15.06.2025, 11:58

‘Zengin Mutfağı’nda Duran Zaman: 15-16 Haziran Direnişi

Bazı oyunlar sahnede başlar ama asıl başlangıcı sahnenin dışındadır. Vasıf Öngören’in Zengin Mutfağı da tam olarak böyle bir oyundur. 1970 Haziran’ında İstanbul’un sokakları işçilerin ayak sesleriyle çınlarken, o mutfakta yalnızca yemekler değil; sınıflar, korkular, geç kalmış sorular da kaynamaktadır.

15-16 Haziran 1970’in büyük işçi direnişi yalnızca dışarıda yürüyen işçilerin değil, mutfaktaki Lütfi Usta’nın da kaderini değiştirir. Çünkü bu yalnızca bir direniş değil bir uyanıştır. Ve her uyanış gibi önce sarsar, sonra ayağa kaldırır.

1970 yılının Haziran ayında Ankara’da yapılan bir toplantı işçilerin kaderini yeniden yazar. Demirel hükümeti işçilerin örgütlenme özgürlüğünü hedef alan bir yasa tasarısını Meclis’e sunar. Görünüşte teknik düzenlemelerdir bunlar ama asıl niyet açıktır: 1967’de kurulan ve giderek güçlenen DİSK’in önünü kesmek.
İktidar, işçilerin öncüleşen yeni sesini kısmak ve mümkünse yok etmek istemektedir. Ama olmaz. O ses daha da gürleşir.

Fabrikalar bir şeyin farkına varmıştır: Bu yalnızca bir yasa meselesi değil, bu bir gelecek meselesidir. Ve bu yüzden işçiler bir sabah sadece işe gitmek üzere kalkmazlar yataklarından - tarihe yürümek için uyanırlar.

15 Haziran sabahı İstanbul’un her yerinden yürüyüşler başlar. Topkapı, Kartal, Levent, Rami, Alibeyköy… Hepsinin gözünde aynı cümle ışıldar: “Bu yasa geçmeyecek!”

Binlerce işçi yürür o gün. Sokaklar emeğin sahibinin sesleriyle dolar. Polisler barikatlar kurar, askerler tankları çıkarır ama o yürüyüşte durmak yoktur. Sadece bir sınıfın birlikte yürüyerek büyüdüğü o anlar vardır.

16 Haziran sabahı Topkapı’dan Taksim’e yürüyen kalabalık Unkapanı Köprüsü’nde durmak zorunda kalır. Karşılarına tanklar çıkmıştır. Sokak birden sessizliğe bürünür. Ne bir slogan ne bir adım, herkes durmuştur.

İşte tam o anda kalabalığın içinden genç bir işçi öne çıkar. Hiçbir şey söylemez. Tankın paletine tırmanır, arkasında kalan genç bir kadın işçiyi kucağına alır ve tankın öbür tarafına geçir. “Hayatımda gördüğüm en romantik andı” diye anlatır, o zamanın Dev-Genç’lisi bir genç kadın. Bir kıvılcım gibidir bu an. O kıvılcım yürüyüşü yeniden ateşler. İşçiler birer birer tanklarım üzerinden geçmeye başlar ve artık hiçbir şey eskisi gibi olmaz. O sahne belki birkaç dakika sürer ama o dakikalar bir sınıfın cesaretle tanıştığı an olur.

16 Haziran’da çatışmalar daha da büyür. İstanbul’un bazı semtlerinde sıkıyönetim ilan edilir. Devlet yürüyüşe gözaltıyla, baskıyla, ölümle karşılık verir. Ve o gün üç işçi kardeşimiz bu mücadelenin bedelini kendi adlarıyla yazar tarihe: Yaşar Yıldırım… Mustafa Bayram… Mehmet Gıdak… Onlar varlıklarını -işçi sınıfının ölümsüz yürüyüşünde- sonsuz kılarlar.

Ama tarihin kara defterine sadece hüzünler yazılmaz, şunlar da yazılır: Yasa tasarısı Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir. DİSK kapatılamaz. Ve işçi sınıfı bir kez daha gösterir ki; fabrikanın demiriyle, sokağın kaldırım taşı arasında bir bağ vardır. Ve o bağa “sınıf bilinci” denir.

