15.07.2024, 11:48

Türkiye işçi sınıfı ve “modern kölelik”

Bu yazının yayımlandığı gün olan 15 Temmuz’u AKP iktidarı, 2016’daki darbe girişimi sırasında yaşananlarla ilgili olarak, “Demokrasi ve Milli Birlik Günü” adıyla resmi tatil olarak ilan etti.

Ancak, bilindiği gibi, o günden bu yana ülkede önce OHAL darbesi, ardından da 2017’de yapılan anayasa değişikliğiyle birlikte “Tek Adam Rejimi” olarak da akıllara kazınan bir otoriter rejim inşa edildi. Siyasal İslamcı karakteri ağır basan bu rejim faşist bir diktatörlüğe doğru yol alıyor. Eğer çok güçlü ve çok geniş bir emek, demokrasi ve barış cephesi inşa edilmezse faşist tırmanış önlenemeyecektir.

Üstelik aradan geçen 8 yılda ülke ekonomisi içine girdiği kriz sarmalından çıkamadığı gibi, halkı doğrudan vuran enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı ve yoksulluk, deyim yerindeyse, zirve yaptı. Buna rağmen İktidar Bloku her yıl dönümünde 15 Temmuz üzerinden bir “kahramanlık hikâyesi” anlatmayı (çaresizce) sürdürüyor.

En büyük zararı işçi sınıfı gördü

süreçte, başta muhtelif toplumsal muhalefet katmanları olmak üzere, darbe girişiminden bu yana gündeme getirilen antidemokratik uygulamalardan en çok payını alanlar ve zarar gören kesimlerden biri de işçi sınıfı oldu. Yasal grevleri yasaklandı ya da ertelendi, hak arama girişimleri engellendi.

Bunun sonucunda örgütlenmeleri zayıflatıldı, reel ücretleri sürekli gerilerken, milli gelirden aldıkları pay da üçte birin altına düştü. Asgari ücret düzeyi açlık sınırının, ortalama ücretlerse yoksulluk sınırının altında kaldı.

“Yarın herkesi kapının önüne koyarım!”

Kısaca ülkeye ne demokrasi geldi ne de “milli birlik ve beraberlik” sağlandı. İşçilere yönelik saldırıların son örneği ise Elazığ’da yaşandı. Elazığ’daki Eti Krom’un patronu ve Yıldırımlar Holding yönetim kurulu başkanı Ali Rıza Yıldırım, ücretlerine zam isteyen ancak bu talepleri karşılanmayınca iş bırakan işçileri şu sözlerle tehdit etti:

" Ben burayı devletten sıfır aldım. Yarın da herkesi kapının önüne koyarım. Burası kapanır” (1)

Patronların bu tavrı tanıdık

Özellikle de 12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana sermaye kesiminin bu ve benzeri tavırlarına fazlasıyla tanık oluyoruz. 12 Eylül öncesinde ayrıca, bugünlerde kendi içlerinden birisini infaz etmekle yargılanan malum bir örgütün paramiliter güçleri patronlar adına işçilere saldırırdı.

AKP döneminde ise, politikacılar/bürokratlar tarafından yerlerde tekmelenen madencilere, haklarını aradıkları için kapı önüne konulan emekçilere, jandarma ve polis tarafından patronlar adına dövülen grevci işçilere bu ülkede çok tanık olduk, hala da olmaktayız.

Öyle ki son 22 yıldır uygulanan neo-liberal politikalarla iyice itibarsızlaştırılıp, önemsizleştirilen işçi sınıfı ve neredeyse tüm emekçiler bugün artık adeta modern köleler gibi muamele görüyor.

Sığınmacı/göçmen işçiler de sınıfın bir parçası

Şimdi söyleyeceklerimizin meseleye enternasyonalist bakmayan, yeterli sınıf bilinci de olmayan, solculukla ulusal solculuğun aynı şey olduğunu zanneden bazılarımızı rahatsız edeceğini biliyoruz. Ancak bu gerçekler söylenmek zorunda.

Ülkedeki “işçi sınıfı” derken sadece T.C. vatandaşı olan işçilerden, emekçilerden söz etmiyoruz. Bu ülkeye yıllar önce Suriye’deki iç savaştan kaçarak gelen ve bir süredir bazı ırkçı partilerin sözcüleri tarafından da hedef gösterilen, saldırıya uğrayan, hatta öldürülen insanları, sığınmacı/göçmen/mülteci işçileri de Türkiye işçi sınıfının içine katıyoruz.

