02.09.2023, 09:48

Kara ve Yücelhas’ın tartışmalarını dikkatle ve ilgiyle takip ediyoruz

Erdal Kara ve Yücelhas’ın tartışmalarını dikkatle ve ilgiyle takip ediyoruz. İki kişi esasında iki ayrı eğilimi ( İdeolojik, teorik ve politik olarak ) temsil ediyorlar. Bu anlamda yaptıkları değerlendirme ve savunu da bu eğilimlerin somuttaki ifadesi olarak şekilleniyor. Yücelhas’ın bu konuda bütünlüklü bir yazılı değerlendirmesi var mı biz bilmiyoruz. Eğer varsa ve paylaşılırsa bizim de koşullarımız uygun olursa onu da değerlendirmesini yapabiliriz veya bugünlerde yeni bir değerlendirmesi olursa onu da değerlendirmeye çalışırız.

Dolayısıyla bizler bu yazıda Erdal Kara’nın iki yazısından birincisini değerlendirmek istiyoruz. Birinci yazıyı seçmemizin temelini ve arka plan saiklerini oluşturan ise Kara’nın bu yazı da yaptığı değerlendirmenin ideolojik, teorik, politik olarak programatik hattını belirlemesinden kaynaklıdır. Bu anlamda eleştiri sınırlarında önemli gördüğümüz özgün yanları değerlendireceğimiz için ister istemez bütünden kopuk görülebilir. Bu noktada öncelikle şunu belirtelim bütünü kapsayan daha önce yaptığımız değerlendirmeler olan Marksizm Üzerine 1 (Bizim yazdığımız kitap ) kitabındaki Bürokratik Devlet Kapitalizmi ve Devrimci Marksist Gelenek bölümleri, Kurtuluş Üzerine Genel Değerlendirme, Belgeler, Neden 5. Enternasyonal, Troçki ve Gorbaçov Üzerine yazılara bakıldığında bu değerlendirmede ki görebilecek olan kopukluk giderilmiş olacaktır.

Yine öncelikle şöyle başlamak istiyoruz. Sovyetler Birliği değerlendirmesinde sistemsel olarak, “ Dejenere Olmuş İşçi Devleti ”, “ Bürokratik Sosyalizm” veya benzeri diğer sosyalizm tespitlerine dönük Marksizm Üzerine 1 de ki Bürokratik Devlet Kapitalizmi bölümünde şöyle bir değerlendirmemiz olmuştu. 1932de sanayide, tarımda, ticarette sosyalizm tamamlanmıştır, geriye dönüş mümkün değildir diyenler, bugün geriye dönüş olabilir demektedirler. Daha önce bu durum ( Geriye dönüş ) ancak şiddetle olur diyenler, bugün bundan da vazgeçmişlerdir. Bürokrasi işçi sınıfı içinden çıkar diyenler, bugün bundan da vazgeçmişler, bürokrasinin etkinliği siyasi diyenler, bundan da vazgeçmişler ayrıcalıklı bürokrasinin varlığını keşfetmişler, sonuç olarak da diyalektiği ayaklandırarak bürokrasi egemen olmuş ama tabaka olarak ( Üretim araçlarına sahip olanlar sınıf oluyorlar da üretim araçlarını kontrol edenler ve denetleyenler neden sınıf olamazlar sınıf tanımı yalnız klasik kapitalizme uygun bir tanımmıdır bunları ortodoksça savunmak Stalinizmin sınıf temasının Marksizm’e yamama çabası değil midir )

2010 yılında yaptığımız bu değerlendirme sonucunda, 2018 ‘de Kurtuluş Üzerine Genel Değerlendirme yazısında Bürokratik Devlet Kapitalizmi teorisi savunulmasa da bürokrasinin sınıf olduğu bürokratik diktatörlük ( Bunu savunanlarda var ) savunusunun da önemli olduğunu belirtmiştik. Bizlerin Bürokratik Devlet Kapitalizmi savunumuzun arka planını oluşturan ise zayıf bir halkada başlayan devrimle oluşan işçi devletinin sosyalizmin inşa süreciyle tamamlanması için dünya devrimi zorunluyken bunun gerçekleşmemesi ve işçi devletinin yalnız kalması ve diyalektik süreçle muhafazakar bir egemen sınıf ideolojisi olan Stalinizmin bilinçli bir irade ile tek ülkede sosyalizmi savunusu ve işçi devletinin tüm kazanımları ve işçi devletin kendisinin ortadan kaldırılması sonucu ( 1929-30 yılları ) kapitalizmin bir dünya sistemi olmasından kaynaklı özellikle meta üretimi noktasında dünya kapitalist pazarına bağımlılık bizlerin Bürokratik Devlet Kapitalizmi savunumuzun temelini oluşturmaktadır.

