14.01.2023, 12:19

Yenilmeyen faşizmler de olmayacaktır, olmamıştır.

GENEL DEĞERLENDİRME ASIM ÖZ 12-1-2023

Küresel kapitalizmin her ülkeyi muhteva olarak kapsayan kriz alametleri giderek daha görünür hale gelmiştir. Kapitalizmin klasik kriz şekillenmesi geçmiş ve bugünü kapsayan diyalektik saiklerle devam ediyor. İlk kapsamlı kriz 1825’te, ikincisi 1838’da patlak vermişti ve ABD ‘yi etkisi altına almıştı. Aynı şekilde 1847-1848 krizi de Batı Avrupa ve ABD’yi etkisi altına almıştı, Onu 1873, 1882, 1890 krizleri takip etti. Fakat bu krizler silsilesinde 1873 krizi, “yapısal” olma özelliğiyle diğerlerinden farklıydı. Nitekim kriz dönemsel olarak ancak kolonyalist yayılma ( sömürgecilik ) sayesinde aşılabilmişti.

Bu kriz durumu “ uzun dalgalar” teorisiyle 4 aşamada gerçekleşiyor. 1- Kriz, 2-Depresyon, 3- Faaliyetlerin canlanması, 4- Yükseliş. Kapitalizmin bu çevrim yasaları diyalektik olarak devam ediyor. “ Uzun dalgalar” teorisiyle ilgili ilk derli toplu formülasyon Rus iktisatçı Nikolay D. Kondratyev tarafından 1920’li yılların başında yapıldı. Kondratyev’e göre her dalga 50 yıllık bir dönemi kapsıyordu ve bunun ilk safhasında üretim, verimlilik ve ortalama kâr oranları yüksek seviyelerde seyrediyor, ikinci safhadaysa, üretim, verimlilik ve ortalama kâr oranları düşük seviyelerde gerçekleşiyordu.

Mandel ise, sürecin anlaşılması bakımından ekonomi dışı bileşenlere, fetih savaşlarına, kapitalist sermaye birikim olanaklarının daralmasına veya genişlemesine, kapitalistler arası rekabetin aldığı biçime, sınıf mücadelesinin seyrine, devrim ve karşı devrim gibi belirleyiciliklere vurgu yapıyordu,

Gelinen noktada ise küresel kapitalizm “yapıcı yıkıcılıktan”, “yıkıcı yıkıcılığa” diyalektik saiklerle dönüşmüştür. Bunun somut ifadesi ise çöküş şeklindeki nihai kriz olup dönemi belirlemekte, etkilemektedir. Kapitalizmin ortaya çıktığı ilk dönemlerde kâr oranlarının yüksekliği ve istikrarı için artı değer, yeni değer, fazla değer üretiminde istikrarlı bir sistemi varken, bu dönemde ise kapitalizmin artı değer, yeni değer, fazla değer üretmede ciddi zorlandığı açıktır. Bu durum çöküş ve nihai krizi de diyalektik olarak gündeme getirmiştir. Dolayısıyla artık dönem yalnız kapitalizm-emperyalizm çağı değil, aynı zamanda karşıtı olan devrimler çağıdır. Bu da nesnel saiklerle başat olarak proletarya devrimleri çağıdır.

Geçmişte kapitalizmin bu ekonomik durumu ( Yani kriz, çöküş hali ) gelinen noktada siyasi olarak klasik faşizmin özgül uygulamaları ile dönemi şekillendirmiştir. Yani faşizmin dönemsel uygulamaları özgün olarak Roma Yürüyüşü, Uzun Bıçaklar Gecesi, Birahane Baskını, Reichstag Yangını olarak şekillenmiştir. Dönemsel olarak ise geldiğimiz noktada faşizm neo-faşizm olarak şekillenmiştir. Bunun somut ifadesi Trump’ın faşist güruhu tarafından Kongre binasına baskın yapılarak 5 kişini ölümü ile sonuçlandı. Benzer bir faşist baskında Brezilya’da yaşanmıştır. Faşist Bolsonaro taraftarları da hükümet binasına saldırarak bu biçim seriyi devam ettirmiştir. Yine gelinen noktada Türk faşist hareketin iç bölünmesi ve kendi eski genel başkanlarını öldürme noktasında dahli olması ile birlikte yeni bir konseptle hareket etmeleri sürpriz olmayacaktır. Yani eğer faşist hareket seçimlerde iktidardan düşüp, ciddi bir oy kaybına uğrarsa yeni kurulacak iktidara karşı olarak hükümet binalarına baskın düzenlemeleri de sürpriz olmayacaktır.

