YA BİAT YA TUTSAKLIK DÜZENİ

Özlem Çerçioğlu olayı, yargının siyasetin sopasına dönüştüğünü bir kez daha gösterdi.

Türkiye’de siyaset artık sandıkla değil, yargı sopasıyla dizayn ediliyor. Son örnek, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun cezaevine girmemek için AKP’ye katılması oldu. Bu adım, sadece bir siyasi transfer değil; yargının tamamen siyasetin kontrolüne girdiğinin ve muhalefet üzerindeki baskının ulaştığı boyutun çarpıcı bir göstergesi.

Artık belediye başkanlarının önünde iki yol var: İktidarın yanında hizaya girmek ya da siyasi dava kumpaslarıyla cezaevine atılmayı göze almak. Bu, “ya bizden olursun ya da seni bitiririz” düzenidir. Adaletin terazisi çoktan devrilmiş, yerine sarayın terazisi konmuştur.

Cezaevindeki belediye başkanlarının çoğu, halkın oyuyla seçilmiş, görevini yapan ama iktidara biat etmeyen isimler. Suç dosyaları değil, siyasi dosyalarla tutuklular. İktidarın ajandasına uymayan her yerel yönetici, yolsuzluk bahanesiyle, terör yaftasıyla ya da uydurma suçlamalarla saf dışı bırakılıyor.

Çerçioğlu olayı, bir kişinin siyasi tercihi değil; yargı bağımsızlığı kalmamış bir ülkede hayatta kalma stratejisi. Ama bu strateji, aynı zamanda bir gerçeği de ifşa ediyor: Türkiye’de muhalif olarak kalmanın bedeli, özgürlüğünden vazgeçmek.

Ve şunu artık yüksek sesle söylemek gerekiyor:
Cezaevindeki tüm belediye başkanları, siyasi birer tutsağa dönüşmüştür. Bu, hukuk devleti ilkesinin çöküşüdür. Bu, halkın iradesine vurulmuş prangadır. Ve bu prangayı kırmanın yolu, biat edenleri değil, bedel ödeyenleri sahiplenmekten geçiyor.

Unutmayın: Bugün biat etmeyenler tutsak,zulme direnmezsek yarın hepimiz esir olacağız.