Dolayısıyla gelinen noktada diyalektik süreçle geçmişte savunulanlardan, bugün savunulanlar daha ileri ise olumlu ve önemlidir. Ama tersine hala netleşme gerçekleşmemiş ve bu anlamda belirsizlik devam ediyorsa somut durum olumsuzluktur. İşte konumuz anlamında Erdal Kara’nın değerlendirmesi her iki özelliği de kapsamaktadır. Yani geldikleri aşama olarak geçmiş çizgiden, bugün daha iler noktada olduklarını söylüyoruz bu anlamda somut durum olumluluktur. Ama yaklaşık olarak 100 yıla yakın bir tarih kesitinde ( 1928 i baz alırsak ) konu kendi gerçekliğinde yaşanmış bir sabitlikte olmasına rağmen sistem olarak hala adını net olarak koyamamak olumsuzluktur.

Elbette belirli durumlarda, olaylarda, konularda netleşmek veya kategorize etmek indirgemecilik ve vulgar anlayıştan kaynaklı olarak her durumda doğru olmaz ve mümkün de olmaz. Yine netleşmek her durumda ve koşulda gerekli ve zorunlu da değildir. Ama “ proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenmesi “ kalkmış ise veya başka bir tespit olarak proletarya ekonomik ve siyasi olarak mülksüzleşmiş ise nasıl ki daha önce “ bürokratik sosyalizm” veya “dejenere işçi devleti “ tezleri ad konarak savunulmuş ise bugünde gelinen noktada ad konulması önemliyken belirsizlik en makul ifadeyle siyasi sorunsal yaratmaktadır.

Dolayısıyla somut duruma geldiğimizde bir eğilim olarak Erdal Kara’nın değerlendirmesinde Staliznizm’den kopuş ve anti-Stalinist duruşu ( Bizler açısından da bir ittifak ve siyasi birlik için zemin açmaktadır ) bizde bir eğilim olarak olumlu ve önemli görüyoruz, Yine Sovyetlerin- Rusya’nın yıkılışını eleştirisel değerlendirme yapanların bile Stalin-Stalinizm sonrası olarak ( Yani 1945-55 veya 1990 yılları olarak başlatanlar) görenlere rağmen yıkılışı 1928 le başlatmak olumlu ve önemlidir. Ayrıca 1928 de başlatılan yıkım sürecinin fiziki yok etme de dahil tüm uygulamalarını ( Erdal Kara yazısında bu uygulamalara dönük kendi çapında detay verdiği için biz burada tekrarlamayı gerekli görmediğimizi belirtelim ) açıklaması olumlu ve önemlidir. Çin Devrimi, Küba ve Vietnam Devrimlerinin biçimsel olarak farklıklar taşısa da özünde aynı olduğu, bazı sosyalizasyon tedbirlerinin bir kazanım olarak varlığı ile sosyalizmin kendi otantik varlığının bir ve aynı olmadığı, “ Proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlemesi” gerçekleşmemişse veya gerçekleşen ortadan kalkmış ise o sisteme sosyalizm denmeyeceği tespiti olumlu ve önemli olmuştur.

Ama Stalinizm’den kopuş ve anti-Stalinist cephede yer alış için bu yazıda hiç değinilmeyen veya diğer başka yazılarda da yeterli ( Bir biçimiyle hakkını vermek anlamında ) değinildiğini düşünmediğimiz Troçki konusudur. Özellikle dönemsel olarak Stalinizme karşı mücadelenin öncülüğünü yapan ( Stalin-Stalinizm tarafından da birinci derecede düşman görülen Troçki ) Troçki için Troçkist olunmasa da, Devrimci Marksist Geleneğin önemli liderlerinden olduğu aleni savunulmadığı noktada Stalinzmden kopuş veya anti – Stalinist tavır yeterli olmayacaktır. Çünkü Kızıl Ordunun öncüsü olarak pratik görevi dışında, sürekli devrim teorik ilke ve tezi ile Lenin’in aşamalı devriminden vazgeçerek tek bir sürekli devrim veya kesintisiz sosyalist devrim olan Ekim Devriminin başarısı anlamında Lenin bu konuda Troçki’ye yaklaşmıştır. ( Troçki’de parti konusunda - Gevşek değil öncü parti olarak - Lenin’e aynı dönemde yaklaşmıştır )

