10.08.2025, 12:40

BENİM ANNEM BİR İNSANDI

 10 Ağustos 2014 günü annemi de kaybettik.
  Annemi kaybedinceye kadar, birisi öldüğünde;  toplumumuzun büyük bir kesimi gibi “Kaç yaşındaydı?” diye soran ben, artık sormamaya karar verdim. Ölenin yaşının değil, arkasında bıraktığı acının büyüklüğünün göz önünde bulundurulması gerektiğini, yaparak-yaşayarak anladım çünkü.
  Daha önceki yazılarımda, annemle ilgili şeyleri kolayca yazdığım halde toprağa verilen annenin arkasından bir şeyler yazmanın ne kadar zor olduğunu da “Beni; 280 gün karnında taşıdıktan sonra doğuran ve büyüten, büyütürken üstüm açıldığında üstümü örten insanın üzerini toprakla örtmenin acısını” da yaparak-yaşayarak öğrendim.
  Bu yüzden; ölen bir yakınımız defnedilirken üzerine attığımız toprağın sevap hanemize puan kazandırdığını bildiğim halde günah işlemiş gibi suçlu hissettim kendimi.
  Benim annem, çoğu anne gibi özverinin simgesi olan bir anneydi.
  Geçmişte yaşadıklarını çok iyi analiz ettiği için çok ileri görüşlüydü de. 
  Annesini bebekken, babasını 14 yaşında yitirdiği ve 16 yaşında gelin, 17 yaşında anne olmasına karşın her zaman, her koşulda, her yerde, her kesime ve herkese karşı yaşından olgun tavırlarıyla, düşüncelerini olgunlaştırmadan dillendirmediği için olsa gerek haklı düşüncelerinden asla ödün vermeyen, onurlu duruşun simgesiydi O.
  Nasıl mı?
  Annemin en büyük çocuğu olan büyük ablamın çocukluğunda göçebe yaşamı sürdüren ailem onu okula gönderememiş.
  Okuma yazma bilmedikleri halde ileri görüşlülükleriyle her zaman gurur duyduğum annem ve babam koyunları satıp yerleşik yaşama geçmek için köyümüze gelmişler.
  Büyük ağabeyimin ilkokula başlaması ve akrabalarımızdan öğretmen olan ilk bireylerden biri olması bu kararla başlamış.
  Ardından O'nun küçüğü olan ablama sıra gelmiş.
  O dönemlerde kızlar ilkokula bile gönderilmek istenmezmiş ama ablam gönderilmiş.
  Ablam ilkokulu bitirdiğinde, ilkokula giden küçük bir çocuktum. Ailem, özellikle annemin verdiği kesin kararla ablamı ortaokula yollamak istiyordu. Köyümüzde ortaokul yoktu. En yakın ortaokul ilçemizde ve evimize 7-8 kilometrelik bir uzaklıktaydı. Servis olmadığı gibi düzenli işleyen bir minibüs bile yoktu. Okula, yürüyerek gitmek zorundaydı yani.
  Üstelik köyden ilçeye gidip gelerek okuyacak ilk kız çocuğuydu.
  Annem ve babam, ablamın öğretmenin de yönlendirmesiyle öyle karar vermişti. Ablam da çok istiyordu okumayı.
  Köyde kıyamet kopuyordu. "Kız çocuğu okur muymuş? Kız çocuğu, büyüyünce başını açar mıymış? Kız çocuğu, etek-pantolon giyer miymiş?" Annemin babası hafızmış. "5 vakit namazını kılan hafızın kızı, bunu yapar mıymış?"
  Anne-babama göre, kararları ve tavırları net olduğu için hepsi olurmuş. 
  Cehalete ve onun baskılarına baş kaldırmayla, en küçük toplum birimi olan ailemizde böyle tanıştık biz.
  Hepinizin tahmin edebileceğiniz gibi ablam, okuluna gitti. Hem de köyümüzde ilkokuldan sonra okuyan ikinci kız olmasının yanında, köyümüzden çıkan ikinci öğretmen kız olmayı da başararak. Ağabeyimden sonra, ablam da öğretmen olacaktı yani.
  Büyük ağabeyim öğretmen, diğerlerimiz öğrenciyken babam ölünce annem için acılı günler başladı. 
  1969 Şubat’ında babam öldüğünde, kardeşim 7, ben 11 yaşındaydık. Ablam lisede, bir ağabeyim öğretmen okulunda, öğretmen olan ağabeyim de sınıf öğretmenliğinden sonra Türkçe öğretmeni olmak için Eğitim Enstitüsü'nde okuyordu. Hepimiz öğrenciydik.
