03.09.2022, 12:34

Yolsuzluk, rüşvet sarmalının organize ve planlı olduğu açıktır

Önceki yazımızda Sosyalist Güç birliği üzerine değerlendirmeyle yazıya başlamıştık. Bu yazıda da eklerle devam edeceğiz. Yeni gelişmeler veya yeni eklere ihtiyaç olursa da değerlendirmeyi sürdüreceğiz. Ama bu yazının giriş bölümü başat olarak Emek ve Özgürlük ittifakının genel değerlendirmesini kapsayacaktır. Öncelikle şunu belirtelim, insanlığın her durumda normal halini dışlayan, koyu bir karanlık ve kirlilik olan, işçi ve emekçilere kırıntıları dahi veremez durumda olan bir kapitalizm ile karşı karşıyayız. ( Önceki yazılarımızda kapitalizm üzerine geniş değerlendirme yaptığımız için burada tekrarlamıyoruz )

Adeta modern barbarlığı adı olan böylesi çürüyen, her geçen zaman periyodunda geberen olan kapitalizmi reforme etmek veya kapitalizm sınırlarında çözüm üretmek mümkün değildir. Bugün verdiğini hemen geri alan, adeta kaşıkla veren kepçeyle geri alan bir kapitalizmle karşı karşıyayız. Nominal ücretler artırılsa bile pahalılık canavarı ile o verilen kısa zamanda eridiği gibi, ekstra yük ile de takviye olmaktadır. Bu anlamda kapitalizm koşullarında kalıcı, radikal çözümler üretmek mümkün gözükmüyor.

Kapitalizm için adeta emniyet supabı olan pahalılığa karşı asgari nominal ücret iyileştirilmesi veya yer yer ücret yükselmesinin yerine geçen işsizliğin daha başat çözüm olması gibi uygulamalar devam etmektedir.. Bu noktada aynı anda yaşanan enflasyon, devalüasyon, stagflasyon sarmalının getirdiği yıkımdan kaynaklı kriz, çöküş hali artik kapitalizmin içindeki reform, hatta radikal reformlarında çare, çözüm olmayacağı görülmektedir.

Bu anlamda gelinen noktada Devrimci Marksizm ile her boydan diğer sosyalizmler arasında ideolojik, teorik, politik, örgütsel farkların önemi giderek safları netleştirecek, belirleyecektir. Artık bugün ve geleceği kazanmak için Devrimci Marksizm ile diğer sosyalizmler arasında taraf olmak daha zorunlu ve önemli hale gelmiştir. Gelinen noktada nesnel durum Devrimci Marksizm için “kral çıplak”, diğer sosyalizmler için “kral öldü yaşasın kral” şeklinde devam edecektir.

Bu ön bilgi ve genel değerlendirmeden sonra Sosyalist Güç birliğinin görüşleri ve tavırları ve açıklamalarının değerlendirmesi ile devam ediyoruz. Sosyalist Güç birliğinin savunusu olan anti-emperyalizm, laiklik, emek-sınıf ekseni sosyalizmin kendisi değil, onun türevi olduğu için bu ilkeler çerçevesinde birlik çok rahat mümkündür. Bu eğilim ısrarla ortaklaşmak için zaten ilkesel bazda hazır bir ortam varken, adeta bir ironi şeklinde nasıl ve neden ayrılmalıyız üzerine (sözde mantıklı gerekçeler de dahil ) üretime devam ediyor.

Sosyalist Güç birliğinin savunusu olan anti-emperyalizm, laiklik, emek-sınıf ilkelerini bizler ve diğer , örneğin Emek ve Özgürlük ittifakı başka çerçevede savunup, değerlendiriyoruz. Bu noktada Sosyalist Güç birliğinin aynı ilkeleri savunması doğru oluyor. Bizim ve Emek ve Özgürlük ittifakının bu ilkeler konusunda savunularımız bu eğilime göre yanlış oluyor. Hangi ölçüte göre bu doğru ve yanlış tayin ediliyor. Acaba biz başka bir yer ve zaman da mı yaşıyoruz. Bu eğilim işçi sınıfı içinde bu görüşleri savunan milyonlara ulaşmış ve maddi bir güç olmuş da bizim mi haberimiz yok.