Bu arada küresel kapitalizmin güncel yıkım politikaları da devam etmektedir. Bu noktada öne çıkan ve önemli gördüğümüz başta Türkiye olmak üzere benzeri ülkeleri örnek ve ders niteliğinde ilgilendiren bir konuyu değerlendirmek istiyoruz. Brezilya faşist başkanı Bolsonaro’nun, Lula’nıun seçimi kazanması ile ABD’ye kaçması ve bu durumun araka plan gerçekliği üzerinde duracağız. Brezilya ordusunun profesyonellik durumu orduyu siyaset dışında tutmadı. ( Bu durum başta Türkiye olmak üzere darbe ve darbe kalkışmaları ile bir dizi ülkede de daha somut görülmüştür ) Aksine ordu sosyal sınıflar ile siyasal örgütler arasındaki çatışmaları bastırmak amacıyla siyasete müdahale etmeyi hep sürdürdü.

1964’te ABD tarafından hem siyasi hem de maddi olarak desteklenen darbe sonucu iş başına gelen askeri cunta hem Güney hem de Orta Amerika’da kurulan diğer diktatörlükler için bir model olduğu gibi onlara destek de verdi. Sivil yönetimine geçilirken de cunta ordunun kurumsal özelliğini, bütçesini, istihbarat yapılarını garanti altına aldı, Sadece bu değil, ordu, içişlerine müdahale etme, düzeni garanti altına alma, her federal eyalette askeri polisi muhafaza etme hakkını koruyarak siyasi kurumlar üzerinde daimi bir vesayet uygulamaya da devam etti.

Yakın döneme geldiğimizde, 2016 yılında Dilma Rousseff’e karşı gerçekleştirilen darbe, iş dünyası, parlamento ile yargı güçlerinin işbirliğiyle yapılmıştı. Ordu kamuoyu önünde ihtiyatlı olarak davransa da perde arkasında sivil darbecilere destek verdi. Ordu Dilma’nın devrilmesinden sonra iktidara gelen Michel Temer hükümetini de gözetim altında tuttu, yargı başta olmak üzere devlet kurumlarına sürekli baskı yaptı. Balsonaro’nun 2018’de seçilmesi ise aşırı sağ için bir fırsat penceresi açan siyasi, sosyal, ekonomik krizlerin bir araya gelmesinin bir ürünüydü. Ordunun bazı kesimleri Bolsonaro’nun kampanyasını yürüttü, ordu Temer yönetiminden Bolsonara yönetimine geçiş sürecinin başından itibaren kendisini hükümetin teknokrat kanadı olarak sundu.

Brezilya’da militarizasyon sadece yürütme düzeyinde değil, aynı zamanda yasama ile yargıda da güçlü bir biçimde gerçekleşmişti. Sadece 2010-2020 yılları arasında 25 binden fazla asker seçimlerde aday oldu. Yine militarizasyon sadece devlet yapıları içinde gerçekleşmiyor. Ayrıca ülke dünyanın en şiddet dolu 50 şehrinden 17 sine, yani yüzde 34 üne ev sahipliği yapıyor. Artan militarizasyon bağlamında, Başkan Bolsonaro ile paramiliter gruplar ya da milisler arasında güçlü bağlar olduğu da sır değil. Bu paramiliter gruplar kamu güvenliği ajanlarından ölüm mangaları ile ilişkilidir. Bolsonaro’nun tabanındaki kesimler silahlı darbe yapmak için gerekli koşullardan yoksun olsalar bile darbe yapmaya hevesliler. İşte Brezilya’da Meclis- Kongre baskınında görülenlerde bu değerlendirmenin arka plan gerçekliğini somut ve net olarak göstermiştir.