Bu bir bakış açısıyla, onları da Türkiye işçi sınıfının bir parçası olarak görüyoruz. Çünkü insan olmaları bir yana, en kötü işlerde ve en ucuza çalıştırılan bu işçiler, tıpkı Türk ya da Kürt bir işçi gibi kapitalist üretim ve bölüşüm ilişkilerine tabiler. Üstelik diğerlerine göre, çok daha düşük ücretler karşılığında çok daha fazla çalıştırılıp, çok daha ağır bir sömürüye tabi tutuluyorlar. Büyük çoğunluğu da kayıt dışı çalıştırıldığından, sağlık ya da emeklilik güvencesinden yoksunlar. Çalışma ve yaşam koşulları 18’inci yüzyıldaki köleci Amerika’daki siyahi kölelerinkine benziyor.

Küresel Kölelik Endeksi (2023)

Uluslararası Çalışma Örgütü, Walk Free ve Uluslararası Göç Örgütü tarafından hazırlanan “Küresel Modern Kölelik Tahminleri Raporu” esas alınarak Walk Free tarafından düzenlenen bir endeks var. “Küresel Kölelik Endeksi” adı verilen bu endekste 160 ülke için ulusal modern kölelik istatistiklerine yer veriliyor. (2)

Türkiye ilk 5’te!

Endeksteki en çarpıcı bulgu ile söze başlayalım.

Modern köleliğin en yaygın olduğu ilk 10 ülke şunlar: Kuzey Kore, Eritre, Moritanya, Suudi Arabistan, Türkiye, Tacikistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Rusya ve Afganistan.

Bu ayıp bize yetmeli!

Anlaşılacağı üzere, Türkiye 10 milyonu bulduğu ileri sürülen sığınmacılarıyla birlikte bu listede 5’nci sırada bulunuyor.

Çoğunluğunu Müslüman nüfusun oluşturduğu bu ülkeler, sivil özgürlükler ve insan hakları konusundaki duyarsızlıklar ve yaygın ihlaller gibi birçok ortak noktaya sahipler. Birçoğu siyasi istikrarsızlık, çatışma ve/veya otoriterliğin yaşandığı istikrarsız bölgelerde yer alıyor. Vatandaşlarını farklı sektörlerde, özel hapishanelerde ya da zorunlu askerlik yoluyla çalışmaya zorlayan iktidarlarca yönetiliyorlar.

Diğer bazıları (örneğin Türkiye), ilave olarak, genellikle vatandaşlarla aynı yasal korumaya sahip olmayan ve sömürüye karşı son derece savunmasız olan çok sayıda mülteci veya göçmen işçiye ev sahipliği yapıyor.

“Modern kölelik”

Modern kölelik, göz önünde olan ama “gizli” tutulan ve dünyanın her köşesinde yaşamla derinden iç içe bir emekçi, kadın ve çocuk sömürüsü şekli. Öyle ki insanlar bu uygulama altında kandırılıyor, zorlanıyor veya reddedemeyecekleri ya da terk edemeyecekleri durumlara sürükleniyorlar. Dünyanın geri kalanı da böyle gizli bir insani maliyetin farkında olmadan, bu insanların üretmeye veya sunmaya zorlandıkları ürünleri satın alıyor veya hizmetleri kullanıyor.

Modern kölelik, daha spesifik olarak; “zorla çalıştırma”, “zorla veya köle olarak evlendirme”, “borç esareti”, “zorla ticari cinsel sömürü”, “insan ticareti”, “kölelik benzeri uygulamalar” ve “çocukların satılması ve istismar edilmesi” gibi pek çok biçimde ortaya çıkabiliyor.

Kısaca, tüm biçimleriyle “modern kölelik, bir kişinin özgürlüğünün - bir işi kabul etme ya da reddetme özgürlüğü, bir işverenden başka bir işveren için ayrılma özgürlüğü ya da evlenip evlenmeyeceğine, ne zaman ve kiminle evleneceğine karar verme özgürlüğü - kişisel ya da ticari kazanç için sömürülmek üzere sistematik olarak ortadan kaldırılması” demek oluyor. (3)

Modern kölelik bir suç ve bizler suç ortağıyız

Modern kölelik, bu bağlamda dünyanın her ülkesini etkileyen bir suç. Hazır giyim imalatı, madencilik ve tarım gibi pek çok sektörde ve tuğla ocaklarından balıkçı teknelerine, özel evlerden mülteci kamplarına kadar pek çok ortamda yaşanıyor. Yediğimiz yiyeceklerden giydiğimiz kıyafetlere ve satın aldığımız mallara kadar geniş bir yelpazede hepimizi etkiliyor. Dolayısıyla, bu suçun meydana geldiği her yerde ortadan kaldırılmasının herkesin sorumluluğu olması gerekiyor.