Bu konu gündeme geldiğinde hemen aklımıza şu durum gelir. Türkiye’de 50 nin üzerinde sol-sosyalist parti ve çevreye sorulduğunda hepsi proletaryanın temsilcisi olduğunu söylerler. İşçi sınıfı ile birleşme ve fiili ve maddi güç olunmamasına rağmen bu böyledir. Oysa Devrim ve Sovyet dönemi öncesine baktığımızda işçi sınıfı, köylülük, küçük burjuvazinin temsilcileri netleştiği için Ekim proleter devrimi başarılı olmuştur. Dolayısıyla bu eğilimin bu tavrı sekter ve ikameci anlayışın sonucudur. Bu anlayış işçi sınıfına yarı gönüllü yaklaştığı için ondan kopacaktır.

Sosyalizm-komünizm konusunda en uç noktalarda olan Devrimci Marksizm ile diğer sosyalizm eğilimleri arasında da her durumda ortak noktalar bulunur, örneğin emek-sınıf gibi. Yine biraz sosyalizan uygulamalar, devletleştirmeler, Komünist partilerin iktidarı ele geçirmesi gibi ( İkinci Dünya Savaşı sonrası Doğu Avrupa’da olduğu gibi ) uygulamaların sosyalizm-komünizm olarak nitelenmesi Devrimci Marksizm’in savunusu olan proleter devrim, sosyalizm-komünizmin gölgelenmesi demektir. Açıktır ki Devrimci Marksizm’in referansı , komünistlere yarım sosyalizm-komünizm olmayacağını göstermektedir. ( Bu durum geçiş döneminin reddi değildir )

Sonuçta Sosyalist Güç birliği ve Emek ve Özgürlük İttifakı arasında birlik olunmamasının görünüşte değil, derinlik ve arka planında Kürt sorununa yaklaşım temel önemdedir. Adı konsun veya konmasın Kemalizm’den bütünüyle kopuş sağlanmadığı noktada, egemen ulus şovenizmi ve bunun getirdiği ırkçılık Sosyalist Güç birliğinin başat tavrıdır. Sınıfa ve anti emperyalizme vurguda son tahlilde bu şovenizmin, ırkçılığın kamufle çabasıdır. ( Elbette bizim bu görüşümüz yanlışlanırsa ilk sevinecekler bizler olacağız, savunularımızı da düzelteceğiz )

Çok uzağa değil yakın geçmişe baktığımızda özellikle Çökertme Planı ile Kürt coğrafyasında bazı kentler adeta haritadan silindi. Bodrumlarda yüzlerce yaşlı, genç insan yakılarak katledildi. Çocukları annelerinin ölü bedenine bile kar üstünde 1 hafta yaklaştırılmadı. Bir gencin savaşlarda bile olamayacak şekilde ölü bedeni ip ile bağlanarak akrep araçlarla dolaştırıldı. Küçük çocukların ölü bedenleri buzdolabında saklandı. Küçük bebekler keskin nişancılar tarafından vurularak katledildi. Özellikle kadınlar eczaneye vb gitmek için ellerinde beyaz bayraklarla yürümüşlerdir. Bunlar bizim bildiklerimiz, daha fazlası sürpriz değildir.

Yine daha yakın döneminde binlerce Kürt, HDP’li cezaevine atıldı. Seçilmiş belediyelere bir kaçı dışında kayyum atandı. Seçilmiş belediye başkanları cezaevine atıldı. HDP binalarına sayısız yakma ve saldırılar gerçekleşti. HDP’nin kapatılması ve siyasi tasfiyesi için her türden plan ve hazırlık devam etmektedir. Son olarak da bilinçli, planlı, hazırlıklı olarak kontrgerilla saldırısı ile Deniz Poyraz’ın katledilmesi yaşandı. Soruyoruz Sosyalist Güç birliğine acaba laiklik kadar bu mezalime, yok etmeye karşı duyarlı, mücadele içinde oldunuz mu. ( Burada da tekrar belirtiyoruz, yanlışlanırsak hemen sevinçle düzelteceğiz ) Şimdilik Sosyalist Güç birliği üzerine bu eklerle konuyu sonlandırıyoruz.

Emek ve Özgürlük ittifakının değerlendirmesine geldiğimizde öncelikle şunu belirtelim. Bu ittifakta HDP içinde ve diğer bileşenler içinde Devrimci Marksizm ilkelerine yakın duranlar olsa da merkezi ve progmatik düzeyde bu ittifakta Devrimci Marksizm’in ilkeleri çerçevesinde proleter devrim, sosyalizm-komünizmi savunmamaktadır. Ama bizler yine de asgari ve geçiş programı olarak bu ittifakın savunularını daha gerçekçi ve sahici buluyoruz. Bu anlayışlarının iki temel nedeni var. Birisi Kürt sorununa doğru yaklaşım ve diğeri kendi ittifak programlarında olan tezlerin , tespitlerin ( sosyalizm kendisi olmadığı için yani türevleri olduğu için ) adlarını da sosyalizm olarak değil Emek ve Özgürlük ittifakı olarak koymaları isabetli olmuştur. Bu anlamda da sahici olduklarını söylüyoruz.