Bu girizgahtan sonra Türkiye cephesinin güncel gelişmelerinin genel değerlendirmesine geçmek istiyoruz. Öncelikle seçimler yaklaştıkça kapitalizmin kirliliği ve faşizmin karanlığı kar topu gibi büyümekte ve adeta kirli çamaşırlar ortaya saçılmaktadır. Bu sürecin giderek hızlanması sonucu seçim güvenliği, sandık güvenliği ve hatta seçimin yapılmaması sürpriz olmayacaktır. Bu noktada özellikle seçime kadar sürdürmenin önemli olduğunu düşündüğümüz, İktidar, burjuva muhalefet ve sol-sosyalist muhalefetin dönemsel ve güncel gelişmelerinin değerlendirmesine devam ediyoruz.

İktidar için seçimleri kazanmak yani iktidarı bırakmamak için her yol mubah ve meşru görülmektedir. Ama bu durum iktidar içindeki çelişkilerin ( Bugüne kadar birbirlerine muhtaçlıktan kaynaklı sürekli ötelenen zorunlu çelişkiler olarak ) giderek hızlanacağını ve her türden bütünsel kırılmalar da sürpriz olmayacaktır. Bu noktada özellikle seçimlere kadar ve seçim sonrası olası bir iktidar değişikliği veya var olan iktidar devam etse de olası senaryolara, komplolara çoğu durumda başvurmak gerekecektir. Bunların uzun süreçte doğru olmaları da sürpriz olmayacaktır. Özellikle Eski Ülkü Ocakları Başkanının bir siyasi suikast sonucu öldürülmesi ile bu süreç daha görünür hale gelmiştir.

Yani bu suikastin yalnızca MHP’nin dahli dışında iç ve dış derin yerlerin desteği ile de yapılması sürpriz olmayacaktır. Bu durum bir yanıyla MHP içinde zaten potansiyel zemini olan ve her durumda kaos şeklinde yaşanan, faşistlerin kendi içinde kapışmalarını da tetikleyecek potansiyeli taşımaktadır. Bunun somut ifadesi karşılıklı güç gösterisi olarak görülmüştür. Cenazeye aktif ve kalabalık katılım ve Bahçeli ve Semih Yalçın’ın uzun sayılabilecek suskunluktan sonra adeta olayı sahiplenmesi ve tehdit vari açıklamaları da içeren saldırgan tutum ile de bu durum daha da belirgin hale gelmiştir.

Dolayısıyla bir yanıyla iç ve dış derin yerlerin dahli doğrultusunda MHP iç çatışması yaşanır ve kitleselleşirse darbe ve giderek faşizmin iktidarına zemin olmasının istenilmiş olması sürpriz olmayacaktır. Diğer yandan yine iç ve dış egemenlerin bir kanadının uzun zamandır bu iktidarın gidici olduğunu düşünerek ( ABD’nin son Türkiye’ye dönük raporunda Erdoğan kaybediyor açıklaması da bu durumu teyit ediyor ) Büyük koalisyon, Memleket koalisyonu şeklinde yeni hükümet arayışları bugün gelinen noktada Altılı Masa olarak somutlanmış durumdadır. Olası yeni Altılı Masa iktidarının çözmesi gereken en temel ve başat sorun Kürt sorunu olacaktır. İktidarın MHP’lileşmesi, yani MHP’ye muhtaç hali bu suikastle tersine dönüp MHP ‘nin zorunlu olarak AKP’ye muhtaçlığını getirmesi mümkün olacak, sürpriz olmayacaktır. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümünde engel olan MHP’nin yıpratılması ve giderek siyasi olarak zayıflaması içinde ( Zaten giderek güç ve oy kaybı yaşadığı açıktır ) böyle bir suikaste başvurulmuş olabilir diyoruz.

