de tutsakların bu taleplerine destek vermelidirler.

Yine depremde özellikle ilk günlerde kurtarma faaliyeti için eğitim ve araç vb. anlamında donanımlı olan askerlerin sahaya çıkmamaları bir çok insanın enkaz altından çıkamayarak , kaybedilmelerini getirmiştir. Ama bir garabet durumda Milli Savunma Bakanı Akar’ın açıklamasına göre depremde 100 askerin öldüğünü belirten Akar ölen askerlerin rütbesini söylemeyerek kendi yanlış ve zaaflarının üstünü örteceğini zannetmektedir. Kapitalizmin kirliliğine en temel örnek, kurtarıcılardan olan askerlerin ölümü olmuştur. Bu durum deprem öncesi en korunaklı olması gereken askerler ölüyorsa bu Akar’ın sahaya ilk gün bütün gücümüzle çıktık açıklamasını da çürütmektedir.

Sonuçta bu deprem felaketinin unutulmaması için her türden çaba ve duyarlılık toplumsal ve siyasal muhalefetin temel görevi olmalıdır. Unutulmayı kanıksamak ve alışmak genel bir eğilim olduğu için deprem gerçekliğini gündemden düşürmemek çok önemlidir. Önceki yazılarımızın bazılarında Gezi’den bugüne önemli tüm olayların unutulmaması gerekenleri ısrarla belirtmiştik. Ama 100 binleri kaybettiğimiz Pandemi bile unutulmuş ve egemenlerin istediği şekilde gündemden düşürülmüştür.

Bu noktada depremin unutulmaması için her çaba önemlidir. Dikkat çekmek ve duyarlılık ve farkındalık yaratmak için tanınmış insanların öncülüğü daha önemli hale gelmiştir. Yakın geçmişte Tarkan ve Gülşen’in küçük çaplı muhalif açıklamaları bile önemli olmuştur. Son günlerde de Kemal Sunal’ın oğlunun kapsamlı bir deprem bildirgesini TV de okuması önemli olmuştur. Benzeri açıklamalar diğer muhalif sanatçılardan da beklenmektedir.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 14 33
2. Fenerbahçe 14 32
3. Trabzonspor 14 31
4. Göztepe 14 26
5. Samsunspor 14 25
6. Beşiktaş 14 24
7. Gaziantep FK 14 22
8. Kocaelispor 14 18
9. Başakşehir FK 14 16
10. Alanyaspor 14 16
11. Konyaspor 14 15
12. Çaykur Rizespor 14 14
13. Antalyaspor 14 14
14. Kasımpaşa 14 13
15. Eyüpspor 14 12
16. Kayserispor 14 12
17. Gençlerbirliği 14 11
18. Fatih Karagümrük 14 8
Takımlar O P
1. Pendikspor 15 32
2. Bodrum FK 15 30
3. Amed SK 15 29
4. Esenler Erokspor 15 28
5. Erzurumspor FK 15 26
6. Çorum FK 15 25
7. Iğdır FK 15 25
8. Serik Belediyespor 15 25
9. Bandırmaspor 15 23
10. Van Spor FK 15 21
11. Boluspor 15 20
12. Sivasspor 15 20
13. Sakaryaspor 15 19
14. Keçiörengücü 15 18
15. İstanbulspor 15 15
16. Ümraniyespor 15 15
17. Sarıyer 15 14
18. Manisa FK 15 13
19. Hatayspor 15 5
20. Adana Demirspor 15 2
Takımlar O P
1. Arsenal 14 33
2. Manchester City 14 28
3. Aston Villa 14 27
4. Chelsea 14 24
5. Crystal Palace 14 23
6. Sunderland 14 23
7. Brighton & Hove Albion 14 22
8. Manchester United 14 22
9. Liverpool 14 22
10. Everton 14 21
11. Tottenham 14 19
12. Newcastle United 14 19
13. Brentford 14 19
14. Bournemouth 14 19
15. Fulham 14 17
16. Nottingham Forest 14 15
17. Leeds United 14 14
18. West Ham United 14 12
19. Burnley 14 10
20. Wolverhampton 14 2
Takımlar O P
1. Barcelona 15 37
2. Real Madrid 15 36
3. Villarreal 14 32
4. Atletico Madrid 15 31
5. Real Betis 14 24
6. Espanyol 14 24
7. Getafe 14 20
8. Athletic Bilbao 15 20
9. Rayo Vallecano 14 17
10. Real Sociedad 14 16
11. Elche 14 16
12. Celta Vigo 14 16
13. Sevilla 14 16
14. Deportivo Alaves 14 15
15. Valencia 14 14
16. Mallorca 14 13
17. Osasuna 14 12
18. Girona 14 12
19. Levante 14 9
20. Real Oviedo 14 9