Her şeyi kesen etkileyen, belirleyen Kürt sorunu konusunda Özellikle HDP’nin ödediği bedeller ve mücadelesi konusunda şimdiye kadar yeterlilik anlamında çok şeyler söylediğimiz için bunları tekrarlamaya gerek görmüyoruz. Dolayısıyla bu ittifak faşizme karşı en geniş birlikteliğin adı olarak kurulmuş olup görevlerini somut koşullara göre belirlerse başarı daha hızlı ve netleşmiş olacaktır. Bu ittifakın en geniş faşizme karşı birlikteliği sağlaması ve kendi içinde programı doğrultusunda kitleselleşmesi için bizlerin hasbelkader, mütevazi önerilerimiz olacaktır. Bizim anlayışımıza göre Emek ve Özgürlük ittifakı program düzeyinde ( Temel bildirgenin Eylül ayı ortalarında açıklanacağı söyleniyor ) genel hatlarıyla bilindiği için adı konsun veya konmasın komünizm içindeki asgari programın, geçiş programına tekabül etmektedir.

Bu anlamda kitleselleşmek için geniş kitleler içinde parti, örgüt, çevre faaliyeti güncellenerek, düzenli ve sürekli ajitasyon, propaganda, örgütlenme çerçevesinde fabrika, işyeri, ev,sokak birebir ilişki ile mümkündür. Bizim önerilerimiz de bir reçete olarak alınmamalı, değişen, gelişen duruma göre diyalektik olarak değerlendirilmelidir.

Bu önerilerin hepsinin kendi içinde ve döneme göre önemli olduğu için öncelik sıralaması yoktur. Yine bu bileşenlerin kendi sorunlarına vakıf olma noktasına dışarıdan bakan gözlemciler olarak bizlerden daha somutu yakalamaları mümkün olduğu için detayları değil kısa başlıklar halinde verip, detaylandırmayı onlara bıraktığımızı da özellikle belirtelim.

Kapitalizmin yıkım ve kirliliği, faşizmin karanlığının giderek koyulaştığı koşullarda geniş işçi ve emekçi kitlesinin ihtiyaçlarına dönük tespitler, bire bir, doğru bir anlatımla ve sürekli olmalıdır. Somut durumda geniş yoksul kitleleri için yüksek , hipere yaklaşan enflasyon-pahalılık, yüksek işsizlik, ücret- gelir düşüklüğü somut, anlaşılır tarzda verilerle, örneklemelerle asgari ikna edilinceye kadar sürekli tekrarla savunulmalıdır.

geniş kitlelerin akut ihtiyacı olan enerji, ekoloji, tarım, sağlık, eğitim, konut sorunu somut verilerle nasıl ve neden sorun olduğu, nasıl çözümleneceği sürekli anlatılmalıdır. Kapitalizm içinde bazı çözümler mücadele ile birlikte kazanılacağı gibi, kalıcı ve radikal çözümlerin kapitalizm içinde olmayacağı için kalıcı ve radikal çözümün adresi sosyalizm-komünizm hedef olarak gösterilmelidir.

Daha güncel ve somut önerilere gelirsek, elbette daha öncesi olması ile birlikte bir kontrgerilla uygulaması olan ve derinliğinin bugünlere de diyalektik olarak aktarıldığını düşünürsek Susurluk bütünsel olarak asgari-azami sınırlar içinde aydınlatılmalıdır. Özellikle Kürt coğrafyasında 17 bin dosya 2 bini bulan faili meçhuller (belli olan ) ortaya çıkarılmalıdır. Yine Türkiye tarihinde önemli ilklerden olan Gezi’de bizzat planlı olarak katledilen 8 gencin katilleri en yüksek ceza ile mahkum edilmelidir. 7 haziran 1 Kasım 2015 de olan kontrgerilla faaliyetleri sonucu özellikle 102 kişinin katledildiği Gar katliam azami noktalarda aydınlatılmalıdır. Tüm suçlular ortaya çıkarılmalı ve yüksek cezalara çarptırılmalıdır.