Elbette senaryo, komplo şeklinde bu tip gelişmelerin yaşanacak olması mümkün olsa da somut duruma baktığımızda Bahçeli ve MHP’nin uzun zamandır suskunluğu, Erdoğan’ın hala suskunluğunu devam ettirmesi bir yanıyla da adeta suç üstü yakalanmalarıdır. Olaya bir MHP yöneticisi ve milletvekilinin doğrudan, aleni katılması, görevde olan iki özel hareket polisinin suikasti gerçekleştirenleri İstanbul’dan, Ankara’ya getirmeleri, o kadar aleni görülmüş ki bu durum kaçışlarda mahir olan iktidarın bile adeta elini kolunu bağlamıştır.

Bu noktada iki somut gelişme bu olayın derinleşeceğini de göstermektedir. Bahçeli’nin suskunluktan sonra yine çok açık etmediği açıklamasında uzun zamandır kullanmadığı komünistleri de hedef göstermesi gözlerden kaçmamalıdır. PKK, FETÖ, bölücüler vb. kullanan Bahçeli bir de komünistleri hedef göstermesi de bilinçli olmuştur. Bu durum önceki yazımızda da değindiğimiz gibi yeri zamanı geldiğinde yalnız Kürt sorununda duyarlı olan komünistleri değil, diğer komünistlerin de hedefte olması demektir. Diğer gelişme faşist mafya patronu olan Çakıcı’nın tekrar derin yerlerin talimatı ile piyasaya çıkmasıdır. Çakıcı’nın kurt işaretli silahlı tosuncuklarının gösterisinin servis edilmesi görünüşte vize engeli çıkaran Yunanistan’a dönük gözükse de derinlikte geniş emekçi kitlesine korku salmak saiki ile yapılmış olup, şayet seçim kaybedilirse zaten uzun zamandır dilendirilen sivil silahlı güçlerin hazırlık yaptığının da göstergesi olmuştur. ( Peker’de kan banyosu açıklamasını SADAT ile birlikte korku salmak amacıyla yaptıklarını belirtmişti )

Burjuva muhalefetin ise son durumuna geldiğimizde kakofoni devam ediyor. İyi Parti ile CHP arasında başlayan bir alevlenip, bir sönümlenen çelişkiler , sorunlar genel başkanlar nezdinde şimdilik zorunluluktan ertelenmiştir. Ama bu çelişkiler ve sorunların taban bileşenlerinde açık, gizli devam ettiği de sır değildir.

Bu kapışma DEVA ile İyi Parti arasında başlamış olup devam etmektedir. Şimdilik bu durum Altılı Masanın devamı ve istikrarı için uzlaşmazlık yaratmasa da süreç içinde her türden kırılganlığa açık olduğunu da belirtmeliyiz.

Altılı Masanın uzun saatlerce yaptığı toplantılara hemen her konu girmesine rağmen, Kürt sorununun girmemesi, burjuva anlamda bile demokrasi konusunda karnelerini negatifliğini göstermektedir. Özellikle sosyal demokrat olarak Kılıçdaroğlu’nun faşistlerle helalleşme noktasında cesaretini HDP ve kendi soluna göstermediği ( Ecevit’ten miras olsa gerek ) açıktır. Hemen her durumda, tarihsel olarak ta görülmüştür ki sosyal demokrasi devlet ve sağdan hep darbe yemiş, sol ise hep dostluk göstermiştir.