50 milyon “modern köle”!

Endeksin içinde yer aldığı rapora göre, 2021 yılı itibarıyla, dünyada toplam 50 milyon insan modern kölelik koşullarında yaşıyor. Bunun 28 milyonunu “zorla çalıştırılanlar”, 22 milyonunu “zorla evlendirilenler” ve 12 milyonunu “çocuklar” oluşturuyor. Üstelik 2018 yılından bu yana bu sayı 10 milyon arttı.

Rapor, modern kölelik tanımı çerçevesinde Türkiye’de 1 milyon 320 bin modern kölenin olduğunu ileri sürüyor. Bu da toplam ülke nüfusu anlamında, her 10 bin kişiden 156’sının modern köle olduğu anlamına geliyor.

Modern köleliğin emperyalizm ayağı

Modern kölelerin en çok çalıştırıldığı sektörlerin başında ise hayvancılık (büyük baş hayvan üretimi) geliyor. Bunu kömür, kakao, kahve, elektronik, balık, hazır giyim, altın, palmiye yağı, pirinç, güneş paneli, şeker kamışı, tekstil ve kereste takip ediyor.

Bu sektörlerde üretilen ürünlerin alıcı ülkelerinin kimler olduklarına bakıldığında modern köleliğin emperyalizm ayağı da netleşiyor. Zira bu kölelerin ürettiklerini esas olarak G20 ülkeleri satın alıyor. Bu ülkeler arasında bu ürünleri en fazla satın alan ülke 169,6 milyar dolarlık bir alımla Amerika Birleşik Devletleri. Bunu, 53,1 milyar dolarla Japonya, 44,0 milyar dolarla Almanya, 26,1 milyar dolarla Birleşik Krallık, 20,2 milyar dolarla Güney Kore, 20,0 milyar dolarla Kanada, 17,4 milyar dolarla Avustralya, 17,2 milyar dolarla Çin ve 15,2 milyar dolarla Rusya takip ediyor. “Yükselen ekonomiler” içinde anılan Hindistan’ın yaptığı alım 23,6 milyar dolar ve Türkiye’nin alımı 5,3 milyar dolar. Satın alınan ürünler içinde en büyük paya elektronik ve hazır giyim ürünleri sahip. (4)

Kadınlar ve sığınmacılar en zayıf halka!

Kapitalizmin çoklu krizleri ve sivil ve siyasi hakların büyük çapta kötüleşmesi, zaten modern köleliğe karşı savunmasız olan sınıfın bazı katmanlarını çok daha ağır etkiliyor.

En savunmasız durumda olanlar; kadınlar, çocuklar, göçmenler ve sığınmacılar. Modern köleliğe maruz kalan insanların yarısından fazlasını kadınlar, dörtte birini ise çocuklar oluşturuyor. Kadınlar ve kız çocukları orantısız bir şekilde zorla evlendirilme riski altındalar (zorla evlendirilen tüm insanların yüzde 68’ini oluşturuyorlar).

Göçmen/sığınmacı işçilerin zorla çalıştırılma ihtimali, göçmen olmayan işçilere kıyasla üç kat daha fazla. Dini inançlar, etnik köken, ırk, kast, cinsel kimlik veya cinsiyet ifadesi gibi birden fazla ötekileştirilmiş gruba mensup olan bu insanlar, dünya çapında derinlemesine yerleşmiş önyargılarla çok büyük riskler altındalar.

Yani savaşlardan ya da büyük çatışmalardan, küresel ısınmanın neden olduğu felaketlerden veya kimlik haklarına yönelik baskılardan kaçan ya da kötü ekonomik koşullardan dolayı çalışmak için göç eden sığınmacı işçiler özellikle savunmasız durumdalar.

Mülteciler, sığınmacılar, ülke içinde yerinden edilmiş kişiler ve düzensiz göçmenler, genellikle sosyal ağlarında ve ekonomik statülerinde önemli sarsıntılarla baş etmeye çalıştıkları güvencesiz göç yolculukları sırasında daha da büyük risklerle karşı karşıya kalıyorlar; saldırıya uğruyorlar, kaçırılıyorlar, tecavüze maruz bırakılıyorlar.