  İşi-gücü, sosyal güvencesi ve sabit bir geliri olmayan, kocası ölmüş ama çocuklarını okutmak için her şeyi göze alabilecek kadar gözü kara, 46 yaşında genç bir kadın.
  O, bizim annemizdi işte.
  İlk olarak, dedemden kalan köydeki tarlalarımızı satıp parasını, “garanti para” olarak bankaya yatırdı. Bir yandan biz, yazları çalışıp aile bütçesine katkı yapmaya çalışıyoruz, bir yandan annem bankadaki paramızla destek oluyor. Diğer yandan da o özveri yüklü kadın, gece yarılarında bile üretime ara vermeyen bir atölye gibi savan dokuyor.
  Anlayacağınız; o günün koşullarında okuyup başarılı olmak isteyen biz, annemizin komutasında, zorluklara, yoksulluğa ve cehalete karşı kurtuluş savaşı verdik sanki. 
  Babamız öldükten 9 yıl sonra, küçük kardeşimiz dışında hepimiz öğretmen olmuştuk. O da İstanbul'da konservatuarda okuyordu.
  31 Ağustos 1978'de kardeşimi kaybettik.
  Acılar karşısında hep dimdik gördüğümüz, dimdik görmeye alıştığımız annemiz, hala dimdik ayaktaydı. Yakınlarımızın yanında ve her gece sabahlara kadar ağlamasına tanık olduğum annemin, çok yakın bulmadıklarını görünce göz pınarları kuruyuverirdi. 
  Çünkü 18 yaşında katledildiği için toprağa vermek zorunda kaldığı Halk Ozanı olan oğlu, bir türküsünde; "Gözyaşın gelirse içine akıt ama namussuza bildirme anam!" demişti.
  Onca acıya dayanan annem için o dizeler, kardeşimin vasiyeti sayılmıştı sanırım.
  Ancak acısını içine gömmekten olsa gerek, 7 Ağustos 2014 akşamı, yaşamaya başladığı ikinci evlat acısını kaldıramadı ve yaşına karşın önemli bir sağlık sorunu olmayan annemiz, 10 Ağustos 2014 sabahı, aramızdan ayrılıverdi.
  Çok sevdiği küçük oğlu İsmail'inin yanı başına, oğlunu kucaklar biçimde kalıcı olarak gitti.
  Annemin olağanüstü bir hafızası olduğu için her şeyi, geçmişteki olayları da göz önüne alarak planlı-programlı olurdu. Ölümü bile planlı-programlı oldu sanki. 
  Ağabeyimin cenazesi nedeniyle gelen tüm çocuklarıyla, torunlarıyla, dost ve akrabalarıyla görüşüp helalleşmesi bile planlı-programlı çalışmanın bir sonucuydu bence.
  Bizleri çok sevdiği ve masrafa sokmamak için, bizlerden aldığı cep harçlıklarıyla, gene bizlere destek olmaya çalışan özverinin simgesi konumundaki annemiz, hepimiz yanı başındayken ölerek bize, "Ölüp giderken de sizlere masraf çıkarmadığım için içim rahat gidiyorum" demek mi istedi acaba? 
  Bekar olan her torunu için "Ben ölürsem düğününde takın" diyerek altın bırakmasının nedeni, "Yakında aranızdan ayrılacağım" demek miydi yoksa? 
  Keşke annemiz, yıllar sonra; küçük ağabeyime "Seni, sağlık sorunlarım nedeniyle diğer çocuklarımdan az emzirmek zorunda kaldım" bana "Sen, üniversite okurken öğrenim kredisi kullandığın için bana fazla yük olmadın" küçük ablama "Sarı kızım, dua et" dediğinde aramızdan ayrılmaya karar verdiğini anlayabilseydik. 
  Keşke annemiz, daha çok yaşasaydı da bizler, maddi ve manevi olarak çevresinde gene dönüp dursaydık ama olmadı, olamadı.
  Annem, genç yaşında ve tek başına pek çok sorumluluğun altına girdiği için epey sıkıntılar çekse de özellikle bizlerin eli ekmek tuttuktan sonra çektiği sıkıntıları unutması için evlat olarak, her şeyi yaptık.
  O nedenle annem, 91 yaşında olmasına karşın önemli bir sağlık sorunu yaşamadı. 