Yine Troçki’nin öncülük olarak başlattığı bürokrasiye karşı savaş ve mücadele hattı yanlış da olsa “dejenere işçi devleti” üretimi ile onun reddi üzerinden Bürokratik Devlet Kapitalizmi ve Bürokratik Diktatörlük sınıf tanımlı teoriler ortaya çıkmıştır. Ayrıca yine Stalinzim’den kopuş veya anti- Stalinist duruşun tahkimi için Devrimci Marksist Geleneğin temel taşları ve onun liderliğini de savunmak gerekmektedir. Yani Marks-Engels ve Lenin’in ilke ve tezleri yeterli düzeyde bilindiği için burada bu geleneğin diğer liderleri olan Troçki, Roza ve Gramchi’nin Marksizme özgün katkıları adeta geleneğin temel taşları olmuştur. Teorik ve ilkesel düzeyde Troçki Sürekli Devrim ile, Rosa kendiliğindenlik ve kitle grevleri ile Gramchi manevra ve mevki savaşları ve tarihsel bloku da kapsayarak bütünsel-genişletilmiş devlet gibi.

Erdal Kara’nın yazındaki bir alıntının değerlendirmesi ile yazıyı sonlandırmak istiyoruz. Kara yazısında “Sovyetler Birliği’nde burjuvazi yoktu bildiğimiz gibi. 1928 sonrası çok hızlı ( 1929’da başlayan 5 yıllık planlarla birlikte özellikle ) sanayileşme gerçekleşti….yoldaş’ın söz konusu ettiği ölçütlerde de ileri düzeylere ulaşıldı. Sovyetler Birliği benim sosyalizm olarak adlandırmaktan bilinçli olarak kaçındığım kapitalizm dışı bir toplum haline geldi. Ya sosyalizm ya kapitalizm ortası olmaz diye absürt kategorileştirmenin hiç bir manası yoktur. Marks – Engels ve Lenin ‘in formüle ettiği prensiplere göre toplumsal yapılanmasını kurmamış bir toplum sosyalist olamaz “

Erdal Kara’nın değerlendirmesine göre Marks-Engels ve Lenin’in formüle ettiği prensiplere göre toplumsal yapılanmasını kurmamış bir tolum sosyalist olamaz ise “bürokratik sosyalizm” tespitinden daha riskli bir tespitle karşı karşıyayız demektir. Ya sosyalizm ya kapitalizm ortası olmaz diye absürt kategorileştirmenin manası küçük değil büyük ölçüde vardır. ( Özellikle şunu belirtelim açık arama vb gibi amacımız veya niyetimiz tarz olarak hiç bir zaman ve noktada olmamıştır ) Çünkü bu tespit sistemsel olarak ad konulmadığı noktada niyetlerden veya temennilerden bağımsız ya sosyalizm ya kapitalizmi çağrıştırır ki kapitalizm dışı bir toplum haline gelmesinin amorfluğu bizim olumsuzluk olarak belirttiğimiz, siyasal çizgi olarak sorunlu olmasıdır.

Elbette siyasi çizgi olarak sorunlu alanın teorik arka plan saiklerine baktığımızda bu belirsizliğin nereden kaynaklı olduğu netleşir. Evet Ekim Devrimi ile burjuvazi mülksüzleştirildi, Bu anlamda burjuvazi yoktu. Ama 1928’de başlayan süreç ile proletaryanın egemen sınıf olarak örgütlenmesi ortadan kalkmışsa ( yasal olarak değil fiili olarak ortadan kalkması yani öz örgütler olarak Sovyetlerin ortadan kalması ) ve bilinçli olarak Sovyetler Birliği’ne sosyalist demekten kaçınmak tespiti sonucunda bürokrasinin ne olduğu daha önemli hale gelir yani bürokrasi artık burjuvazinin rutin işlerini gören bir aparat mı veya işçi sınıfı içinden çıkan bir tabakamı ya da artık değerin sahipliği, kullanılması, denetimi olarak servet sahibi olarak zenginleşen özgün bir sınıfın adımı, işte diyalektik süreçle özel burjuvaziden farkı olmayan bürokratik burjuvazi diyeceğimiz bürokrasi bir sınıf olmuştur.