Pek çok kişinin yeni bir hayata başlamak istediği Avrupa da dâhil olmak üzere pek çok ülkede artan göçmen karşıtı duygular daha sağcı ve kısıtlayıcı politikalara yol açıyor, ırkçılığı ve faşizmi körüklüyor. Bu da yerinden edilmiş insanları daha da büyük istismar risklerine maruz bırakıyor.

İktidar Blokunun ikiyüzlü tavrı

Bu endeks, Türkiye’deki bazı muhalefet unsurlarının giderek yükselen ırkçılık ve sığınmacı karşıtlığı düzeyinin bir yansıması olduğu kadar, AKP-MHP İktidar Blokunun ikiyüzlülüğünü de ortaya koyuyor.

Zira giderek kendi tabanında da tepkiyle karşılaşan İktidar Bloku, bu insanlara, yardıma muhtaç insan olmaktan (ya da onların deyimiyle Müslüman olmalarından) dolayı değil, çok ucuz, bol ve örgütsüz emek kaynağı oldukları için sahip çıkıyor.

Bazılarına göre “AKP iktidarı bu ülkeyi problem yaratan ve demografiyi değiştiren Suriyeli ve Afgan sığınmacılarla doldurmuş” olsa da, bu veriler bize bir başka şeyi daha anlatıyor (elbette anlamak isteyene):

AKP, BOP çerçevesinde dahil olduğu Suriye iç savaşının ardından Suriyelilerin Türkiye’ye kaçmalarına neden olarak, onları Türkiye sermayesi ve kapitalizmi için modern kölelere dönüştürdü. Böylece Türkiye sermaye sınıfı da, nüfus artışının belirgin bir biçimde yavaşladığı ülkede, ihtiyacı olan ucuz, bol, daha da önemlisi itaatkâr emek deposuna kavuşmuş oldu. İhracata dönük bir ekonomik büyüme de ancak böyle ucuz bir emek ile hayata geçirilebilirdi.

Sonuç

500 yıllık kapitalizm ve onun koruyucusu konumundaki ulus devletler, bu süreçte bir yanda dolar milyarderlerini ve milyonerlerini, diğer yanda 18’nci yüzyıldaki kölelerin koşullarına benzeyen koşullarda çalışan modern köleleri yarattı. Yani eşitsizlikleri insanlık tarihinde görülmemiş bir biçimde artırdı. İşçi sınıfının örgütsüzlüğü ve zayıflığı bu kölelik koşullarının giderek yaygınlaşmasına yol açtı.

Çözümse belli: Öncelikle işçi sınıfının, kendi sınıf örgütleri olan sendikalarında ve emekten yana siyasal partilerde daha güçlü örgütlenmesi ve ayrıca dünya işçi sınıfı ile dayanışma içinde olması gerekiyor. Bunun için de nihai hedefini “ekonomik koşullarını iyileştirmenin ötesine” taşıyan, “sınıfsız, sınırsız, savaşsız ve sömürüsüz bir dünya” inşa etmek olarak belirlemelidir. Yani kapitalizmi kaldırmadan “modern ücretli işçi köleliğine” son vermek mümkün değildir.

Diğer yandan, bugünden yapılacak başka işler de olmalıdır. Bunların başında işçilerin üretimden gelen gücünü kararlı bir biçimde kullanarak, hükümetleri ve uluslararası toplumu modern köleliği ortadan kaldırmak için zorlaması geliyor.

Ayrıca, dini inançlar, etnik köken, ırk, kast, cinsel kimlik veya cinsiyet ifadesi gibi birden fazla ötekileştirilmiş gruba mensup kişilere yönelik ayrımcılığın ele alınması da dâhil olmak üzere, ekonomik krizlere karşı daha dirençli olabilmek için, iktidardan emekçilere tam sosyal koruma ve güvenlik ağları sağlamasını talep etmek gerekiyor. Bunun için de ülkede uygulanmakta olan kemer sıkma politikalarını reddetmek lazım.

Başta kız çocukları olmak üzere tüm çocukların 12 yıllık kamusal eğitime erişiminin artırılması ve çağdaş koşullara uygun sığınma evlerinin kurulması, kriz destek merkezleri ve toplum temelli koruma dâhil olmak üzere hayatta kalanlara destek hizmetlerinin sağlanması için iktidarlara baskı yapılmalı. Bu bağlamda iktidarın eğitimi daha da kötüleştirme ataklarına karşı çıkmalıyız.