‘Zengin Mutfağı’nda 15-16 Haziran’ın Yankısı

Vasıf Öngören Zengin Mutfağı’ oyununu 1977’de kaleme alır. Yani 15-16 Haziran Direnişi’nin üstünden yedi yıl geçtikten sonra. Ama bu yedi yıl yalnızca zaman değil; bir sınıfın düşünmeye, sorgulamaya, hatırlamaya başladığı yıllardır.

Oyun 15-16 Haziran 1970’te yaşanan büyük işçi kalkışmasını doğrudan sahneye taşımaz. Ama o günlerin yankısı oyunun her repliğine sinmiştir. Çünkü oyunun zamansal mekanı da duygusal çatısı da o direnişe yaslanır. Bir köşkteki mutfağın içine dolan haberler, dışarıdaki direnişin rüzgarıdır. Patronun odasından gelen endişe, sokaktaki direnişin korkusudur. Ve Lütfi Usta’nın dönüşümü o gün sokaklarda yürüyen binlerce işçinin iç sesi gibidir.

Belki Lütfi Usta bir tankın üstünden geçmemiştir ama onun vicdanı o tankın öbür tarafına geçmiştir: “Yahu durun ama durun… Yahu bütün bu anlattıklarım hep sıkıyönetime rastlıyor. Yahu durun… Bizi hep sıkıyönetimde yaşatmışlar. Bunu hiç düşünmemiştim.” der oyunun bir yerinde Lütfi Usta. Kerim Bey’in köpeğini zehirlemeye karar verdiğinde de kafasındaki iktidar algılarına karşı ilk adımını atmış olur: “Yedi ay içinde ısırıp parçaladıkları dokuz oldu. En son çarşaf satan bir çingene kadın vardı. Onu hastanelik etti. O zaman kafam bozuldu. Dedim ki ulan Lütfü, bu köpeğin katli vaciptir… Kerim Bey’in itini zehirlemeye karar verdim.” Selim’in yaşadığı dönüşümün tersi bir çizgide dönüşüm yaşayan Lütfi Usta, Selim ile olan uzlaşmazlığının farkına ilk olarak şöyle varır: “Bakın beyefendi siz medeni bir insansınız, şu Selim denen delikanlıya bir şey söyleyin. Ben bu adamı mutfakta istemem… Kerim Bey birden bir kızsın… Bir tersledi beni; milliyetçi çocuktur, bizim adamımızdır ona göre davran deyip geri gönderdi beni. ‘Bizim adamımızmış.’ Nerden benim adamım oluyormuş? Adamıysa Kerim Bey’in adamı… Eee? Ben de Kerim Bey’in adamıyım. Yani şimdi bu ne demek, yani benle Selim aynı mıyız?” Ve dönüşümünün finali ise kızı yerine koyduğu mutfak çalışanı sayesinde olur. ‘Kız’a yapılmak istenen ve onun buna karşı tavrı Lütfi Usta’nın dönüşümünü tamamlar: “Üzülme be kız… Üzülme… İyi bile oldu”, “Üzülmüyorum usta. Yalnız bir şeye yanıyorum. Seyfi Abi’yi kurtarayım diye yalvardım. Kendim için yalvardığımı sanmış. İşte bir buna yanıyorum…” (…) “Hay ben böyle faşizmin, anasını avradını, icad edenini…” (…) “Gazetede bir fotoğraf vardı. Bir baktım… amanın durun, yahu olamaz… Ama olmuş… Bir fabrikanın önünde işçilerle polisler çatışmışlar ve de bu bizim kız orda… İşte o zaman dedim ki; Ulan Lütfü şu kız kadar olamadın, yuh olsun senin pehlivanlığına dedim ve o anda ayrılmaya karar verdim.” Yıllarca susturulmuş bir bilinç o mutfakta kelimelere dökülmüştür. Çünkü Zengin Mutfağı yalnızca bir sahne oyunu değil, 1970’lerin Türkiye’sinde sınıfsal dönüşümün iç aksiyonudur.