Bu noktada burjuva muhalefetin nicelik ve nitelik olarak birinci partisi olan, taban bileşenleri olarak emek ağırlıklı ve sol tandanslı olan CHP üzerine son günlerdeki gelişmeler üzerinde duracağız. Öncelikle Erdoğan’ın Sakarya’da tank palet fabrikasında konuşmasında Kılıçdaroğlu’nu eleştirmesini generallerin alkışlaması üzerine Kılıçdaroğlu’nun sert konuşması gündem belirledi. Elbette Generallerin Erdoğan’ı alkışlaması yeni değildir. Bu alkışlamanın seçim tarihinin yaklaştığı döneme denk gelmesi, nesnel olarak seçim öncesi, sırası ve sonrasında her türlü yolsuzluk ve baskı noktasında ordu bizimle birliktedir güç gösterisidir.

İşte Kılıçdaroğlu’nun bu alkışlamaya sert tepkisi yalnızca basit bir alkışlamaya karşı olmadığı açıktır. Kılıçdaroğlu’nun da içerden bilgi aldığı bilinmektedir. ( Özellikle SADAT önüne gidilmesi gibi ) Dolayısıyla Erdoğan’ın önceden hazırlıklı kurgu şeklindeki mizansen olan güç gösterisinin burjuva yasalarına bile uygun olmadığı bilinmektedir. İşte Kılıçdaroğlu’nun “ Etrafınıza siyaset koridorlarında kariyer devşiren askerler koyarsanız, elinizde bol yıldızlı,apoletli, Ortadoğu üniformaları kalır. Unutmayın ki bol bol apoletli Ortadoğu askerleri savaşlardan kaçtılar. Onun için komuta kademesi haddini bilsin. Siyaset askerin işi değildir. Herkes haddini bilecek” dedi. Bu açıklamanın bir kızgınlık üzerine yapılmadığı açıktır. Tersine adeta her kelimesi önceden hazırlanmıştır. Elbette Kılıçdaroğlu bu açıklamasının arkasında tutarlı olarak durabilirse süreç içinde ve olası Cumhurbaşkanı seçilirse uzlaşma ve çelişkilerin boyutları değişirse de sürpriz olmayacaktır.

Yine CHP’yi ilgilendiren ve güncel olan bir konuda Ali Mahir Başarır’ın dokunulmazlığının kaldırılması konusudur. Bu da devlet-iktidar tasarrufu olarak görülmektedir. 1200 dokunulmazlık dosyası arasından Başarır’ın seçilmesi tesadüf olmasa gerek. Kitle ilişkileri gelişkin olan bu anlamda yaptığı işte başarılı olanların siyasi tasfiyesi rutin bir uygulama olarak devam etmektedir. Kaftancıoğlu ve İmamoğlu’nun her boydan hile ve desise olmasına rağmen uzun yıllar sonra İstanbul belediyesini kazanmaları nasıl ceza ve siyasi yasaklanmalarını getirdi ise sıra şimdi de Başarır’a gelmiştir. Başarır’ın özellikle yolsuzluk konusunda çabaları ve ikna gücünün yüksekliği böyle bir tasarrufa yol açmıştır. Yoğun bir toplumsal baskı olursa bu tasarruf durdurulabilir. Sonuçta süreç yeni isimlere bu benzeri saldırı ve tasarruflarla devam edecektir.

Bir de çok yeni olması ve yoğun tartışmaların yaşanmasının mümkün olduğu bir konu olan CHP’li Özgür Özel’in Soylu ve troller hakkındaki açıklaması devam edeceği için ileri de tekrar değinme mümkün olabileceği için burada kısaca üzerinde duracağız. Öncelikle Özel’in bu açıklamayı yapmadan önce başına olumsuz bir durum gelebilir diye belgeleri 3 yere gönderdiğini açıklaması sürpriz olmamıştır. ( Benzeri durumu Peker’in elindeki belgeleri başına bir suikast vb. gelir endişesiyle bazı kişi ve kurumlara ulaştırdığı gibi ) Yine böyle bir belgenin Özel tarafından açıklanması da Özel’in bilgi ve yeteneğinin, karşı saldırılarda, anlık cevaplarda başarısının sonucu olmuştur.