Suriye’de olduğu gibi, bazı bölgelerde devam eden savaşlar, çatışmalar, siyasi istikrarsızlıklar ve zorla yerinden edilme modern köleliğin başlıca sebeplerini oluşturuyor. Bu yüzden işçi sınıfı savaşlara karşı olmalı ve bölgede onurlu bir barışın inşa edilmesini savunmalıdır.

Başka yerlerde ise, modern köleliği dijitalleşme gibi iş dünyasındaki dönüşümler, iklim değişikliği ve göç gibi küresel olaylar doğuruyor. Bu nedenle işçi sınıfı doğa yanlısı politikaların da savunucusu olmalı ve doğa tahribatına itiraz etmelidir.

Son olarak, sendikalar ve diğer emek örgütleri, emekten yana siyasal partiler ve toplumsal hareketler dünyadaki hemen her ülkenin, ulusal mevzuatları ve politikaları aracılığıyla modern köleliği ortadan kaldırmayı taahhüt ettiğini hatırlatarak, iktidarların ve aşırı sağcı -ırkçı parti ve hareketlerin “ulusal güvenliği insan haklarının üzerinde tutan düşmanca sığınmacı/göç politikalarına” karşı çıkmalıdırlar.

Anahtar sözcükler: Emek sömürüsü, Göçmen karşıtlığı, Irkçılık, Köle, Küresel Kölelik Endeksi, Sığınmacı emeği.

Dip notlar:

https://sanayigazetesi.com.tr/iscileri-kovarim-diye-tehdit-etmisti-eti-krom-sahibi-ali-riza-yildirim-kimdir (12 Temmuz 2024).

Walk Free, The Global Slavery Index 2023 (July 2024), s. 3-11.

Agr.,s. 131-169.

Agr.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 14 33
2. Fenerbahçe 14 32
3. Trabzonspor 14 31
4. Göztepe 14 26
5. Samsunspor 14 25
6. Beşiktaş 14 24
7. Gaziantep FK 14 22
8. Kocaelispor 14 18
9. Başakşehir FK 14 16
10. Alanyaspor 14 16
11. Konyaspor 14 15
12. Çaykur Rizespor 14 14
13. Antalyaspor 14 14
14. Kasımpaşa 14 13
15. Eyüpspor 14 12
16. Kayserispor 14 12
17. Gençlerbirliği 14 11
18. Fatih Karagümrük 14 8
Takımlar O P
1. Pendikspor 15 32
2. Bodrum FK 15 30
3. Amed SK 15 29
4. Esenler Erokspor 15 28
5. Erzurumspor FK 15 26
6. Çorum FK 15 25
7. Iğdır FK 15 25
8. Serik Belediyespor 15 25
9. Bandırmaspor 15 23
10. Van Spor FK 15 21
11. Boluspor 15 20
12. Sivasspor 15 20
13. Sakaryaspor 15 19
14. Keçiörengücü 15 18
15. İstanbulspor 15 15
16. Ümraniyespor 15 15
17. Sarıyer 15 14
18. Manisa FK 15 13
19. Hatayspor 15 5
20. Adana Demirspor 15 2
Takımlar O P
1. Arsenal 14 33
2. Manchester City 14 28
3. Aston Villa 14 27
4. Chelsea 14 24
5. Crystal Palace 14 23
6. Sunderland 14 23
7. Brighton & Hove Albion 14 22
8. Manchester United 14 22
9. Liverpool 14 22
10. Everton 14 21
11. Tottenham 14 19
12. Newcastle United 14 19
13. Brentford 14 19
14. Bournemouth 14 19
15. Fulham 14 17
16. Nottingham Forest 14 15
17. Leeds United 14 14
18. West Ham United 14 12
19. Burnley 14 10
20. Wolverhampton 14 2
Takımlar O P
1. Barcelona 15 37
2. Real Madrid 15 36
3. Villarreal 14 32
4. Atletico Madrid 15 31
5. Real Betis 14 24
6. Espanyol 14 24
7. Getafe 14 20
8. Athletic Bilbao 15 20
9. Rayo Vallecano 14 17
10. Real Sociedad 14 16
11. Elche 14 16
12. Celta Vigo 14 16
13. Sevilla 14 16
14. Deportivo Alaves 14 15
15. Valencia 14 14
16. Mallorca 14 13
17. Osasuna 14 12
18. Girona 14 12
19. Levante 14 9
20. Real Oviedo 14 9