  Keşke annemiz daha çok yaşasaydı ve bizler, "Anasız oğlak gibi" kalmasaydık. Annemi kaybedince, hangi yaşta olursak olalım, annemizi yitirince birer çocuk olduğumuzu da yaparak-yaşayarak öğrendim. 
 Oğlumun (genç yaşta yitirdiğimiz kardeşimin adını da verdiğimiz torununun) deyimiyle "Koca bir çınardı" annem.
  Okur-yazar olmasının yanında hiç okul görmeyen annemiz, her konuda bir şeyler söyleyebilecek kadar bilge, her çocuğunun evlilik kararına saygı duyacak kadar hoşgörülü, torunu olan kızıma "Kızım, anlaştığın bir erkek arkadaşın varsa ve babana söyleyemiyorsan önce bana söyle, ben babana uygun bir dille söylerim" diyecek kadar da anlayışlı KOCA BİR ÇINARDI. 
  Yaşadığım sürece her yılın annesi olarak göreceğim annem; hem cumhuriyetle yaşıt, hem de cumhuriyetin bütün değerlerine sahip çıkmasının yanında kendisi gibi cumhuriyetçi nesiller yetiştiren öğretmenlere annelik yapan bir Cumhuriyet Çınarı idi.
  Genellikle annesini kaybeden çocuklara "Senin annen bir melekti" diyerek moral veririz. Benim annem, tam anlamıyla bir anne ve bir insandı. 
  Bu yüzden ben; aramızdan ayrılarak uçup giderken "Benim annem her yönüyle iyi bir insan, mükemmel bir anneydi. Bu yüzden giderken melek olmayı fazlasıyla hak etti. O yaşarken de melek gibiydi ama bir melek değildi. Geride bıraktıklarıyla melek oldu" diye düşünüyorum.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 16 39
2. Trabzonspor 16 35
3. Fenerbahçe 15 33
4. Göztepe 16 29
5. Beşiktaş 16 26
6. Samsunspor 16 25
7. Gaziantep FK 16 23
8. Başakşehir FK 16 20
9. Kocaelispor 16 20
10. Alanyaspor 16 18
11. Çaykur Rizespor 16 18
12. Konyaspor 15 16
13. Gençlerbirliği 16 15
14. Kasımpaşa 16 15
15. Antalyaspor 16 15
16. Kayserispor 16 14
17. Eyüpspor 16 13
18. Fatih Karagümrük 16 9
Takımlar O P
1. Amed SK 17 35
2. Pendikspor 17 33
3. Esenler Erokspor 17 32
4. Bodrum FK 17 31
5. Çorum FK 17 29
6. Iğdır FK 17 29
7. Erzurumspor FK 17 27
8. Boluspor 17 26
9. Bandırmaspor 17 26
10. Serik Belediyespor 17 25
11. Keçiörengücü 17 22
12. Sivasspor 17 21
13. Van Spor FK 17 21
14. İstanbulspor 17 21
15. Manisa FK 17 19
16. Sakaryaspor 16 19
17. Ümraniyespor 17 18
18. Sarıyer 17 17
19. Hatayspor 16 5
20. Adana Demirspor 17 2
Takımlar O P
1. Arsenal 16 36
2. Manchester City 16 34
3. Aston Villa 16 33
4. Chelsea 16 28
5. Crystal Palace 16 26
6. Liverpool 16 26
7. Sunderland 16 26
8. Manchester United 15 25
9. Everton 16 24
10. Brighton & Hove Albion 16 23
11. Tottenham 16 22
12. Newcastle United 16 22
13. Fulham 16 20
14. Brentford 16 20
15. Bournemouth 15 20
16. Nottingham Forest 16 18
17. Leeds United 16 16
18. West Ham United 16 13
19. Burnley 16 10
20. Wolverhampton 16 2
Takımlar O P
1. Barcelona 17 43
2. Real Madrid 17 39
3. Villarreal 15 35
4. Atletico Madrid 17 34
5. Espanyol 16 30
6. Real Betis 15 24
7. Athletic Bilbao 17 23
8. Celta Vigo 16 22
9. Sevilla 16 20
10. Getafe 16 20
11. Elche 16 19
12. Deportivo Alaves 16 18
13. Rayo Vallecano 15 17
14. Mallorca 16 17
15. Real Sociedad 16 16
16. Osasuna 16 15
17. Valencia 16 15
18. Girona 16 15
19. Real Oviedo 16 10
20. Levante 15 9