Konunun içeriğine geldiğimizde geçmişte troller konusunda Kılıçdaroğlu’nun da bir açıklaması olmuştu. Özel’in açıklamaları konunun biraz daha genişletilmiş halidir. Yeni olan da Soylu’nun konuya doğrudan dahlidir. Yani 8 bin maaşlı trollerin dışında ihaleler konusunda yolsuzluk sonucu milyon dolarların iç edilmesidir. Bir hiyerarşi şeklinde çete örgütlenmesi bu aşamada açığa çıkanlardır. Gizlenen ve süreçte yeni bilgilerin akması, servisi devam edecektir. Adeta pandoranın kutusu açılmıştır. Sorun bizce sürpriz olmayan bir şekilde devleti de doğrudan kapsamaktadır. Özellikle Kılıçdaroğlu’na dönük sosyal medya eleştirilerinin jandarma ve polis hesaplarının kullanılması ile icra edilmesi, jandarma ve polisten azade olmayacağı açıktır. Bu kirlilik açıktır ki yeni türedi zenginlikler yaratırken, emekçilerin adeta kanının emilmesi şeklinde ekmeklerinin küçülmesi ve daha da açlık ve yoksullaşması demektir.

Sol - Sosyalist muhalefetin güncel durumuna geldiğimizde ise öncelikle HDP’ye dönük hazine yardımına bloke konulması ve kapatılması için savcılığın görevini eksiksiz yerine getirmesi tamamlanmış durumdadır. Bu durum tartışılırken HDP Eş Genel Başkanı Buldan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adayımızı çıkaracağız açıklaması özellikle Altılı Masada şaşkınlıkla karşılandı. Çünkü onlar için HDP hazır kuvvet olarak nasıl olsa eli mahkum bize oy verecektir, anlayışına sahipler. Oysa 7 milyona yakın oyu ile ve en bilinçli seçmene sahip olan bağımsız bir kitle partisi olan HDP aday çıkarırken size mi soracaktı. Siz faşistlerle kol kola olup HDP ile yan yana gelmekten köşe, bucak kaçarken hangi konuda HDP ‘ye sordunuz.

Dolayısyla HDP’nin bu açıklaması isabetli olmuştur. Bugüne kadar özellikle seçim dönemlerinde HDP ‘yi oy deposu olarak görenlere de hassas bir konuda cevap olmuştur. Elbette HDP’nin kendi adayını çıkarması ile diğer uygun niteliklerde Altılı Masanın adayını destekleyeceği ve bunun müzakere edileceği bir çelişki değildir. HDP’nin bunu çoğu kez açıklamasına rağmen hala anlamamak en hafif tabirle siyasi körlüktür. Bu iktidardan en çok darbe yiyen olarak HDP cumhurbaşkanının ve bu iktidarın gitmesini en sahici isteyendir.

Birde sol-sosyalist kesim için illüzyon durum yaratan Eski Ülkü Ocakları başkanının suikastinin tartışmaları devam etmektedir. Elbette bu olayın bütünsel olarak aydınlanmasını istemek hem devletin hem MHP’nin kendi insanlarını öldürecek kadar şiddetini gösterecektir. Ayrıca belki de yeni faili meçhullerin ortaya çıkmasının da başlangıcı olacaktır. Yine zaten daralmış olan demokratik hak ve özgürlüklerin giderek daha da daralacak olmasını bu tip siyasi suikastler oluşturacaktır. Bu siyasi ve toplumsal muhalefetin nefes alamaz hale gelmesidir. Ayrıca bu tip suikastler darbelere ve faşizmin iktidarına davetiye çıkarmanın zeminini oluşturacaktır.

Ama insanlık düşmanı bir barbarlığın da adı olan faşizme insani tavır bilinçli veya bilinçsiz, istenilen veya istenilmeyen olarak yapılsın, faşizmi aklayan tutum sol-sosyalistlerin tavrı olamaz. Sol-Sosyalistler faşistlerle hiç bir platformlarda bile bir arada bulunmamalıdırlar. Bu durum sosyalist-komünistlerin faşistlerce katledilen yoldaşlarına karşı görevleri gereğidir.