Vasıf Öngören bu eşsiz metniyle şunu yapar: Tarihin yazmadığını sahneye taşır. Tarihin unutturduğunu replikle hatırlatır. Sahneyle sokak arasındaki görünmez duvarı yerle bir eder.

Tarihsel anlatım sadece olanları değil, olabilecekleri de anlatır. 15-16 Haziran, tam da böyle bir tarihtir. Bir sınıfın ayağa kalkışını, bir yürüyüşün yalnız yürüyüş olamayacağını ve en önemlisi; örgütlü bir işçi sınıfını hiçbir gücün yenemeyeceğini anlatır.

İşçi sınıfı hala aynı yerde ama etrafındaki dünya bambaşka. Sokaklar aynı değil belki ama sömürü aynı. Ve o yüzden soru da hala aynı: “Birlikte mi yürüyelim yoksa tek tek mi susalım?”

Belki de tam bu yüzden 15-16 Haziran’ı sadece hatırlamak değil; onu sahneye, sınıfa, sokağa yeniden yeniden çağırmak gerek. Çünkü 15-16 Haziran bir “anma” değil bir “yeniden kurma” meselesi.

Bir yaz günüydü, işçiler yürümüştü, tanklar durmuştu. Ve biri çıkıp tankın üstüne tırmanmıştı. Bugün o tank belki görünmez ama hala orada. Ve o tankı geçmek için hala bir cesaret gerekiyor. Bir bilinç. Bir hatırlayış.

15-16 Haziran yürürken çoğalanların günüdür. Ve belki de şimdi yeniden yürümek için önce o mutfağın kapısını açmak gerekir. 

Sahneyle sokak arasında.
Yani tam orada, tam bizde.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Alanyaspor 0 0
2. Antalyaspor 0 0
3. Beşiktaş 0 0
4. Eyüpspor 0 0
5. Karagümrük 0 0
6. Fenerbahçe 0 0
7. Galatasaray 0 0
8. Gaziantep FK 0 0
9. Gençlerbirliği 0 0
10. Göztepe 0 0
11. Başakşehir 0 0
12. Kasımpaşa 0 0
13. Kayserispor 0 0
14. Kocaelispor 0 0
15. Konyaspor 0 0
16. Rizespor 0 0
17. Samsunspor 0 0
18. Trabzonspor 0 0
Takımlar O P
1. Bournemouth 0 0
2. Arsenal 0 0
3. Aston Villa 0 0
4. Brentford 0 0
5. Brighton 0 0
6. Burnley 0 0
7. Chelsea 0 0
8. C.Palace 0 0
9. Everton 0 0
10. Fulham 0 0
11. Leeds United 0 0
12. Liverpool 0 0
13. M.City 0 0
14. M. United 0 0
15. Newcastle 0 0
16. N. Forest 0 0
17. Sunderland 0 0
18. Tottenham 0 0
19. West Ham United 0 0
20. Wolves 0 0
Takımlar O P
1. Augsburg 0 0
2. Leverkusen 0 0
3. Bayern Munih 0 0
4. B. Dortmund 0 0
5. Mönchengladbach 0 0
6. E. Frankfurt 0 0
7. FC Heidenheim 0 0
8. FC Köln 0 0
9. Freiburg 0 0
10. Hamburger SV 0 0
11. Hoffenheim 0 0
12. Mainz 05 0 0
13. RB Leipzig 0 0
14. St. Pauli 0 0
15. Union Berlin 0 0
16. VfB Stuttgart 0 0
17. Werder Bremen 0 0
18. Wolfsburg 0 0
Takımlar O P
1. Barcelona 38 88
2. Real Madrid 38 84
3. Atletico Madrid 38 76
4. Athletic Bilbao 38 70
5. Villarreal 38 70
6. Real Betis 38 60
7. Celta Vigo 38 55
8. Rayo Vallecano 38 52
9. Osasuna 38 52
10. Mallorca 38 48
11. Real Sociedad 38 46
12. Valencia 38 46
13. Getafe 38 42
14. Espanyol 38 42
15. Alaves 38 42
16. Girona 38 41
17. Sevilla 38 41
18. Leganes 38 40
19. Las Palmas 38 32
20. Real Valladolid 38 16