Tüm emekçilerin ekmeğini küçülten, onları daha da yoksullaştıran 15 Temmuz askeri darbe kalkışması bütün yönleri ile aydınlatılmalı ve suçlular cezalandırılmalıdır. Önceden hazırlıklı, planlı, bilinçli yapılan Roboski’nin savaş uçakları ile bombalanması sonucu hemen hepsi çocuk ve genç olan 34 insanın katliamına yol açan asker ,sivil tüm sorumlular ortaya çıkarılmalı ve en ağır cezaya çarptırılmalıdır. Tüm siyasi mahkumları da kapsayan genel af bir an önce çıkarılmalıdır. Şeriat soslu kontrgerilla yapılanma olan SADAT kapatılmalı, suçlular cezalandırılmalıdır. Nasıl ki Bahçeli ısrarla HDP’nin kapatılmasını istiyorsa tescilli faşist parti olan MHP ‘de hemen kapatılmalıdır. Kılçdaroğlu’na dönük Çubuk’taki linç girişimi tüm yönleri ile aydınlatılmalı, suçlular belli olduğu için en yüksek ceza ile öldürmeye kasıttan cezalandırılmalıdır. Yoksullardan çalınan ve onların daha da yoksullaşmasına ve yıkımına yol açan 128 milyar ve eklentileri bulunmalı ,ortaya çıkarılmalı, burjuva hazineye değil eşit koşullarda tüm emekçilere dağıtılmalıdır. Artık bataklığı andıran, müsilaj şeklindeki yolsuzluklar Devr-i sabık yaratmadan bütün kirlilikler aydınlatılmalıdır. Seçilmiş bir katil tarafından çoklu amaç ile bir kontrgerilla saldırısı olan Deniz Poyraz katliamı arka plan saikleri ile birlikte aydınlatılmalıdır.

Bizim tespit edebildiğimiz dışında unuttuğumuz benzeri yıkım ve kirliliğe, koyu karanlığa karşı unutmadan ( Yazılı hale de getirerek ) hayatın her alanında olabildiğince örgütlü mücadele sürekli hale gelirse egemenler için kabus, emekçiler için bütünsel kazanımlar olacak ve nicel ve nitel kitleselleşmekte böylesi süreçlerle gerçekleşecektir.

Bu bölüme Türkiye’de kapitalizmin ve güvenlikçi devlet ve faşizmin güncel gelişmelerinin değerlendirmesi ile devam ediyoruz.

Öncelikle Peker’in son ifşaatları ile başlamak istiyoruz. Peker videolu ifşalarına başladığı günlerden bugüne bu iktidara dönük yıpratma tutumunu sürdürüyor. Gelinen noktada ifşaatları Sarayı kapsamış olup, Erdoğan’ın en yakınlarına dönük devam ediyor. İfşaatların konusu yolsuzluk, rüşvet sarmalının bir ahtapot şeklinde devamını kapsıyor. Şunu özellikle belirtelim. Bu yolsuzluk ve rüşvet sarmalı Saray çevresinde bile küçük bir kısmını kapsıyor. Belki de bu küçük kısmın servis edilmesi daha büyük yolsuzluk ve rüşvetin, daha yüksek yerlere yansımasının engellenmesini içindir ve bu anlamda da sürpriz olmayacaktır.

Bu yolsuzluk, rüşvet sarmalının organize ve planlı olduğu açıktır. Bunu rüşvetin bileşenlerine baktığımızda daha rahat anlarız. Bir AKP kadın milletvekili, onun eşi, kardeşi eski SPK başkanı, Cumhurbaşkanının danışmanı ve iki trol gazeteci. Bir iş kadınından şirketi için sermaye artırımı istemesi üzerine istenen rüşvet ile kirlilikler şimdiki noktada adeta çorap söküğü şeklinde genişlemeye devam ediyor. Olay kaçamayacak noktada o kadar açık ve net ki, Cumhurbaşkanı birini görevden alıyor, biride istifa ediyor . ( Elbette bu tasarruflar doğruysa! )

Bu noktada Marks ve Lenin’in kendi dönemlerinin özgünlüğü çerçevesinde rüşvet ve borsa oyunlarının kapitalizmin önemli özellikleri olduklarını belirtmeleri de isabetli olmuştur. Bugünün özgünlüğüne de diyalektik olarak aktarılan rüşvet ve borsa kirliği kapitalizmin çürümesinin, asalaklığının somut göstergesi olmaya devam ediyor. Yine SPK gibi devlet kurumunun sözde ve özde özerk olmadığı noktada kapitalizmde devlet kurumlarının sermayenin kolektif yanını temsil ettiği burada da somut olarak görülmektedir.