Bu noktada konuyu somutlamaya devam ediyoruz. Bürokrasinin maaşı sabitse, geliri de mi sabit, öyleyse ayrıcalıklı duruma özellikle ekonomide nasıl ulaşmıştır. Bürokrasi içinde azınlık bir kesimin milyonlarca rubleyi hükümete borç vermesi, bu tutarın bir işçinin yaklaşık 250 kazancına ( hiç harcamadan) eşit olması doğru ve mümkün değil mi. Acaba milyonlarca bürokratın varlığı sizleri şaşırtıyor mu, birikim ilişkisini taşıyan, patron-işveren gibi gözükmeyen ama üretim araçları sahipliği ve artık değere el koyma anlamında bir sınıf özelliği taşıyanların sayısı elbette az olacaktır. Milyonlarca bürokrat ise bu sınıfın işlerini yürüten memurlardır. Ve bunlar da kaçınılmaz olarak vardır. Örneğin döneminde Chelsa Başkanı Abromovich’in 15 milyar tazminat verecek kadar parası olması ve dünyanın sayılı zenginleri arasında bulunması, genç yaşında olması dolayısıyla bu zenginliğin son dönemde mi ortaya çıktığı yoksa 1929-39 dönemiyle aileden mi ( Bürokrasiden mi ) aktarıldığını değerlendirmek, araştırmak gerekmektedir.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 34 89
3. Trabzonspor 34 58
4. Beşiktaş 35 54
5. Başakşehir 34 52
6. Alanyaspor 35 49
7. Kasımpasa 34 49
8. Rizespor 35 49
9. Sivasspor 34 48
10. Antalyaspor 34 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Kayserispor 34 40
13. Ankaragücü 35 39
14. Samsunspor 34 39
15. Karagümrük 34 36
16. Konyaspor 34 36
17. Gaziantep FK 34 34
18. Hatayspor 34 33
19. Pendikspor 34 30
20. İstanbulspor 34 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 32 72
2. Göztepe 32 66
3. Sakaryaspor 32 57
4. Kocaelispor 32 55
5. Ahlatçı Çorum FK 32 55
6. Bodrumspor 32 53
7. Boluspor 32 50
8. Bandırmaspor 32 47
9. Gençlerbirliği 32 47
10. Erzurumspor 32 44
11. Keçiörengücü 32 39
12. Manisa FK 32 37
13. Ümraniye 32 37
14. Şanlıurfaspor 32 34
15. Tuzlaspor 32 34
16. Adanaspor 32 33
17. Altay 32 15
18. Giresunspor 32 7
Takımlar O P
1. Arsenal 35 80
2. M.City 34 79
3. Liverpool 35 75
4. Aston Villa 35 67
5. Tottenham 34 60
6. M. United 34 54
7. Newcastle 34 53
8. Chelsea 34 51
9. West Ham United 35 49
10. Bournemouth 35 48
11. Wolves 35 46
12. Brighton 34 44
13. Fulham 35 43
14. Crystal Palace 35 40
15. Everton 36 37
16. Brentford 35 35
17. Nottingham Forest 35 26
18. Luton Town 36 26
19. Burnley 35 24
20. Sheffield United 35 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 84
2. Barcelona 33 73
3. Girona 33 71
4. Atletico Madrid 33 64
5. Athletic Bilbao 34 61
6. Real Sociedad 33 51
7. Real Betis 33 49
8. Valencia 33 47
9. Villarreal 33 45
10. Getafe 34 43
11. Osasuna 33 39
12. Deportivo Alaves 33 38
13. Sevilla 33 38
14. Las Palmas 33 37
15. Rayo Vallecano 33 34
16. Mallorca 33 32
17. Celta Vigo 33 31
18. Cadiz 33 26
19. Granada 33 21
20. Almeria 33 14