SONUÇ YERİNE

Gelinen noktada faşizmin iktidarına giden süreç tarihsel süreçlerin kavranmasını bugünler için daha da önemli hale getirmiştir. Nazizm üzerine çalışan teorisyenler Nazi rejiminin yerleşme sürecini “normatif devlet”, “imtiyaz devleti” ikiliği üzerinden okuyorlar. Buna göre süreklileşmiş bir olağanüstü hal yönetimi olan Nazi rejimi, Nazilerin “imtiyaz devletini”, “normatif devletin” aleyhine olacak şekilde devamlı genişletmeleriyle yerleşmiştir.

Bu tarihsel durumun somuttaki ifadesi Türkiye’de güvenlikçi devletin Gezi’den bugüne giderek hızlanan şeklinde uygulamaları ile görülmüştür. Güvenlikçi devletin açık şiddetini de içeren bu uygulamalar, risk devleti ile birlikte devletin rıza ve ikna üretimini de belirler hale gelmiştir. Dolayısıyla cezaevlerinde değil, dışarıda faşizme karşı en geniş birlik kurulduğunda, nasıl ki başarılı olmuş faşizmler görülse de , yenilmeyen faşizmler de olmayacaktır, olmamıştır.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 32 87
2. Fenerbahçe 32 85
3. Trabzonspor 32 52
4. Beşiktaş 32 48
5. Rizespor 32 48
6. Başakşehir 32 46
7. Kasımpasa 32 46
8. Sivasspor 32 44
9. Antalyaspor 32 42
10. Alanyaspor 32 42
11. A.Demirspor 32 40
12. Samsunspor 32 38
13. Ankaragücü 32 37
14. Kayserispor 32 37
15. Konyaspor 32 36
16. Hatayspor 32 33
17. Gaziantep FK 32 31
18. Karagümrük 32 30
19. Pendikspor 32 30
20. İstanbulspor 32 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 30 68
2. Göztepe 30 60
3. Kocaelispor 30 52
4. Ahlatçı Çorum FK 30 52
5. Sakaryaspor 30 51
6. Bodrumspor 30 49
7. Boluspor 30 46
8. Bandırmaspor 30 46
9. Gençlerbirliği 30 44
10. Erzurumspor 30 41
11. Keçiörengücü 30 36
12. Şanlıurfaspor 30 34
13. Ümraniye 30 34
14. Manisa FK 30 33
15. Tuzlaspor 30 32
16. Adanaspor 30 32
17. Altay 30 15
18. Giresunspor 30 7
Takımlar O P
1. M.City 32 73
2. Arsenal 32 71
3. Liverpool 32 71
4. Aston Villa 33 63
5. Tottenham 32 60
6. Newcastle 32 50
7. M. United 32 50
8. West Ham United 33 48
9. Chelsea 31 47
10. Brighton 32 44
11. Wolves 32 43
12. Fulham 33 42
13. Bournemouth 32 42
14. Crystal Palace 32 33
15. Brentford 33 32
16. Everton 32 27
17. Nottingham Forest 33 26
18. Luton Town 33 25
19. Burnley 33 20
20. Sheffield United 32 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 31 78
2. Barcelona 31 70
3. Girona 31 65
4. Atletico Madrid 31 61
5. Athletic Bilbao 31 57
6. Real Sociedad 31 50
7. Valencia 31 47
8. Real Betis 31 45
9. Villarreal 31 39
10. Getafe 31 39
11. Osasuna 31 39
12. Las Palmas 31 37
13. Sevilla 31 34
14. Deportivo Alaves 31 32
15. Mallorca 31 31
16. Rayo Vallecano 31 31
17. Celta Vigo 31 28
18. Cadiz 31 25
19. Granada 31 17
20. Almeria 31 14