Adeta her taşın altından yolsuzluk ve rüşvetin çıktığı böylesi bir kapitalizm koşullarında emekçilerin ekstra yoksullaşmaları da doğal olmaktadır. Eski ve yeni rüşvet ve borsa baronları servetlerini katlarlarken, artık emekçilere kırıntı bile vermez olan bir kapitalizmin varlığının bir nedeni de bu asalak baronların ekstra zenginleşmeleri sonucudur. Gelinen noktada sonuç olarak yolsuzlukların başka alanlarda da devam edeceği açıktır. Peker’de seçimler yaklaştıkça benzeri yolsuzluk, rüşvet ifşaatlarına devam edecektir. Bu ifşaatların giderek Erdoğan ve ailesini kapsaması da sürpriz olmayacaktır.

Son günlerin bir başka önemli olayı da güvenlikçi devletin rutin bir uygulaması olan şarkıcı Gülşen’in tutuklanması ve tutuklanmaya itiraz üzerine ev hapsi ile cezalandırmanın devam etmesidir. Bir ay konuşma yasağı getirilmesi ve ev hapisliğinin elektronik kelepçe ile devamı da bir başka ceza şeklinde devam ediyor. Gülşen’in 4 yıl önce bir konser sırasında söylediği İmam Hatiplere yönelik sapık açıklamasının bugün servis edilmesi bilinçli bir tasarruf olduğunu açık ve net olarak göstermektedir.

Elbette Gülşen’in sapık sözleri muhalif kesimde de ama ile açıklanması bir zafiyetin sonucudur. Yani Gülşen İmam Hatiplilere bu sözü ile yanlış yapmış ama tutuklanması da yanlış olmuştur mealde açıklama bir zafiyettir. Bizler açık ve net olarak söylüyoruz, evet Gülşen az bile söylemiştir. Küçük çocuklara taciz ve tecavüzde bulunanlar, artık açığa çıkanlarla gizlenenlerin rutin olduğunu düşündüğümüzde bu sapıklığın adeta karesine tekabül etmektedir. Bunların da İmam Hatip kökenli oldukları da açıktır. ( Şunu söylemek anlamsız ve gereksizdir. Gülşen’in sözleri bütün İmam Hatiplileri kapsamaz )

Gülşen’e karşı bu tutum kültür- sanat alanında iktidar olamayanların kin ve intikam anlayışlarının gereğidir. Ama temelde muhaliflere dönük korku yaymak, onların konuşmasını, mücadelelerini engellemektir. Dolayısıyla burada amaç Gülşen nezdinde sanat camiası ve diğer muhaliflere korku yaymaktır. Ayrıca siyasi islamın kendi yaşamı dışında diğer yaşamlara doğrudan müdahaledir. Gülşen’in erotik giyimi ve LBGT-İ yi savunan açıklamaları, bu yobaz takımını harekete geçirmiş, Gülşen’i hedef yapmıştır.

Sonuç olarak sanat-kültür alanına dönük, festivaller , konserlerin yasaklanması, fiili saldırlar da dahil devam edecektir. Elbette Gülşen’in hem kendi çapında bir muhalif olması ve devletin saldırısına uğraması ve bu anlamda mağdur ve ezilen olması saikiyle desteklenmelidir. Ama diğer konuların üzerine örtmesine de yol verilmemelidir. Kıyas yapmıyoruz ve bunu her durumda doğru bulmasak da Diyarbakır’da 7 yıl sonra bir kutu içinde oğlunun kemiklerini alan babanın durumuna da sessiz kalınmamalı ve duyarlılık üst düzeyde olmalıdır.

SONUÇ YERİNE

Seçim dönemine girildiği koşullarda güvenlikçi devletin, siyasal İslamın, faşizmin saldırıları hız kesmeden devam ediyor, giderek de şiddetin yükselmesi sürpriz olmayacaktır. Kııçdaroğlu’nun gençlere dönük önümüzdeki aylarda her türden provokasyon olabilir dikkatli olun açıklaması ve Temel Karamollaoğlu’nun cami cemaatına saldırı olabilir açıklamaları bilgiye dönük açıklamalar olup önemini korumaktadır.

CHP Mersin milletvekili Ali Mahir Başarır’ın telefonlarının dinlendiğini somut verilerle açıklaması bu karanlık ortamı göstermektedir. Ayrıca Evrensel Gazetesinin tüm ilanlarının kesilmesi bir devlet saldırısı ve şiddetidir. Yine Esin Şenol hocaya kesilmiş dana dili dahil evinin yakınına kadar gelerek ölüm tehdidini devam ettiren faşist mahluk korunmaya devam ediyor. Son uygulama olarak takılan elektronik kelepçeyi kıran mahluk özgürce dolaşmaya devam ederken, Şenol Hocaya kendi başının çaresine bak denmiştir. Şenol hocanın talebi olmamasına rağmen yakın koruma verilmesi tehlikenin boyutlarını gösterirken, bu mahlukun tutuklanmaması nasıl korunduğunun da göstergesi olmuştur.

Bahçeli’nin Çakıcı ile görüşmesi, Peker’in son ifşaatları ile daha anlamlı olan arka plan saikleri ile düşünülmelidir. Siyasal İslam boyutunda bir önemli uygulamada Diyanet İşleri Başkanlığının TSK denetiminde “paralel diyanet” yapılanmaları, şubeler açtıkları söyleniyor.

Tüm bu ve benzeri kapitalizmin kirliliği ve faşizmin karanlığına karşı son dönemde yaşanan, somutta, pratikte bir örnek vererek yazıyı sonlandırıyoruz. Brezilya’dan yola çıkan tonlarca, asbest taşıyan geminin söküm için İzmir’e gelmesinin engellenmesi için önemli bir direniş gösterilmesi sonucu geminin gelişi durdurulmuştur. Bu direniş diğer her olay ve konu için emsal olmalıdır.

Yorumlar (0)
Puan Durumu
Takımlar O P
1. Galatasaray 34 93
2. Fenerbahçe 33 86
3. Trabzonspor 33 55
4. Beşiktaş 33 51
5. Başakşehir 33 49
6. Rizespor 33 48
7. Kasımpasa 33 46
8. Antalyaspor 33 45
9. Alanyaspor 33 45
10. Sivasspor 33 45
11. A.Demirspor 34 41
12. Samsunspor 33 39
13. Ankaragücü 33 37
14. Kayserispor 33 37
15. Konyaspor 33 36
16. Gaziantep FK 33 34
17. Hatayspor 33 33
18. Karagümrük 33 33
19. Pendikspor 33 30
20. İstanbulspor 33 16
Takımlar O P
1. Eyüpspor 31 69
2. Göztepe 31 63
3. Ahlatçı Çorum FK 31 55
4. Sakaryaspor 31 54
5. Bodrumspor 31 52
6. Kocaelispor 31 52
7. Bandırmaspor 31 47
8. Boluspor 31 47
9. Gençlerbirliği 31 47
10. Erzurumspor 31 42
11. Ümraniye 31 37
12. Manisa FK 31 36
13. Keçiörengücü 31 36
14. Şanlıurfaspor 31 34
15. Tuzlaspor 31 33
16. Adanaspor 31 32
17. Altay 31 15
18. Giresunspor 31 7
Takımlar O P
1. Arsenal 34 77
2. M.City 33 76
3. Liverpool 34 74
4. Aston Villa 34 66
5. Tottenham 32 60
6. M. United 33 53
7. Newcastle 33 50
8. West Ham United 34 48
9. Chelsea 32 47
10. Bournemouth 34 45
11. Brighton 33 44
12. Wolves 34 43
13. Fulham 34 42
14. Crystal Palace 34 39
15. Brentford 34 35
16. Everton 34 33
17. Nottingham Forest 34 26
18. Luton Town 34 25
19. Burnley 34 23
20. Sheffield United 34 16
Takımlar O P
1. Real Madrid 33 82
2. Barcelona 32 70
3. Girona 32 68
4. Atletico Madrid 32 61
5. Athletic Bilbao 32 58
6. Real Sociedad 33 52
7. Real Betis 32 48
8. Valencia 32 47
9. Villarreal 32 42
10. Getafe 32 40
11. Osasuna 32 39
12. Sevilla 32 37
13. Las Palmas 32 38
14. Deportivo Alaves 32 35
15. Rayo Vallecano 32 34
16. Mallorca 32 31
17. Celta Vigo 32 31
18. Cadiz 32 25
19. Granada 32 18
20. Almeria 32 14